Nurdan Haber

İttihad-ı İslam Partisi

İttihad-ı İslam Partisi
24 Mayıs 2018 - 9:00

Nurdanhaber – Faruk SOYLU

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin bazı lahika mektupları Müslümanlara siyasi tercih ve hareketlerinde yol göstermektedir. Ancak bu rehberliği şeffaf bir biçimde yapmaktadır ve memleketin sulh, emniyet, asayiş ve huzurunu temin etmesi prensiplerini gözetmektedir. Millet ve memleket şartlarını gerçekçi bir biçimde analiz etmekte; toplumsal değişim dinamiklerini göz önünde bulundurmakta ve şaşılacak biçimde isabetli öngörülerde bulunmaktadır. Genelde Müslümanları ve özelde nur talebelerini hiçbir şahsın ya da zümrenin çıkarları için yönlendirmemekte; bilakis İslam’ın bu vatanda sağlam bir biçimde güçlenmesi ve Müslümanların dünya ve ahiret saadetlerinin temini için uğraşmaktadır. Analiz ve yorumlarını yaparken ve çözüm önerilerini sunarken sebepleri, şartları, amaç ve sonuçları açıkça belirtmekte ve meseleleri burhan ve delile dayanarak halletmektedir.

Bu yazımızda Emirdağ Lahikası-II’de yer alan ve “Bu vatanda şimdilik dört parti var” diye başlayan mektupta ele alınan “İttihad-ı İslam Partisi” hakkında farklı bir değerlendirmede bulunacağız.

Üstad önce Demokrat Partiyi ele almaktadır:

“Ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar! Siz … maddi ve manevi cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-i İslamiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. ”

Kanaatimce bu ifadelerle Üstad Demokratların, umdeleri ve temeli İslami hakikatler olan bir parti haline gelmek mecburiyetinde olduğunu kast etmektedir. Ardından

“Yoksa, sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip, Halkçılar ırkçılığı elde edip sizi tam mağlup etmeye bir ihtimali kavi hissettim. Ve İslamiyet namına telaş ediyorum.”

Bu cümle Demokratların yapmaya mecbur olduğu şartı yerine getirmedikleri takdirde mağlup olacaklarını haber veriyor.

Buradan Demokrat Partinin ya da siyaseten demokrat olan partinin İslam’ı esas alan bir partiye dönüşmezse iktidardan düşeceğini, milletin desteğini kaybedeceğini, zayıflayıp azınlığa düşeceğini adeta açıkça haber veriyor. Nitekim 27 Mayıs ihtilali, 11 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat Postmodern darbesi demokratların iktidarını bozarak ya da engelleyerek bunu göstermiş oldu.

O halde çare İslam’ın hakikatlerini dayanak noktası yapan bir partiye dönüşmek, 1950’li yılların Demokratları ve daha sonra gelecek demokratlar için kurtuluş çaresi olarak gösterilmektedir.

Üstad “Ezan-ı Muhammediyenin (a.s.m.) neşri Demokratlara büyük güç kazandırdığını” ifadeden sonra bu maksatla demokratlara daha somut önerilerde de bulunmaktadır: Bunlar

  • “Ayasofya’yı beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek” ve
  • “Risale-i Nur’un resmen serbestiyetini ilan etmek.”

Bu sayede Demokratlar “âlem-i İslam’ın teveccühünü kazandıkları gibi başkalarının zalimane kabahati de onlara yüklenmez.”

Bu mektupta günümüz için çok önem arz eden bir husus ta “İttihad-ı İslam Partisi” ile alakalıdır. O yıllarda mevcut olmayan, geçici bir süreliğine “başa geçmemesi lazım” olan bu parti, memleketin hali müsaade ettiğinde ya da uygun şartlar oluştuğunda ortaya çıkacağı zaman iki prensibi esas tutabilir. Üstadın söyleyişi ile bunlar “dini siyasete alet etmemeye” ve “belki siyaseti dine alet etmeye çalışabilir.”

İttihad-ı İslam Partisi’nin biri menfi diğeri müsbet iki vazifeyi yerine getirebilmesi üç şartın gerçekleşmesine bağlanmıştır.

Birincisi “yüzde altmış yetmişinin tam mütedeyyin olması,”

İkincisi şimdilik zedelenmiş olan “terbiye-i İslamiyenin” yani İslami eğitimin ihyası ve icrası,

Üçüncüsü de “siyasetin cinayet olmaktan” çıkması ve normal seyrine geçmesidir.

Bu sonuncu şarttan başlayalım. Mektubun Halk Partisi ile ilgili olan kısmında siyasetteki bu cinayetlerin neler olduğu açıklanmaktadır: Tek partinin memlekete hâkim olduğu dönemde resmi kanunlarla devlet erklerini icra eden memurlar kendilerine genel bir rüşvet olarak tanınan yetkilerle milletin üzerinde adil olmayan keyfi ve zalim bir istibdat kurmuşlardı. Siyaseten cinayetlerin kaynağı olan böyle müstebit bir hâkimiyetin normale dönmesi ise Üstadın ifadesiyle “memurluğun amirlik ve reislik” olarak değil de “millete bir hizmetkârlık” olarak anlaşılması ve icra edilmesidir. Demokratlık ve hürriyet-i vicdan, İslamiyet’in bu temel prensibine dayanmalıdır. Ancak o zaman kuvvet şahısta değil kanunda olur ve “mutlak keyfi” olan istibdat ortadan kalkar. İşte cinayetten ve istibdattan çıkıp “millete hizmetkârlık” haline dönen bir siyasi anlayışın yaygınlaşmasıyla İttihad-ı İslam Partisinin başa geçmesinin önündeki üç engelden biri ortadan kalkmış olur.

İkinci şart olarak sayılan ve zedelenmiş olan “terbiye-i İslamiye’nin” yeniden canlandırılması ve devam ettirilmesi ise genel hatları ile şöyle anlaşılabilir. Aileden başlayarak toplumun bütün katmanlarında ve tüm eğitim kurumlarında İslami eğitimin verilmesi, iman ve İslam hakikatlerinin anlatılması, insanca bir hayat tarzının telkin edilmesi, dini vecibelerin yaşanmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması ve milletin manevi değerlerine bakışın genel olarak müsbet hale gelmesi gerekmektedir.

İttihad-ı İslam Partisi’nin iktidara talip olabilmesinin üçüncü şartı ise bir yoruma göre toplumu oluşturan bireylerin, diğer bir yoruma göre ise bu partiyi oluşturanların kahir ekseriyetle tam mütedeyyin olmasıdır. Burada “mütedeyyin” tabirinin neyi ifade ettiği önem kazanmaktadır. Herkesin bu tabirin tarifinde hem fikir olması elbette ki çok zordur. Ancak bu kavramın içerisine mümin, Müslüman ve salih insanların temel vasıflarının girdiğini söyleyebiliriz. Yani kişinin mütedeyyin olması, kendisini mümin, Müslüman olarak görmesi, dini görevlerini elinden geldiğince yerine getirmeye çalışması, amel-i salih sayılan tutum ve davranışlar sergilemesi ve dinen, ahlaken günah sayılan davranış ve hareketlerden kaçınması olarak değerlendirilebilir. Mütedeyyin kavramının içeriğinin net biçimde doldurulması ve toplumun ne kadarının mütedeyyin olup olmadığının belirlenmesi ancak sosyolojik etüt ve araştırmalar sonucu ortaya konabilir. Ancak kişilerin eğitim ve kültürle ilgili sosyal ve politik tavır ve tutumları da mütedeyyinliğin belirlenmesinde ihmal edilmeyecek ipuçları verdiği hatırda tutulmalıdır.

İttihad-ı İslam Partisi’nin iktidar olması için bu üç şartın ne kadar yerine geldiği ise ayrıca ele alınması gereken bir husustur. Particilik ve siyaset anlayışı cinayet olmaktan çıkıp millete hizmetkârlık etme anlayışına gelmiş mi? İslami eğitim yeterince canlanıp yaygınlaşmış ve İslamı yaşamanın önündeki engeller ortadan kalkmış mı? Toplumu oluşturan bireylerin ya da topluma hizmet etme amacında olan İttihad-ı İslam partisinin kahir ekseriyeti tam mütedeyyin vasfını kazanmış mı? Bu ve benzeri sorulara gönül rahatlığıyla evet diyeceğimiz gün İttihad-ı İslam Partisi’nin iktidara talip olmaya hazır olduğunu kabulleneceğimiz gün olacaktır.

Ancak şu da unutulmamalıdır ki, bu üç önemli şartının yerine gelmesi ile siyaset başına geçebilme ruhsatı verilen İttihad-ı İslam Partisinin elbette ki birden ortaya çıkması ve bir anda iktidar olması ve tam muvaffakiyetle vazifesini görmeye başlaması beklenemez. Bunun için siyasi kadroların yetişmesi, tecrübe kazanması ve zor süreçlerden geçmesi gerekmektedir. Dolayısıyla İttihad-ı İslam Partisi olabilecek bir hareketin önceden ortaya çıkıp tedricen güç kazanması ve yolunu çizmesi ve açması, kadrolarını oluşturup siyasette tecrübeli hale getirmesi gerekecektir.

Bu vatanda bulunan bir diğer siyasi hareket olan ve Türk unsurunu tabanı olarak seçen “Millet Partisini” değerlendirirken, Bediüzzaman bu partinin milliyetçilik anlayışının ayırıcı olmaması ve “İttihad-ı İslam’ın da bir esası olan İslamiyet milliyeti” ile mezc olmuş bir Türkçülüğü esas alması gerektiğini telkin eder. Nitekim bu müsbet milliyet fikriyle Millet Partisinin ileride İslami hakikatleri kendisine esas yapacak olan dindar demokratlara iltihak etmeye mecbur olacağı öngörüsünde bulunur.

Bu isabetli öngörü Milletçilerin/milliyetçilerin yukarıda sözü edilen ve İttihad-ı İslam Partisinin başa geçmesinin üç şartının olgunlaşmasına önemli bir katkıda bulunacağını göstermektedir. Millet partisi ya ırkçılık ve unsurculuk fikrini esas tutacak ve “Halkçıların oyununa gelip hâkimiyet-i İslamiyenin aleyhine cephe alacaklar” ya da Türkçülüğü İslamiyet milliyeti ile mezc edip “dindar demokratlara iltihak etmeye mecbur olacak”tır.

İslamiyet milliyetini ve kardeşliğini temel alan bir Millet Partisi ile dindar, demokrat ve millete hizmeti esas alan bir İttihad-ı İslam Partisinin birlikteliği ve ittifakı sayesinde siyaset yoluyla dine hizmet ruhsatının önü açılmış olacağı kanaatindeyim.

Bir başka lahika mektubunda Üstad “manen eski İttihad-ı Muhammedîden (a.s.m.) olan” ve sayıları yüz binleri bulan Nurcuların” “şimdi de aynen ittihad-ı İslamdan olan” ve “büyük bir yekûn teşkil eden” Nurcuların “Demokratlara bir nokta-i istinad” olduğunu ifade eder. Üstad böyle demek suretiyle nurcuları zaten siyaset yoluyla dine hizmet etmek isteyen ve bu ruhsata hak kazanmış bir İttihad-ı İslam Partisinin içinde saydığını açıkça ifade etmektedir.

Günümüzde İslam âleminde ve memleketimizde önemli hadiseler meydana gelmiştir. Bu hadiselerin zorlaması ile ve sıkıntıların yönlendirmesiyle siyaset tablosunda meydana gelen önemli gelişmeler ve ittifaklar, Üstad Bediüzzaman’ın tavsiye ve teşvik ettiği dönüşüm ve birlikteliklerin oluşmaya başladığına birer emare sayılabilir mi? Nur talebelerinin bu soru üzerinde düşünmesi ve alışageldiğimiz yorumları bu lahika mektupların ipuçları ışığında gözden geçirmesi gerektiğine inanıyorum.

 

 

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )