Nurdanhaber – Haber Merkezi
Mahir Duman
SULTANIM EFENDİM
“Gökler kadar bir ağız isterim ki, o meleklerin bile kıskandığı güzeli öveyim.”
Hz. Mevlâna
Yeryüzü, serapa bir hüzün gömleğine bürünmüş gibi. Her taraftan inlemeler, feryatlar yükseliyor. Ayaklar altıda ezilenler bizim kardeşlerimiz. Gecelerin kararması sabahın yaklaştığına işarettir. Bugün bile zulmün soğuk yüzünü, hissediyoruz.
Allah’ım affet!..
Hâlâ Âzeri kardeşimin feryadını unutmadık:
“Gitmeyi hiç gözümden yaş,
Silirem ağlayı ağlayı…
Sorma mene nazlı gardaş
Donirem, ağlayı ağlayı…”
Bosnalımın ağıtları kulaklarımızda:
“Tecavüz edildi ırza namusa
Müslümanlar düştü derin kâbusa
Toprak dile gelip biraz konuşsa
Allah için nice canlar gidiyor…”
Şimdi ise Bağdat, Basra, Halep, Şam kan ağlıyor. Bulutlar parça parça olursa rahmet gelmezmiş.
Allah’ım, kalplerimizi birleştir. Birleştir ki Senin merhametine mazhar olalım.
Lakin “zulmün devam etmeyeceğine inananlardanız.”
Allah’ım affet…
Bol bol lanetler yağdırıyoruz düşmanlara. Ancak sesimiz duvarların ötesine gitmiyor. Ne “Rum’un çelengi düşüyor; ne de Frenk’in ser’i eğiliyor.”
Şükür, “kader konuştuğunda, insan iradesinin susacağını” bilenlerdeniz. Demek, biz bunu hak ettik. Kaderin böyle bir dersine müstahak olduk.
Allah’ım affet…
Asırlar var ki, analar aslan doğururdu.
Bu yiğitlerin emriyle, dünya hop oturur, hop kalkardı.
Süngülerimiz sed’leri deler, sesimiz ötelerden gelirdi. Mazlumların sığınağı, zalimlerin korkulu rüyasıydık.
Allah’ım affet…
Yâ Resûlallah!.. senin isminle heyecanlanırdık. Adın anıldığında kalbimiz yerinden çıkacak gibi olurdu. Onun için elimizi kalbimizin üstüne koyardık. İsmini duyduğumuzda yerimizde duramazdık.
Dedemiz, senin şefaatini isterken heyecandan minik bir hata yapmış, “seyahat” deyivermişti. Bizim ise aklımız fikrimiz ‘sefahat’te kaldı.
Yâ Resûlallah, affet!..
Yavuz’a, en çetin günlerinde himmetini esirgemedin. Çöllerde ona yol gösterdin efendim. Bize de himmet et…
Gerçi senden yardım istemeye yüzümüz yok. Fakat “ümmetî, ümmetî!” feryatların bize cesaret veriyor.
Himmet, yâ Resûlallah!..
Sen, İskilipli Hoca’nın yüzünü güldürmüştün rüyasında.
O tertemiz beldenin, İstanbul’un fethini müjdelemiştin.
İmdat! yâ Resûlallah!..
Asırlar manevi ikliminde çiçeklendi. Çağlar, bir ebemkuşağı ile taçlandı. İmamı Rabbaniler, Gazaliler, İmamı Azamlarla âlem gülşene döndü.
Bugün bile senin aşkına pervana kesilenler var:
“Gönül hun oldu şevkinden, boyandım yâ Resûlallah
Nasıl bilmem, bu hicrana dayandım yâ Resûlallah,
Ezel bezminde bir dinmez figandım yâ Resûlallah,
Cemalinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah…”
Yaman Dede
Hâlâ senin kapında “Kıtmir” olmaya bile razı olanlar var:
“Kıtmirinem ey Şah- Resûl kovma kapından,
Âsilere lütfun yüce fermandır efendim…”
Ali Ulvi Kurucu
Yâ Resûlallah günahkârız. Fakat senin, ümmetine karşı çok şefkatli olduğunu biliyoruz.
Veda Yokuşu’ndan göründüğün gibi, görünüp de yaralı gönüllere derman olduğun gibi biz mücrimlere de kucağını aç…
Aç, ya Resûlallah!
PENCERE
Bir adam, Hz. Ömer’in oğluna, sinek öldürmenin hükmünü sordu.
İbn Ömer:
– Sen kimlerdensin? dedi.
Adam:
– Iraklıyım; deyince, İbn Ömer şöyle dedi:
– Adama bakın! Peygamber Efendimizin, haklarında:
– Bu ikisi benim dünya çiçeklerimdir, buyurduğu torununu öldürürler de, bir de bana sineklerin kanını sorarlar.
Büyük günahlara son derece cüretlidirler; fakat küçük günahlar hakkında sorarlar da sorarlar!
İbn Ömer (r.a) Buharî
* * *
“Eğer Âl-i Muhammed’i sevmek râfizîlikse,
İnsanlar ve cinler şahit olsun ki ben râfizîyim.”
İmam-ı Şafî
(Âl-i Muhammed: Peygamberimizin aile fertleri. Râfizî: Şianın aşırı giden bir grubunun adı.)