Nurdan Haber

Alimlerin gözüyle Bediüzzaman -11

Alimlerin gözüyle Bediüzzaman -11
02 Ağustos 2017 - 4:00

Mustafa Sabri Efendi (Son Şeyhülislamlardan)

Mustafa Akdedeoğlu anlatıyor:1952’de Kahire’de okuyordum. 1953’te Türkiye’ye geldim. O günlerde İstanbul’a gezmeye gittik. Mısır’da beraber okuduğumuz Ali Özek Bey ile Fatih Camiinde karşılaştık. Bana hitaben, “Mustafa birisini bekliyorum, şimdi gelip bizi Said Nursi Hazretlerine götürecek” dedi.

Bekledik. Ne görelim, Konya’da beraber dersler yaptığımız Abdülmuhsin Elkonevi kardeşimiz. Birlikte Çarşamba semtinde iki katlı bir eve gittik. Üstad bizi kabul etti. Kendilerini karyolada bağdaş kurmuş vaziyette gördük. Ellerini öptük. Mısır’dan geldiğimi söyledim. Bize hitaben:

,”Sizin gelmeniz çok iyi bir tevafuk oldu. Safa geldiniz. Mısır’dan Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi bana bir kitabını göndermiş ve Risale-i Nur Külliyatı içinde neşrini istiyor. Fakat Risale-i Nur külliyatı içinde neşrine müsaade yok. Çünkü kitabının içinde çok ihtilaflı meseleler var. Risale-i Nur Külliyatının meşrebi ittifaktır. İhtilaf meşrebi değildir ve yeri yoktur. Benim çok selâmımı götürün. Yine de kitabının başım üstünde yeri vardır. Bunları aynen söyleyin.”

Neticede Kahire’ye gittik. Mustafa Sabri Efendi hasta idi. Bu bakımdan yanına Ali Özek kardeşimi kabul ettiler. Üstadın selâmını ve söylediklerini nakletmiş. Mustafa Sabri merhum, “Peki, madem öyle, mesele yoktur” deyip Üstadın selâmını almış.

Hacı Ali Kılınçalp anlatıyor: Bulunduğum devrede Türk Talebe Başkanlığı vazifesi yaptım. Osmanlı İmparatorluğunun son şeyhülislâmlarından Tokatlı Mustafa Sabri Hazretlerini ziyaret ettim. Evini buldum, izin istedim. Kendisi kabul ettiler. Bir odasındayız. Yalnız olarak ikimiz bir odada kaldıktan sonra kendimi tanıttım. ‘Ben Afyon vilayetinin eski ismiyle Aziziye kazasındanım. İsmim Hacı Ali. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Emirdağ’da ikamete memur olarak bulunuyor. Şimdi Afyon Hapishanesindedir. Zat-ı âlilerinize selaları var. Benden size selam söylememi tensib ettiler’ demem üzerine ayağa kalktı ve ‘Aleykümselam, demek sen onu gördün. Demek hayattadır‘ dedi. Evinin içerisinde seni kabul etmiş olduğu salon gibi bir odada ayağa kalktı, başladı gezinmeye ve konuşmaya devam etti. ‘Yâ Said!’ Demek yaşıyorsun. Sen yurdumuzda kaldın, cihada devam ettin ve ediyorsun. Biz hata ettik, bundan mahrum kaldık. Ya Said! Ya Said!‘ diyerek hem konuşuyor, hem birlikte geçirdikleri günleri hatırlayıp sanki aynen yaşıyordu. Bir ara duraklayıp bana bakarak anlatmaya başladı.

“O zamanlar Şeyhülislâm olarak tayin olmuştum. Aradan üç ay geçtiği halde ortada bizim Said görünmez olmuştu. Bir ara tevafuk ettik. ‘Yâ kardeşim Said! Ya Hazret! Sen neredesin? Görünmez oldun kardeşim’ demem üzerine kaşlarını çattı. O meşhur keskin bakışlarıyla, ‘Kardeşim, ben nefsimi terbiye etmekle meşguldüm’ demesi üzerin, ‘Hayır ola, nedir bu hâl?’ dedim. ‘Evet, ben nefsimi terbiye etmekle meşguldüm. Nefsim bana, ‘Sen mutlaka şeyhülislâm olmalıydın. Senin olman lazımdı’ diye bana eziyet ediyordu. O nefsimi terbiye etmekle meşguldüm’ demişti’ diye geçmiş günlerinden bir hatırasını sanki o anı yaşıyormuşçasına anlattı. Hâlâ ayaküstünde ‘Ya Said! Ya Said!’ diyerek konuşuyordu..

Ahmed Ramazan anlatıyor: Kahire’de Mustafa Sabri Efendiyi aradım. Sonra İskenderiye’de buldum. Evinde görüştüğümüzde yaşlı gözlerle, ağlayarak, bana Üstadın ilmini, faziletin ve yüksek dehasıyla alâkalı hatıralarını anlattı

Prof. Dr. Ali Özek anlatıyor: Kahire’de Mustafa Sabri Efendinin ziyaretine giderdik… “1952 senesinde eski şeyhülislâmlardan Mustafa Sabri Efendi Kahire’de Şehzade Şevket Beyin evinde kalıyordu. Biz Türk talebeler haftada, bazen da on beş günde bir defa ziyaretlerine giderdik. Kendileri de bizleri daima beklerlerdi. Güzel sohbetler olurdu, dinlerdik ve istifade ederdik.

“Bir defasında herkese memleketini soruyordu. Ben de Muğla’nın Fethiye kazasının Doğanlar köyünden olduğumu söyledim. Bizim köy Elmalı’ya yakındı. Elmalı Hamdi Efendinin hemşerisi sayılırdık. Mustafa Sabri bu vesileyle Elmalı’ya olan hayranlığını izhar etti.

“Yine böyle bir sohbet sonunda elini öptüm, ayrılıyordum. Türkiye’ye izine geliyordum. Mısır’da okuyan Ezher Talebe Teşkilâtının sekreteri ve başkanıydım.

“Mustafa Sabri Efendi benden üç şey istemişti”

“Mustafa Sabri Efendi, ‘Sana üç vazife vereceğim’ dedi.

1. Kırkağaç kavunu (Mısır’da kavun yoktu)

2. Leblebi,

3. Şeyh Said Nursî’yi göreceksin. Bediüzzaman’ı ziyaret edip ne kadar talebesi olduğunu soracaksın. Sana bir rakam verecek. Bunun üzerine neden Türkiye’de bir hareket yapmıyor, neden duruyor, niçin bir İslâmî harekâta girişmiyor? Bunları sor’ dedi. Emirdağ Belediye Reisi olan H. Ali Kılıçalp da Mısır’da talebeydi. O da selâm ve hürmetini söyledi.

“Bediüzzaman’ı ziyaretim”

“İstanbul’a geldiğimde Bediüzzaman da Fatih Çarşamba’da ahşap bir evde kalıyordu. Ziyaretimizde divan üzerinde, arkasında hafif eğik bir yastığa yaslanmış, uzanmış yatıyordu. Mustafa Sabri Efendinin selâmını söyleyince, kalktı, doğruldu, oturdu, ‘aleykümselâm’ diye selâmı aldı. ‘Kelâmı nedir?’ dedi. Bir saat kadar ziyaretinde kaldık.

“Bizim vazifemiz imandır”

“Ben selâmını söylemeden, ‘Bizim H. Ali ne yapıyor?’ diye sordu, ben de selâmını söyledim.

“Mustafa Sabri ne kadar talebeniz olduğunu soruyor Efendim’ dedim

“Türkiye’de Risale-i Nur’u okuyan beş yüz bin şakirdim var’ dedi.

“Sabri Efendi bu kadar talebesiyle neden İslâmî cihada başlamıyor, diyor.’

“Üstad:

Şimdi sen Sabri Efendiye selâm söyle, bizim dâvamız imandır. Cihad, imandan sonra gelir. Şimdi imana hizmet etmek zamanıdır. Bizim vazifemiz imandır, imana hizmet etmektir…’ diye iman hizmeti üzerinde uzun uzun durdu ve izahlarda bulundu. Müsaade isteyip ayrılırken, ayağa kalktı. elini öptüm, ayrıldım, kendisi de yatağa oturdu.

“Emanetleri, bu arada Şevket Beyin istediği vatan toprağını çok sıkı arama ve kontrolden sonra Mısır’a götürdüm. Leblebi ve kavunu da Sabri Efendiye götürdüm.

“Şeyh Said Efendi haklıdır”

“Sabri Efendi artık iyice ihtiyarlamıştı. Bu sebepten rahatsızdı. Türkiye’de Bediüzzaman’la geçen konuşma ve hatıraları, aynen kendilerine naklettim. Dikkatle dinledi. Şu cevabı verdi:

Şeyh Said Efendi gerçekten haklıdır!

“Evet söyledikleri doğrudur. O dâvasında muvaffak oldu. Biz hata ettik. O memleketten hiç bir yere ayrılmadı, sebat etti...’ diye Bediüzzaman’ı tasvip etti.”
[table id=124 /]

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )