Nurdan Haber

ŞEMS–İ HAKİKAT

ŞEMS–İ HAKİKAT
16 Aralık 2017 - 17:30

Taş, bin bahar da görse yeşermez.”

Hz. Mevlâna

ŞEMS–İ HAKİKAT

Söyleyen ne güzel söylemiş:

Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat

Hep böyle müebbet mi kalır zulmet-i âlem?”

Zaman, düz bir çizgide devam etmiyor. Tersine Dünya, Güneş’in etrafındaki dönüşüyle bir daire çiziyor. Kıştan sonra yine kış gelmiyor. Kışın arkası bahar. Baharın ardı ise yaz.

Dünyamız uzun zamandır manevi bir kış yaşıyor. Hem de dondurucu bir kış… Kışın şiddetli geçmesi, yazın daha şaşalı geleceğine işarettir.

Hep İslâm coğrafyası gamlı, yaslı. Gülen ise zalim. Bu zemherinin de elbette bir sonu olacaktır. Ne var ki çiçekler baharda açar. “Tek çiçekle de bahar gelmez.” Bunu biliyoruz. “Taş, bin bahar da görse yeşermez.” Bunu anlıyoruz. Ağaçlar, yazın meyveye dururlar. Bunu da görüyoruz.

Çocuğun büyümesi için yiyip içmesi lazımdır. Çiçek, yer altında çürümeli ki sümbül versin. Acele edip bebeğin ağzına yemeği tıkarsak, sabırsızlık gösterip tohumu parçalarsak, bebeğin ölümüne sebep oluruz. Çiçeğin de sümbül vermemesine…

Yavrunun serpilmesi için gıda, çekirdeğin boy vermesi için toprak, güneş, su şart.

Sabırla yazı beklemesini bilmeliyiz. Ancak yazın gelişine zemin hazırlamakla da yükümlüyüz.

Ümmetin kurtuluşu için de tek tek görevlerimizi yapmamız gerekiyor..

Saadet Asrı’nı, Efendimizin (asm) hareket tarzını düşünelim. O, davasının maya tutması için çırpındı hep. “Sağ elime Güneş’i, sol elime Ay’ı kaysanız ben bu davadan vazgeçmem” dedi. İnsanların gönlüne girdi. “Kavl-i leyyin”le yaklaştı. Hamzalar, Ömerler… bu yolla hidayete girdi. Bedirler, Hendekler bu usulle kazanıldı.

Yapacağımız iş belli. İnandığımız gerçekleri hayata geçireceğiz. Söylediğimiz şeyleri evvela kendimiz yaşayacağız. Daha sonra bu hakikatleri diğer insanların gönlüne işlemeye gayret edeceğiz. Zannediyorum yol bu. Gözyaşlarını dindirmenin çaresi ağlayanlar için “gözyaşı” dökmektir.

Meşhur kıssa:

Karıncayı, ağzında bir damla suyla görenler:

– Nereye böyle? demişler.

– Duymadınız mı? İbrahim’i ateşe atmışlar. O ateşi söndürmeye gidiyorum.

– Sen, bu tek damla suyla o ateşi nasıl söndüreceksin?

Karıncanın cevabı şöyle olmuş:

– Belki ateşi söndürmeye gücüm yetmez. Hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılsın…

Her devirde İbrahimleri ateşe verenler, Nemrutlar olacaktır. İbrahimler yanarken eli kolu bağlı oturamayız. Gücümüz nispetinde alevlere müdahale etmeliyiz. Her gayret yangını söndürmez. Ama alevleri söndüren de bu minik çabalardır.

Ümit doluyuz. Bir gün elbette Filistin’e de, Suriye’ye de, Çeçenistan’a da hürriyet güneşi doğacaktır. Ancak şunu hiç unutmamalıyız: Bu güneş, önce bizim gönlümüzde tulu’ etmeli. Şehit edilen bir yavrunun acısını ne kadar hissediyoruz? Sönen ocakların derdine ne derece yanabiliyorsak o kadar insanız…

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )