Nurdan Haber

YEİSE YER YOK

YEİSE YER YOK
31 Ekim 2017 - 8:39

Manevi hastalıklarımızdan biri de yeistir. Yeis ümitsizlik demektir.

Yeis; maddi ve manevi terakkinin en büyük düşmanıdır.

Yeis; azim ve ümidin katilidir.

Ümitsizlikten daha büyük bir tehlike ve korkunç bir felaket yoktur. Ümitsizliğe düşen fert ve milletlerin hedefine ulaşması mümkün değildir.  Ümidini kaybeden her şeyini kaybeder.

“Her şeyimi yangında kaybettim” diyen birine, bilge bir zat şöyle der:  “Ben de sandım ki sen ümidini kaybetmişsin. Ümit ile her şeyi kazanabilirsin ama ümidin giderse asıl o zaman bitersin.”

İnsana çelik bir irade ve sarsılmaz bir kuvvet veren en tesirli ilaç ümittir.

İnsan başına gelen belâ ve musibetlere karşı;  “Allah bize yeter. O, ne güzel dost ve ne güzel bir vekildir”   demeli, O’na sığınmalı, O’ndan yardım dilemeli, asla ümitsizliğe düşmemelidir. Bir ayette mealen şöyle buyrulmaktadır: “Müminlere yardım etmek, bizim üzerimize hak olmuştur.” (Rum Suresi, 30/47)

Bediüzzaman Hazretleri Divan-i Harb-i Örfi adlı eserinde;

“Yeis, mâni-i her kemaldir.” buyurarak ümitsizliğin bütün güzelliklerin önünde en büyük mani olduğunu ifade etmiş;

“Sivrisinek tantanasını kesse, balarısı demdemesini bozsa, sizin şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz.” ifadeleriyle de ümitsizliğe yer olmadığını belirtmiştir.

Başka bir eserinde ise şöyle buyurur: “Azim ve iradenizi, şevk ve gayretinizi söndüren, miskinlik ve ataletin anası ve her kemalin manisi olan yeisin kalbinize girmesine fırsat vermeyiniz.”

“… Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” (Yusuf Suresi, 12/87)

“Nice az sayıdaki küçük  kabilelerin büyük kavimlere Allah’ın izniyle galip gelmiştir”  (Bakara Suresi, 2/249) ayetleri müminlerin Allah’ın inayetine itimat edip asla ümitsizliğe düşmemeleri hususunda uyarmaktadır.

Evet, bir işte başarıya ulaşmak için ümit, sabır, metanet, azim ve kararlılık  şarttır. Bu sayede zorluklar aşılır, maniler giderilir ve maksuda ulaşılır. Büyük başarılar ve eşsiz fetihler bu hasletlerin meyvesidir.

              “Bir elime ayı, diğer elime güneşi verseniz bu davadan vazgeçmem.” buyuran Habib-i Kibriya Efendimize (sav.) başta amcası olmak üzere en yakınları ve Kureyş’in en ileri gelenleri düşman idi.  Allah Resulü (sav.) müşriklerin yaptıkları dayanılmaz eza ve cefalara rağmen, Allah’ın yardımı, sabır, metanet, tevekkül, azim ve gayretiyle muvaffak oldu.

Huneyn Savaşı’nda sahabelerin geri çekilmesi karşısında; “Peygamber savaş meydanından kaçmaz” buyuran Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.) katırını düşmanın üzerine sürmüş, sahabelerinin toparlanmasını sağlamış ve biiznillah galip gelmişti.
Hz. Yunus (as), balığın karnında iken ümidini kesmedi, Rabbine sığındı ve sahil-i selamete çıkarıldı.

Başta vezirler olmak üzere birçok kişinin İstanbul’un fethinin mümkün olmayacağını, bu işten vazgeçilmesi gerektiğini söylemeleri üzerine, Fatih Sultan Mehmed Han; “Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni…” diyerek gemileri karadan yürütmüş ve o büyük fethi gerçekleştirmişti.
Cengiz ve Timur’un defalarca deneyip geçemedikleri, sadece MÖ 525 senesinde İran Şahı Kambiz ile MÖ Makedonya Kralı İskender’in geçtiği Sina Çölü’nü Yavuz Sultan Selim Han on üç günde geçmişti. Büyük bir askerî deha sayılan Napolyon bile Yavuz’dan üç yüz yıl sonra bu işi başaramamıştı.

Edison ampulü icat etmek için binlerce kez deneyler yapmış, her yanlış sonuçta pes etmemiş, ümidini yitirmemiş, azim ve kararlığı sayesinde başarıya ulaşmıştı.

Yıllardır dört bir yandan İslam dinine yapılan saldırılara rağmen, Allah nurunu tamamlayacak, İslam’ın sönmez ve söndürülemez ulvi hakikatleri yakın bir zamanda yeryüzünü ışığı ile dolduracak, inşallah bütün Müslümanlar mesut ve bahtiyar olacaklardır.    

Bediüzzaman Hazretlerinin buyurduğu gibi; “Ümit var olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür seda, İslam’ın sedası olacaktır!”

Yüce Allah’ın yaktığı nuru, kimsenin söndürmeye gücü yetmez.

Takdir-i Hudâ, kuvvet-i bâzu ile dönmez

Bir şem’a ki, Mevlâ yaka, üflemekle sönmez.

Şunu da ifade edelim ki, bir mümin ne kadar  günahkâr olursa olsun, tövbe ve istiğfar ile şefkati sonsuz olan Rabbine yalvarmalı, O’na sığınmalı, asla ümitsizliğe düşmemelidir. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur: “De ki: Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Zümer Suresi, 39/53)

Yeter ki kul günahlarından dolayı pişman olsun ve samimi bir şekilde tövbe etsin. Yüce Allah kendisine yönelen kullarını asla reddetmez.

Yüksek Uca

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )