Nurdan Haber

Risale-i Nur’da Genelleme ve İzafiyet-4

Risale-i Nur’da Genelleme ve İzafiyet-4
20 Mart 2018 - 7:00

İlginçtir ki müçtehitler başka bir beldeye gittiklerinde, birçok içtihadını yeni beldenin şartlarını ve örfünü (akla ve maslahata aykırı olmayan örf ve adetler hukukta bir kaynaktır) dikkate alarak değiştirmişler ve onlarla uyumlu hale getirmişlerdir. Nitekim İmam Şâfi’î Mısır’a yerleştikten sonra, buradaki örfleri de nazara alarak eski içtihâdlarının önemli bir kısmını değiştirmiştir. Hatta bu devirdeki içtihâdlarına mezheb-i cedîd (İmam Şâfi’î’nin yeni mezhebi), eski ictihâdlarına da mezheb-i kadîm (İmam Şâfi’î’nin eski mezhebi) denilmiştir. Hazret-i Peygamber, kendisine vahy indirilmeyen hallerde, örf ve âdete uymayı tercih ederdi. İnsanlar arasında hüküm verirken de, mevcut örf ve âdeti nazara aldığını bildiren hadîsler pek çoktur. Meselâ bir kadına kocasından nafaka hükmederken, örf ve âdete göre takdir etmiştir. 26

Mecelle’nin temel hükümlerinden biri ‘Âdet muhakkemdir’ (adetler hakem kılınır; anlaşmazlık durumunda hüküm adetlere göre verilir). Bu hükmün dayanaklarından biri Ümmetimin güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldirhadisidir. Genel evrensel kaidelerden oluşan Mecelle’nin maddelerinin izahlarında detaylı olarak istisnaların verilmesi, genellemeden doğabilecek tehlikeleri göstermektedir. Mecellenin bu maddesi, halkın istihsan ettiği yani güzel bulduğu adetlerle sınırlıdır. Yoksa akıl, maslahat ve genel hukuka aykırı adetler elbette hukukta geçerli bir delil olamaz – bir zamanlar bu adetler güzel ve faydalı bulunmuş olsa bile. Mecelle’nin ‘Ezmânın tegayyürü [zamanların değişmesi] ile ahkâmın tegayyürü [hükümlerin değişmesi] inkâr olunamaz’ hükmü de hükümlerin zamanla değişebileceğini dikkate vermektedir. Meselâ altın ve gümüşün tartı ile, hurma, buğday, arpa ve tuzun ise hacim ile alınıp satılması hadîs-i şerîf gereği iken; bu hadîs-i şerîfin kaynağı örf olduğu için; bulunulan yerin örfüne göre bu esasın değişebilmesine, yani örfe göre meselâ altın ve gümüşün sayı, diğerlerinin tartı ile satılabileceğine hükmedilmiştir. 27

Bediüzzaman, Kur’an’ın her tarafına yayılmış temel esasın ve ana maksadın dört olduğunu, bunların da Allah’ın varlığı ve birliği, peygamberlik, ölümden sonra dirilme ve adalet olduğunu belirtir: “Kur’ân’daki anâsır-ı esasiye ve Kur’ân’ın takip ettiği maksatlar tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür.” 28 O zaman ayet, hadis ve tefsirlerde kastedilen gerçek mânâ, bu dört esasın çizdiği çerçeve içinde aranmalıdır. Zaten o mânâ, akıl ve kalplere yansıyan güzelliği ile de kendini belli eder. Sadece görünen mânâyı dikkate alıp başka muhtemel mânâlara aklını kapatmak veya görünen mânâyı tamamen gözardı edip mevcut gerçeklikten uzak ve halin gereğinden kopuk mecaz mânâlara rağbet etmek aşırıya gitmek ve safsatalar kapı açmaktır:

Mânâ-yı hakikînin [asıl kastedilen mânâ] bir sikkesi [mühür, ayrıştırıcı işaret] olmak gerektir. O sikkeyi teşhis eden [tanıyıp gösteren], makasıd-ı şeriatın [Kur’an ve şeriatın maksatları] müvazenesinden [denge, ölçü, uyumluluk] hasıl olan hüsn-ü mücerreddir [saf ve katıksız güzellik; kendinden olan ve başka şeye bağlı olmayan güzellik]. Mecazın [asıl mânânın dışında kullanılan lâfız] cevazı [müsaade, izin] ise, belâgatın [sözün yerinde, hâlin ve makamın gereğine uygun olması] şeraiti tahtında [şartları altında] olmak gerektir. Yoksa, mecazı hakikat ve hakikatı mecaz suretiyle görmek, göstermek, cehlin istibdadına [cahilliğin hükmetmesine] kuvvet vermektir.

Evet, herşeyi zahire [görünürdeki, dışa yansıyan yönler] hamlettire ettire [dayamak, yüklemek], nihayet Zahiriyyun[zahirciler, görünene göre hüküm verenler] meslek-i müteassifesini [tefessüh etmiş, bozuk düşünce akımı] tevlid etmek [doğurmak] şanında olan meyl-üt tefrit [zıt yönde aşırılık eğilimi] ne derecede muzır [zararlı] ise, öyle de, herşeye mecaz nazarıyla baktıra baktıra nihayette Bâtıniyyunun [Kur’ân ve hadislerdeki zahirî mânâların dışında gizli ve örtülü mânâları bulmak iddiasında olan düşünceli kimseler] mezheb-i bâtılasını [haktan sapmış batıl mezhep] intac etmek [netice vermek] şe’ninde [öz, gereklilik, özellik] olan hubb-u ifrat [aşırılık sevgisi] dahi, çok derece daha muzırdır.” 29

İnsan zihni genelleme ile maluldur ve bu zaaf çok zulümlere ve suistimallere kapı açmaktadır. Mesela süpermarketler, reklamlarında fiatını düşürdükleri birkaç ürünü önplana çıkararak zihinlere ‘çok ucuz bir yer’ imajını yerleştirirler. Çünkü bilirler ki insanlar akın akın bu ürünleri almaya gelecektir. Gelmişken de cazibesine kapıldıkları birçok ürünü normal fiattan alacaklardır. Tartışmalarda da bir meslek veya meşreple ilgili birkaç müsbet veya menfi hakikat cerbeze ile öne sürülerek o meslek veya meşrebin hak veya batıl olduğuna hükmederler. İfade edilen hakikatler doğru olabilir; yanlış olan genellemedir.

Bediüzzaman bu vartalara dikkat çeker ve mizanla hareketi telkin eder. Toptancı bir yaklaşım yerine müdakkik bir tavır sergiler: “Meslekler, mezhepler ne kadar bâtıl da olsalar, içinde ukde-i hayatiyesi hükmünde bir hak, bir hakikat bulunur. Eğer âsârına [eserlerine]ve neticelerine hükmeden hak ve hakikat ise ve menfî cihetleri müsbet cihetlerine mağlûp ise, o meslek haktır. Eğer içinde hak ve hakikat, neticelere hükmedemiyor ve menfî ciheti müsbet cihetine galebe ediyorsa, o meslek bâtıldır. … Her bâtıl bir mesleğin herbir ciheti bâtıl olmak lâzım olmadığı gibi, herbir hak mesleğin dahi herbir ciheti hak olmak lâzım değildir.”30

Bediüzzaman toptancı yaklaşımın mahzurlarına dikkat çeker ve insan iradesini inkar eden Cebriye ve insanların kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu iddia eden Mutezile gibi batıl mezheplerde bile bir hakikat çekirdeği bulunduğunu belirtir: Maziye [geçmiş], mesâibe [musibetlernazar olur kadere; söz olur Cebrîye. Müstakbel [gelecek] ve maâsi [isyanlar] nazar olur teklife [yükümlülük]; söz olur İtizâle. İtizal ile Cebir şurada barışırlar. Şu bâtıl mezheplerde birer dane-i hakikat [hakikat çekirdeği] mevcut, münderiçtir [içinde bulunur]; mahsus mahalli [özel yeri] vardır. Bâtıl olan, tâmimdir [umumileştirme, genelleme].”31

Bu ifadeler insafa ve müdakkikliğe davet ve genellemeye reddiyedir. Bediüzzaman ekseriyete ve neticelere göre genel hüküm verilmesini tavsiye eder, ancak verilen hükmü bütünün her cüzüne uygulama hatasına düşülmesine karşı da ikaz eder. Hakikatlerin çok yönlü ve çetrefilli olduğu çağımızda, bir şeyin sadece bir yönüne bakıp hüküm vermek, sıklıkla, telafisi zor hatalara düşülmesini netice vermektedir. Bu durum, hüküm verirken değişik bakış açılarına başvurmanın yani istişarenin bu zamanda daha da önemli olduğunu göstermektedir.

26 Ekinci, E.B., Mecellenin Küllî Kaideleri, Madde 26 (‘Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelle’ kitabından alınmıştır).

27 Ekinci, E.B., Mecellenin Küllî Kaideleri, Madde 26 (‘Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelle’ kitabından alınmıştır).

28 Nursi, B. S. İşarat-ül İcaz, Fatiha Sûresi tefsiri, İstanbul: Söz Basım Yayın, s. 30.

29 Nursi, B. S., Muhakemat, Envar Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 27.

30 Nursi, B. S., Mektubat, 28. Mektup, 6. Mesele, 3. Nükte, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 354.

31 Nursi, B. S., Sözler, Lemeat, Envar Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 710.

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )