Nurdan Haber

Hadis-i Şeriflerin Ayetlerin tefsirindeki yeri ve rolü

Hadis-i Şeriflerin Ayetlerin tefsirindeki yeri ve rolü
01 Ağustos 2017 - 18:43

 

Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin konuşmaları ve davranışları özü itibarıyla vahye dayanır. Bunların önemli bir kısmı ayetlerin tefsir ve tatbikiyle ilgilidir.

Hadisler, ayetlerin ilke düzeyindeki hükümlerini uygulanabilir hâle getirir. Tamamlayıcı unsurlarla zenginleştirir. Kapalı noktalarını açıklar. Umumi hükümlerini sınırlandırır. Dokunulup geçilen bazı anlamlarını pekiştirir. Mücerret manalarını örneklendirir. Kısacası, o ilahi ruha güzel bir beden olur.

Hadisler olmasaydı bazı ayetleri anlamak, yorumlamak ve uygulamak neredeyse imkânsız olurdu. Mesela, Kurán ”Namazı ikame edin!” buyuruyor. Peki, hangi vakitlerde, ne kadar, nasıl kılınacak? Bu hususta ayrıntı vermiyor. Fakat başka bir şey yapıyor. Peygamber Efendimize uymamızı emrediyor.

İşte bu noktada hadisler imdadımıza yetişiyor. Namaz, zekât ve benzeri pek çok meselenin ayrıntılarını bize hadisler anlatıyor.

Konuya sathi bakan bir kimse, bazı hadisler arasında tezat var sanabilir. Hâlbuki durum bilakistir. Hadisin makamı ve muhatabı nazara alınırsa tezat olmadığı görülür.

Tezat vehmi daha ziyade sual cevap tarzındaki hadislerde hissedilir. Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, makam ve muhataba göre, aynı soruya bazen birbirinden farklı cevaplar verebilmiştir.

Mesela “En üstün ibadet hangisidir?” diye soran iki muhataptan birine “Vaktinde kılınan namaz” derken, öbürüne “Ana babaya itaat” demiştir. Dikkatli bir inceleme sonucunda anlarız ki, birinin namaz konusunda, öbürünün de itaat meselesinde özel bir durumu vardır.

Bazen fakirlik, bazen de zenginlik övülmüş, bir iş kimine yasak edilmiş, kimine edilmemiştir. Dikkatle bakılırsa bunlarda bir aykırılık olmadığı görülebilir.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yaşı, cinsiyeti, mesleği, mizacı, bilgisi, maddi durumu, kültürel düzeyi, idrak seviyesi ve benzeri nitelikleri birbirinden farklı, tüm zaman ve mekânlardaki milyarlarca insanın peygamberidir. Elbette, hepsini tatmin edecek, hepsine örnek olacak ve hepsine yol gösterecek biçimde konuşacak ve davranacaktı. Nitekim öyle yapmıştır.

Üslubunda teşbih, istiare, kinaye ve benzeri edebi sanatlar kullanılması sebebiyle anlaşılması güçleşen hadisler de vardır. Bunlar Müteşabih diye nitelendirilir.

Özellikle ahirzamanla ilgili hadisler örtülü bir üslupla dile getirilmiştir. İmtihan sırrına aykırı olmaması için, ‘akla kapı açmak, iradeyi elden almamak’ düsturu uygulanmıştır.

Böyle bir hadisle karşılaşan kişi, “Bunun anlatılınca hoşa gidecek bir tevili, bir yorumu mutlaka vardır” demeli, hadise ilişmemelidir. Bazı hadislerde ise, akla aykırı gibi görünen ifadeler olabilir. Hemen o hadisi inkâr etmek yahut reddetmek veya şüpheye düşmek hatalı bir davranış olur.

Bir kimsenin “Benim aklım almıyor, o hâlde akla aykırıdır” diye düşünmesi kibir alametidir. “Ben anlayamıyorum ama elbet bir anlayan, açıklayan vardır. Bir araştırayım” diye düşünmesi gerekir.

Bazen de, hadislerin ifadesinde bir abartı varmış gibi görünebilir. Hemen kötü düşüncelere kapılmak yerine, Peygamberimizin insanlar için bir beşîr ve nezîr yani müjdeleyici ve sakındırıcı olduğu hatırlanmalıdır. Zira isteklendirme ve sakındırma, ümitlendirme ve korkutma sadedinde söylenen sözler abartı sayılmaz. Bir üslup, bir anlatım biçimidir. Meseleninönemini vurgulamak içindir. Maksadı nazara almak, vasıtaya takılıp kalmamak gerekir.

Elimizde ilim imbiklerinden geçmiş, senedli, belgeli, ananeli hadis külliyatları duruyor. Bunları on binlerce âlim kabul ve tasdik etmiştir. İki mütehassısın bile bir meselede ittifak etmesi itimada şayanken hiçbir ciddi delile dayanmaksızın bu külli ittifaka muhalefet etmek, “Ne bilelim baba, belki de bunlar hadis değildir!” demek batıldır, abestir, manasızdır, saçmadır.

Mesnetsiz, dayanaksız itiraz eden kişi, hem hadis ravilerini, hem bu kitapları meydana getiren âlimleri, hem de bu eserleri kabul eden binlerce âlimi yalancılıkla yahut hata yapmakla itham etmiş, töhmet altında bırakmış olur. Hâlbuki bu zatlar konuya fevkalade vakıf, takva sahibi, ilmiyle amil, ahlaken gayet kâmil insanlardır.

İtiraz eden adamın ciddi bir delile dayanması, iddiasını belgelerle ispat etmesi gerekir. Zira ispat mecburiyeti davacının vazifesidir. Bunu yapamadığı sürece, söyledikleri yersiz bazı gevezeliklerden öteye gidemez. Zaten gitmemiş, gitmiyor da. Bu büyük ittifaka karşı laf etmek kimin haddine!

Sarsılmaz senedlere dayanılarak hazırlanan hadis külliyatlarına karşı mesnetsiz itirazların ne ehemmiyeti olur ki kulak verilsin!

Bir önemli gerçeği asla unutmamak lazım: Yirmi üç senede peyderpey inen Kuran-ı Kerim’i bize kimler naklettilerse hadisleri de onlar naklettiler. Kuran’ı kendilerine siper yaparak bugün hadise ilişen mezhepsiz müfsitler, yarın da aynı sebeplerle bizzat Kuran’a veya onun bazı sure ve ayetlerine ilişebilirler. Biz müminler, Kuran hususunda nasıl hassasiyet gösteriyorsak, ayetlerin tefsir ve tatbiki olan hadisler hususunda da öyle hassasiyet göstermek zorundayız.

Vesselam!

 

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )