Nurdan Haber

Dünyada Böylesi “YOK”

Dünyada Böylesi “YOK”
25 Ağustos 2017 - 14:47

DÜNYADA BÖYLESİ GÖRÜLMEDİ

HAYRETENGİZ GERÇEKLERİYLE TİLLO IŞIK HADİSESİ (2)

 

Yılda iki gün, ekinoks günlerinin (21 Mart, 23 Eylül) sabahında, türbe ve Tillo henüz karanlıktayken, türbedeki kule ucuna sabitlenmiş bir düz ayna sayesinde Güneş ışığının türbe penceresinden süzülüp içeride yatan Fakirullah Hz. sandukasının başucuna düşmesi hadisesi dünyada başka bir örneği olmayan astronomik bir olaydır. Çağının astronomisini hazmedip onu sosyal amaç için kullanan; İslami bilimleri ve fen bilimlerini birlikte özümsemesi sayesinde bilimin ve kaynağının (hocanın) saygınlığını bir türbede somutlaştırıp insanlığa ders veren tek astronomdur Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri.

İbrahim Hakkı Hazretlerinin eserleri arasında da Işık Hadisesini anlatan yazılı bir esere rastlamadık. Ancak, yazılı bir belgeye gerek kalmadan, ışık düzeneğinin kendisi ve türbenin konumu, İbrahim Hakkı Hz.’nin küresel astronomideki maharetini açıkça ortaya koymaktadır; çünkü gökyüzünde Güneş’in, Ay’ın ve yıldızların görünen hareketlerini çok iyi bilmeyen, küresel astronomiyi maharetle kullanamayan birisinin Tillo Işık Hadisesi’ni tasarlayıp işler hale getirmesi mümkün değildir. Türbe konumunun seçilmesi, en az ışık düzeneğinin tasarlanması kadar hayretengizdir.

Türbe konumu öylesine bilinçli seçilmiştir ki, ışık hadisesi esnasında sanduka başucu, ayakucu, sabitlenmiş düz aynayı taşıyan kule, üç kilometre doğudaki taşduvar ve Güneş aynı aks üstünde hizalanmaktadır. Üstten bakıldığında türbenin planı ve Işık hadisesi esnasında Güneş ışığı doğrultusunu gösteren aşağıdaki krokide kabirlerin yönü, yani başucu ayakucu doğrultusunun ışık doğrultusu ile paralel olduğu açıkça görülmektedir.

Türbe yeri özeldir ve özenle seçilmiştir çünkü türbeyi doğuya doğru biraz (5-10 metre) kaydırmış olsaydık, türbe 3 kilometre uzaktaki taşduvarı üstünde taşıyan tepeye yaklaşmış olacaktır. Bir tepeye yatay doğrultuda yaklaşmak demek, tepenin ufuktan yüksekliğinin artması demektir. Güneş tepenin arkasından dik değil, yatayla 52 derece açı yapan bir doğrultuyu takip ederek yükselmektedir. Bu durumda, kule dibinden bakan birine göre, Güneş artık aynı yerden değil daha geç ve biraz daha güneyden doğacaktır. Tam tersi durumda, yani türbeyi olduğu yerden batıya doğru kaydırırsak, bu sefer tepenin görünen yüksekliği azalacağı için, Güneş daha erken ve daha kuzeyden doğacaktır. Her iki durumda da Güneş, başucu – ayakucu doğrultusundan doğmayacaktır. Türbeyi biraz kuzeye veya güneye kaydırırsak, tepe silueti düz olmadığı için, Güneş’in doğma vakti ve doğuş anındaki doğrultusu yine değişecektir. Ayrıca astronomide paralaks (eski dilde ihtilaf ül-manzar) denen bir olay ile taşduvarın türbeye ve Güneşe göre konumu da değişir. Özet olarak söylemek gerekirse, ışık hadisesi esnasında başucu, ayakucu, kule, taşduvar ve Güneş’in aynı hizada olması türbenin şimdiki yerinde olmasına bağlıdır. O halde türbenin yeri özel seçilmiştir.

İbrahim Hakkı Hazretlerinin kabir yönünü değiştirme şansı yoktur. Kabir doğrultusunu belirleyen kıble yönüdür. Tek şansı, coğrafik konum ve arazinin topografyası uygun ise, türbenin tepeden uzaklığının uygun seçilmesidir. Taşduvarın türbeden önce var olduğunu düşünürsek, (İbrahim Hakkı Hazretleri türbeyi inşa etmeden önce, taşduvarı inşa etmişti ve onunla takvim çalışması yapıyor, yeni yılın başlangıcını (nevruz) belirliyordu), problem daha karmaşık hale gelmektedir. Örneğin, benzer bir tasarımla ege de bir türbe yapıp, güneşi türbede yatanların ayakucundan doğdurmak mümkün değildir. Küresel astronomi bilgisi olarak bilinir ki, ancak ekinoks günlerinde (21 Mart, 23 Eylül) güneş tam doğudan doğar tam batıdan batar. Mekke-i Mükerreme’den geçen meridyen dairesi (39.8 derece doğu boylamı) kuzeye doğru Medine-i Münevvere’den (39.6 derece doğu boylamı) ve Trabzon’dan (39.7 derece doğu boylamı) geçip kuzey kutup noktasına uzanmaktadır (bkz aşağıdaki resim, dikey beyaz çizgi). Kutupta veya kutba yakın yerde veya Mekke’nin güneyinde olmamak şartı ile

resimde görülen düşey hat üstündeki tüm Müslüman mezarları özel konumdadır. Arazinin düz olması şartı ile (doğuda ve batıda dağ ve tepe olmaması) Güneş ekinoks günlerinin sabahında (21 Mart, 23 Eylül) bu mezarların ayakucu doğrultusundan doğar, akşam olunca başucu doğrultusundan batar. Yani bu hat üstünde ve yakındaki Müslüman mezarlarının yönelimi: baş tam batıya, ayakucu tam doğuya doğrudur. Medine-i Münevvere’de yatan peygamberimizin (S.A.S) mezarı da bu hat üstündedir ve özeldir. Doğusunda ve batısında dağ ve tepe yoktur, 21 Mart ve 23 Eylül de yılda iki defa, Güneş Medine mezarlarının ayakucu doğrultusundan doğup başucu doğrultusundan batmaktadır. Resimdeki düşey beyaz hattın batısında mezar yönelimleri o şekildedir ki, (örneğin İstanbul’da ayakucu batıya değil 29 derece daha kuzeye, yani kuzeydoğuya doğrudur) Tillo’daki gibi bir türbe yapıp, güneşi türbede yatanların ayakucundan doğdurmak mümkün değildir. Bu hattın doğusunda kalan yerlerde (örneğin Tillo) ancak ve ancak kasabanın veya şehrin topografyası uygun ise, doğusundaki tepenin yüksekliğine ve uzaklığına bağlı olarak türbe yerinin özel seçilmesiyle, ayakucu doğrultusundan Güneşin doğması mümkün olabilir. Kıble yönü değiştiği için mezarların yönelimi de değişmektedir. Mezar yönünü belirleyen kıbledir, mevtanın sağı kıbleye gelecek şekilde, mezar yönü kıble yönüne dik olmak zorundadır.

Açıkça görülmektedir ki, İbrahim Hakkı Hz. Tillo Işık Düzeneğini inşa ederken, sadece ışık hadisesini düşünmemiş, aynı zamanda türbe konumunu öylesine seçmiştir ki, ışık hadisesi esnasında hocasının ayakucu doğrultusundan Güneş’in doğmasını sağlamıştır. Ekinoks günlerinde doğan Güneş’in ışıkları henüz türbeyi ve Tillo sokaklarını aydınlatmadan, kuledeki sabit ayna sayesinde, Güneş ışıkları önce hocasının başucunu düşmektedir.

İbrahim Hakkı Hz. Bütün bu yaptıklarını bilgisini ve maharetini halklara göstermek için yapmamıştır. İbrahim Hakkı Hz.’nin “Yeni yılın ilk Güneşi, eğer hocamın kabrini aydınlatmazsa, ben o Güneşi neyliyeyim!..” dediği bilinmektedir. Bu söz ile O, sadece türbeyi ve Işık Hadisesini hangi amaçla yaptığını belirtmiyor, aynı zamanda onu tanıyan bu sözü işiten herkese ders veriyor. Bu sözde yatan hakikati Prof.Dr. Cengiz Işık şöyle ifade etmektedir: ”İçinde kaldığımız karanlık dünya Güneş’in ilk ışıkları ile yeniden aydınlığa nasıl kavuşuyorsa; sırlar nasıl da ayan beyan ortaya çıkıyorsa; gerçekler nasıl da bu göz kamaştıran huzmelerle görünür kılınıyorsa, alacakaranlık içinde kalan Tillolular daha doğrusu insanlık, tıpkı Hazretin Tac-ı Şerifi üzerine düşürdüğü Güneş’le metaforlaşan, onunla özdeşleştirilen hocasının derunundaki engin tasavvuf ve temel bilimlerin saçtığı ilim ve irfanla bulacaktır hakikatini. Hoca-öğrenci ilişkisini, “kadirşinaslığı”, “vefa duygusunu” bu denli güçlü anlatan bir başka eser, bir başka öğreti var mıdır? Bilemiyoruz.”

Karanlık cehaleti bilgisizliği temsil ediyorsa, Güneş ve ışık, imanın verdiği ilim ve irfan demektir. İman, insanlığa yol gösteren, varlığın hakikatini bildiren, insanı insan eden en temel bilgidir (ışıktır). O ışık ile insan, hayatın ve varlığın anlamını öğrenir. Tıpkı, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin dediği gibi “İnsan …. Eğer nur-u iman, içine girse, üstündeki bütün manidar nakışlar, o ışıkla okunur. O mü’min, şuurla okur ve o intisapla okutur. … Demek, Sani’ine intisaptan ibaret olan iman insandaki bütün âsâr-ı san’atı izhar eder. İnsanın kıymeti, o san’at-ı Rabbâniyeye göre olur; ve âyine-i Samedaniye itibarıyladır. O halde, şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün mahlûkat üstünde bir muhatab-ı İlâhî ve Cennete lâyık bir misafir-i Rabbânî olur.

Eğer kat’-ı intisaptan ibaret olan küfür, insanın içine girse, o vakit bütün o mânidar nukuş-u esmâ-i İlâhiye karanlığa düşer, okunmaz. Zira, Sâni unutulsa, Sânie müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz, …”(Sözler 23. Söz)

 

İbrahim Hakkı Hazretleri, bir bakıma, diyor ki, “Önünü değil arkasını aydınlatan (sadece menfaatini düşünen) küçücük bir ateşböceği gibi olup, kendini yıldız gibi gösterenlerden sakının” “Kaynağı hakiki Güneş olmayan, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya (S.A.S) dayanmayan, nurunu ondan almayan, ateş böceklerinden sakının.” Tarihte sahte peygamberler, sahte şeyhler çıktı. Ateş böceği kadar da olamayan Hasan Sabbahlar, Haşhaşiler çıktı. Günümüzde FETÖ, aydınlatmayan, insanları ihanete sürüklediği halde bir zamanlar kendini Güneş gibi göstermiş sahte güneşlere sadece bir örnektir. Böyle, sahte güneşlerin ışığı işe yaramaz. Sahte güneşe bel bağlamış, hocalar da işe yaramaz.

İbrahim Hakkı HZ. hocasının, Güneşler Güneşine intisabını görmüş, candan inanmış ve ona o kadar önem vermiş ki, Hocasının kabrini Habibullah’ın kabrine benzetmek istemiş. Ayakucundan Güneş’i doğdurmuş, ama ne çare, tam benzetmek olmazdı. Edep sınırları içinde kalıp, başucundan Güneş’in batmasını da eksik bırakmış.

Dünyada kaç tane talebe (öğrenci) var, üstadı (hocası) hem babasına, hem çağındaki cihan devleti sultanına (1. Mahmut) üstat (hoca) olmuş? Dünyada kaç tane üstat var, talebelerinden biri ona öğle bir türbe inşa etmiş ki, o talebe o türbeyi babasına değil, bilgisinin kaynağı üstadına yapmış; gece ve gündüzün eşit olduğu günlerde Güneşi hocasının ayakucundan doğdurup, ayakucu ışığı görmeden, ışığı başucuna düşürmüş.

Böyle hocaya böyle öğrenci, böyle öğrenciye böyle hoca!

 

Prof. Dr. Zeki Eker

Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi,

Uzay Bilimleri ve Teknolojileri Bölümü

Antalya

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )