Nurdan Haber

Bediüzzaman İşarat’ül İ’câz tarzını neden devam ettirmedi?

Bediüzzaman İşarat’ül İ’câz tarzını neden devam ettirmedi?
19 Nisan 2017 - 14:05

Üstad Bediüzzaman’ın Arapça İşarat’ül-İ’câz ‘ının nasıl bir tefsir olduğuna dair pek çok ehl-i fazl ve kemalin beyanları ile karşılaşmıştık. Ancak bu aşağıda okuyacağınız beyanat; “Tefsir nedir? Belağat ve hususan nazm-ı i’cazi ne demektir? Bu asr-ı ahirde Risale-i nur Kur’ân namına nasıl bir vazife görmektedir? Eğer Bediüzzaman, tefsir metodunun meyvelerini işarat’ül İ’caz tarzında verse idi ne gibi neticeler beklenebilirdi ve neler eksik kalırdı? gibi onlarca sualin cevabı olabilecek tam mütesanid ve muhkem bir makale kaleme alan kıymetli allame Bağdat Üniversitesinde Tefsir ve İslam felsefesi dalında vazife yapmış olan Prof.Dr. Muhsin Abdulhamid’in İşârat’ül İ’caz ‘a yazdığı takdim, gerçekten bizi çok etkiledi. Konuyu bu kadar iyi anlayan pek az şahsiyetlerden sayılabileceği kanaatine vardığımızdan, aslı arabi olan bu güzel takdim yazısının Türkçe tercümesini sizlerle paylaşmakla iftihar ederiz.

 

بسم الله الرحمن الرحيم

Âlemlerin Rabb’ine hamd.. ve kendisine Kur’an-ı Hakim nazil olan Peygamber’imiz hâtem’ül-enbiya ver-rusûl Muhammed Bin Abdullah ve O’nun âl ve ashabına ve O’na kıyamete kadar ittiba edenlere salât ve selâm olsun.

Hamd ve salâttan sonra…

Son devir âlem-i İslâm’ın hal ve vaziyetini gören ve takip eden hemen hemen bütün ehl-i insaf âlim ve alâkadar kimselerin ortak görüşüdür ki:

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri büyük bir İslamî şahsiyet.. ve imanı sadık, ihlası azim, nefsi aziz, tevhid hakikatlerinde arif, zamanın dehalarından bir deha, ilmi yüksek, fikri keskin, hakka davette sebatkâr.. genç yaşından beri âlem-i İslâm’ın derdi ile dertlenen ve bütün hayatını İslâm’ın doğru hakikatlerini anlatmak ve hükümlerinin hikmetlerini izah etmekle sürekli bir cihad içinde geçiren ve İslâmiyet’e karşı olan batıl fikirleri ve felsefeleri çürütmekle hicrî 1400’lerde ve hatta daha da evvel Müslümanların maruz kaldıkları yıkıcı fikirlerin istilasına karşı ilmî bir metotla karşılık veren.. ve bu yolda türlü eza ve cefa çeken bütün salih kullar, sadık evliyalar, hiç bir kınayıcının kınamasından çekinmeyen mücahid âlimler gibi, karşılığında Cenab-ı Hakk’ın rızasından başka bir şey beklemeyen bir zattır.

Sevgili okuyucu kardeşim! Cümleleri birbirine tam perçinli ve hüccetleri kuvvetli olan elinizdeki bu çok kıymettar kitap, Üstad’ın manaları anlamaktaki derinliğini ortaya koyuyor ve yazılarındaki sırrını, özellikle ilmî bahislerdeki derin manaları açıklıyor. Bu dehayı gerçekten Üstad’a Cenab-ı Hakk ihsan etmiştir; ta ki Kitabullah’a o keskin nazarı ile baksın ve derin marifet-i kelâmiye ve belâğiyesi, ince zatî zevki, doğru aklî üslubu hakikati keşfetmek istesin. Bu suretle Kur’an’ın muciznüma bir kitap olduğuna dair insanlara kanaat versin ve insaniyeti hak yola sevk etsin, onların basiretini iman ile nurlandırsın ve Cenab-ı Hakk’a halis bir ubudiyete götüren yakîni kazandırsın. Burada artık akıl ve basiret sahibi insanların üzerine kalan tek şey, bu Kur’an’ın mucize olduğuna ve Allâm’ül-guyûb olan Cenab-ı Hak tarafından onun resulü Muhammed Bin Abdullah’a (Salât ve selam O’nun üzerine olsun.) indirilen hak kitap olduğuna iman etmektir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî kendisindeki yüksek mevhibeyi; okuduğu İslâmî ilimler, eski felsefeler ve muasır beşerî ilimlerle daha da keskin bir hale getirmiş, bunlara ilâveten meselâ Câhız’ın, Zemahşerî’nin, Sekkâkî’nin Arapça edebiyat ve belâgat kitaplarında ve bilhassa büyük belâgat ve nahiv âlimi İmam Abdülkahhar el-Cürcanî’nin “nazm teorisi”ne kanaat etmiş ve ondan çok etkilenmiştir.

Aslında el-Cürcanî’nin teorisi yeni bir fikir değildir. Ondan evvel Cahız “Nazmü’l-Kur’an”, Vasitî “İcazü’l-Kur’an fî-Nazmihî” ve Baklânî de “İ’cazü’l-Kur’an” kitabında bundan bahsetmiş fakat Cürcanî, kitabında bu teoriyi nahvî ve beyanî olarak iyice şerh etmek suretiyle eksiksiz bir teori haline getirmiştir. Bu teorinin aslı, belâgati “lâfız ve mana” diğer bir ifadeyle “şekil ve içerik” bütünlüğünde aramaktır.

Yani nazımdaki belâgat sadece kelimede veya sadece manada değil, hem kelimede hem de manadadır.

Buna binaen Cürcanî’nin “nazım” tarifi şöyledir: “Bir kelimenin diğer bir kelimeye bağlanması ve birinin diğer birinin sebebi olması”. Yani cümleyi nahiv ilminin iktiza ettiği bir tarzda kurmak, bu ilmin usul ve kaidelerine göre çalışmak ve metodolojisini iyi bilerek ondan ayrılmamak.

Bence Said Nursî Hz. bu nazım teorisini iyi bir şekilde okumuş ve şu neticeye varmıştır: Kendisinden önceki müfessirler yani Zemahşerî, Razî ve Ebussuud Efendi  bu teoriyi bir bütün olarak uygulamamışlardır. Yani sure, ayet, lâfız tertibine riayet etmemişler yani bir sureyi, bir ayeti bir lâfzı bitirip diğerine geçme tarzında bunu kapsamlı bir şekilde yapmamışlardır.

Bediüzzaman bu büyük müfessirleri örnek almakla beraber bu nazım teorisini daha kapsamlı ve detaylı bir şekilde hem mana hem mebna olarak hem de buna aklî, lisanî ve zevkî ilimleri de küllî ve cüz’î olarak katıp bu teoriyi uyguladı ve bu uygulamaya dayanarak Kur’an’daki i’cazın görüneceği sistemin detaylarını ve üslûb-u Kur’an’daki özelliklerin inceliklerini bu teori ile çözdü. O özellikler ki Kur’an’dan önceki Arap diline ve belâgatine muhaliftir, hatta Kur’an’ın bu özellikleri en beliğ ve en fasih edipleri dahi susmaya mecbur etmiştir ve kıyamete kadar gelecek olanlara dahi meydan okumuştur.

Kur’an’ın belâğî i’cazını isbat için Bediüzzaman Hazretleri sadece nazım teorisini açıklamaya yönelmemiş, bununla beraber ayetin mana derinliklerine de inmiş ve onu detaylı bir şekilde aklî usullere oturtmaya çalışmıştır; ta ki İslâmî akideyi izhar ve bu İslâmî akidenin de mevcudatın hakikatleri ile bağlı olduğunu ispat etsin.

Elinizdeki bu kitabı dikkatle mütalâada bulunanlarca ve tertibine dikkat edenlerce anlaşılacaktır ki bu yönde müellif, küllî bir tefsir yazmak düşüncesinde idi. Üstad Hz. bu küllî eseri şu okuduğumuz kitabın metodunda yazmaya muvaffak olsaydı ortaya aklî, belâgatli, kapsamlı, mükemmel bir eser çıkardı ve bu tefsir on’larca cilt olup bütün ömrünü buna sarf etmesi icap ederdi.

Fakat Cenabı-ı Hak ona daha iyisini ve daha mükemmelini ihsan etti ve öyle bir eser yazdırdı ki memleketinin Müslüman halkına Kur’an-ı Kerim’i bu zamanın şartlarına ve fehmine uygun olarak öğrenmeyi ve onun belâğî ve i’cazî yönleriyle meşgul olmayıp, en hasların bile zorlandığı teferruatı bırakarak Kur’an’ın asıl maksatlarını anlamayı müyesser eyledi. Çünkü Kur’an’ın belâgat ve i’cazını incelemek, bu zamanın asıl sorunu değildi.

Ve hiç şüphe yoktur ki Üstad bu İşârâtü’l-İ’câz tarzında gitseydi onun zamanında yaşayan çoğu Müslümanlar, onun yüksek zekâsından ve ateşpare-i imanından mahrum olacak ve o dönemde dönen dehşetli fikir ve medeniyet mücadelesinden uzak kalacaktı. Bunun yanında dehşetli bir fikir ve dinsizlik cereyanı dünyayı istilâ etmeye ve İslâm hayatına yavaş yavaş girmeye başlamış ve İslâm âleminde öyle bir yer tutmuştur ki siyasetin, ekonominin, toplumun, kültürün, sanatın, medyanın başına geçmiştir.

Onun için Said Nursî bu tarz tefsirde bu kitapla iktifa etmiştir. Çünkü döneminin ve ülkesinin şartları onu mücadelenin ortasına atmıştır. Ama o, bu mücadeleyi yeni bir hüviyetle yürütmüştür. “Yeni Said” olan bu hüviyeti “itidalli, tedricî (aşamalı), müspet olup hissî galeyanlara, tahripkâr hareketlere ve tepeden inme teşebbüslere girmeden Müslümanların akıl ve kalplerine muhkem bir şekilde nüfuz etmek”ten ibarettir. Çünkü o zamanın şartları, dâhilde ve hariçte bulunan güçlü düşmanlarla savaşmaya müsait değildi.

Risale-i Nur’un üslûbu açık ve keskin, metodu hayret verici, beyanı ince zevkli ve hüccetleri ise aklı ilzam edicidir. İşte Risale-i Nur bu üslûpla, bu zamanda nazım teorisiyle lisanca, beyanca ve akılca Kur’an’ın i’cazını ispat etmek üslûbunun tam yerine geçmiştir. Çünkü düşmanların öne sürerek çürütmek istediği meseleler; Kur’an’ın belâgati, i’cazı ve sure, ayet ve kelimelerinin dizilişi ile ilgili meseleler değildi. Onlar geniş bir kapsamda iman usulüne, şer’î hükümlerin hikmetlerine ve Kur’an’ın getirdiği ahlâk sistemine hücum ediyorlar, onları parçalamak ve çökertmeyi hedefliyorlardı. Yeni çatışmaların getirdiği değişikliklerin farkına varan ve bunları tam anlayan Üstad Bediüzzaman, Kur’an’ın hakikatlerine yöneldi ve bu hakikatleri bu asrın ilim ve maarifine ve fıtrî aklın mantık usulüne uygun bir şekilde sundu.

Üstad, bir ciltten ibaret olan bu kitap (İşârâtü’l-İ’câz) ile Kur’an-ı Kerim’in i’cazını ispat etmiş ve okuyuculara ve hakikat müştaklarına göstermiştir ki bu ilmî, aklî ve zevkî metot ile Kur’an’ı baştan başa tefsir edebilir ve bunu da kolayca yapabilir. Fakat bu kadarını yeterli bulup bundan sonra bu dehşetli iletişim asrında bütün hayatını vakfedeceği ve tamamen yöneleceği asıl dava olan imanı kurtarma davasına yönelmiş, bu hususta on’larca risale ve kitap telif etmiş ve nesl-i âtinin eline vermiştir; ta ki bu eserler mülhidleri, Avrupa meftunlarını ve İslâm düşmanlarını hem fikren hem itikaden mağlup etsinler.

Bütün bunlarla beraber elinizdeki bu kitabı bu yeni mücadele metodundan bütün bütün mahrum görürsem bu kitaba haksızlık etmiş olurum. Burada şunu iddia edebilirim ki Bediüzzaman’ın Yeni Said döneminde yazdığı kitaplarından okuduğum kadarıyla bunların içinde bulunan hiç bir fikir, izah edilen hiç bir konu, misal verilen hiç bir mesele yoktur ki illâ bu ilmî kitapta (İşârâtü’l-İ’câz) onun kısaca yahut tafsilî bir şekilde çekirdeği bulunmasın. Özellikle İslâm akidelerinin -modern bir üslûpla- izahı yapılmıştır. Ancak elinizdeki bu kitapta muhatap onun has talebeleri olduğu için o eski kelâm ilminin ıstılahlarını yeni metot ile mezc etmiş ve sonra da bu yeni metot üzerine Risale-i Nur’u bina etmiştir. Belki Risale-i Nur’a “Kur’an’ın hakiki tefsiri” denmesindeki sır da bundan ileri gelmiştir.

Zorluk ve sıkıntılarla geçen ömründe insanları ilme, Allah’ın kitabına ve sünnet-i seniyeye sarılmaya davet etmek suretiyle son nefesine kadar insanlara Kur’an’ı tefsir etmek ve onun ayetleri ile muhatap kılmak fikri hiç bir zaman aklından çıkmamıştır.

Bu kitabı yeni şekli ile neşretmekle, günümüzde eleştiri, belâgat ve i’caz araştırmacılarının önüne çok belâğî ve tahlilî bir numune konacaktır. Ve özellikle de ilmî çevrelerde İslâmî akidelerin akıl ve mantığa uygunluğu hususunda araştırma yapanlar, bu uygunluğu, Üstad’ın Bakara Suresi’nin ilk ayetlerine dair yaptığı yorum ve tahlillerin, derin ve ilmî mevzuların ve aklî mebhasların içinde bulacaktır.

Muhterem İhsan Kasım Hoca’mız bu kitabın yeniden tahkikini yapmakla çok hayırlı bir iş gerçekleştirdi. Yaptığı kıymetli tedkikler ve eklediği haşiyelerle kitabı zenginleştirdi. Bu da daha önce Arap okuyucularına yaptığı büyük hizmetlerin tamamlayıcısı oldu. Zira İhsan Kasım, yıllarca zorlu imtihanlar geçiren ve hakikaten Türkiye tarihinde hüccetülislâm diyebileceğimiz bir âlim olan Bediüzzaman’ın Risale-i Nur Külliyatı’nı Arap okuyucularıyla buluşturmuştur.

Allah Bediüzzaman’dan ebeden razı olsun ve onun Müslümanlar için ilmî ve ilzam edici hüccetleri ile ve sadık, nuranî sözleri ile Kitabullah ve sünnet-i nebeviyeye hizmetini kabul etsin.

Son olarak Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz ki bu kitabın tahkikini yapan muhterem hocamızı -muhterem Arap okuyucularına bir hizmet olarak- bütün Risale-i Nur Külliyatı’nı tercümede muvaffak eylesin.

و آخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين

Prof. Dr. Muhsin ABDÜLHAMİD
Bağdat Üniversitesi
Tefsir ve İslamî Düşünce Profesörü

2 Şaban1407 (Hicrî)

 

Kaynak: NurdanHaber.com

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )