Nurdan Haber

DİYANET RIYASETİNİN VİZYONUNA DAİR BEDİÜZZAMAN’DAN TAVSİYELER

DİYANET RIYASETİNİN VİZYONUNA DAİR BEDİÜZZAMAN’DAN TAVSİYELER
17 Ekim 2016 - 9:45

Nurdanhaber – Başyazı

Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin eski eserlerinden “Sünuhat”ta yazmış olduğu Meşihat-ı İslamiye hakkındaki yazısından istifade ile aşağıdaki hususları arz ediyoruz:

Evvela: Ehl-i din, ehl-i hakikat, ehl-i tarikat, özellikle de Nur talebeleri devletimizin her sahada güçlü ve müessir olmasını istemektedir. Bunun için hassaten Diyanet dairesinin daha kuvvetli yapıya sahip olması gerekir. Çünkü; “Diyanet dairesi, Meşihat-ı İslâmiye gibi yalnız Türkiye’nin din muallimi değil, belki umum âlem-i İslâm’a Meşihat-ı İslâmiye yerine alâkası, nezareti, münasebeti var. Âlem-i İslâm o Diyanet dairesine karşı tam hüsn-ü zan etmek, sû’-i tevehhüm etmemek, hususan bu zamanda ziyade lüzumu var. “ (Emirdağ-2 s.181) Hem Ekser enbiyanın Şark’ta, ağleb-i hükemanın (feylesofların) Garp’ta gelmesi gösteriyor ki Şark’ın fıtratına muvafık cereyan, din ve kalptir. Öyle ise Şark’ı yani bütün İslam dünyasını ve Asya milletlerini ayağa kaldıracak, din ve kalptir; felsefe değildir. Bizim ülkemizde bizi millet yapan en mühim rabıta da dindir, uhuvvet-i İslamiye’dir. Harici kuvvetlere ve cereyanlara karşı varlığımızı muhafaza ettiren; imandır, İslamiyet sadasıdır, tevhid nurudur. Demek sadece içtimai ve siyasi olarak da düşünülse dine ve dolasıyla dinî vezaifi ifa eden Diyanet İşleri Başkanlığına eskide Meşihat-ı İslamiye gibi belki daha ziyade ehemmiyet verilmesi gerekir.

Osmanlıda Meşihat-ı İslamiye’nin yapmış olduğu vazifeleri şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı yapıyor veya yapmaya mecburdur. Zira âlem-i İslam, nazarını Türkiye’ye, Ankara’ya çevirmiş; oradan medet bekliyor; bütün maddi manevi problemlerini Türkiye’nin ve buradaki hükûmetin halletmesini istiyor. O ümidi muhafaza ediyor. Âdeta Ankara’yı hilafet merkezi gibi görüyor. Bu hislerin en evvel din noktasında tatmini gerekir. Yoksa bu nazar başka yerlere yönelip oralardan istimdat beklenirse memleketimize de diğer Müslüman ülkelere de zarardır.

İkinci bir husus da şudur: Dinde, dindeki içtihatta, halkımızın manevi anarşiye düşmemesinde -eğer düşmüşse- kurtulmasında başta DİB lığı olmak üzere dinî cemaatlere ve tarikatlara büyük vazife düşmektedir. Cemaatlerin ve tarikatların istikametlerini muhafaza etmesinde de Diyanet’in konumunun, gücünün ve yönlendiriciliğinin ne kadar ehemmiyetli olduğu 15 Temmuz’da çok zahir bir tarzda ortaya çıkmıştır. Din adına çıkacak yeni şarlatanlar, istismarcılar istemiyorsak DİB’in çok kuvvetli bir bünyeye sahip olması gerektiğini halkımız da anlamıştır.

DİB’i kuvvetlendirme işi nasıl olur?

1) Devletimizin TBMM, Yüksek Askerî Şûra, MGK vs. gibi birçok yetkili meşveret ve karar organları var. Diyanet’e de -devlet bünyesinde daha güçlü, yetkili ve yaptırım gücü yüksek bir müessese olarak temsil edilmesi için- yeni bir statü kazandırılmalıdır.

2) DİB, kendi bünyesi içinde güçlendirilmelidir. Şöyle ki:

a- Diyanet’teki mevcut şûralar kuvvetlendirilmelidir اَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ ve وَ شَاوِرْهُمْ فِى اْلاَمْرِ ayetleri buna yol gösteriyor. Son hadiseler de zamanın cemaat zamanı olduğunu, şahısların dehası ne kadar kuvvetli de olsa şahs-ı manevi olarak hücum eden muarızlara karşı mukavemet edemeyeceğini ispat etti. Öyle ise Şer’î şûralar teşkil edilmelidir.

b- Bu şuralarda Dinî cemaatlerden ehl-i kemal ve ehl-i ilim ve fazl olan kimseler Diyanet’te temsilci olarak bulunmalıdır.

c- yine bu şuralara İslam memleketlerinden mutemet ve liyakatlı kimseler davet edilmeli ve vazife yapmaları temin edilmelidir.

d- Diyanet’te vazife yapacak imam, müezzin, müftü, vaiz, Kur’an kursu hocaları ile MEB’de görev alacak Dini talim ve terbiye muallimlerinin daha mükemmel yetişmeleri temin edilmelidir. Mesela, İlahiyat fakültelerinin bir felsefe okulu mahiyetinden kurtarılıp o derslerin yerine okullarda öğretilen fen dersleri konulmalı ve bu fen dersleri mana-yı harfi tarzında yani iman hakikatlerina ve tevhid hakikatlarına delil olmaları cihetiyle işlenmelidir. Bu hususta Liselerde, Ünüversitelerde okutulan ilim ve fenlerin aynı meselelerinde , -madde aleminden temsiller ve deliller ile iman hakikatlarını güneş gibi isbat eden, izah eden Risale-i Nur referans alınmalıdır. Bu konu çok mühimdir. Detaylarını ve muhteviyatını gördüğümüz zaman materyalist Batı medeniyetine mukabil tevhid akidesi üzerine bina edilmiş çağımızdaki islam medeniyetinin nasıl hemde kısa zamanda teşekkül edip, terakki edeceğini şüphesiz olarak tesbit eder ve görürüz.

Orta vadede ise çok gecikmiş olsa da Ezher Üniversitesi gibi Bediüzzaman Hazretleri’nin “Medresetüzzehra” diye isimlendirdiği ve tarif ettiği tarzda din ve fen ilimlerinin beraber okutulduğu İslam üniversiteleri tesis edilmelidir. Bu üniversitelerde birbirini inkâr etmeyen tasavvufta uzman maneviyat ehli, medrese ilimlerinde uzman ilim ehli, fen ilimlerinde uzman bilim adamları aynı havuzun içinde İslam’ın güzelliğini gösterebilmelidir. Müslümanların konuştuğu muhtelif dillere vakıf ilim adamları buralarda vazife yapmalıdır. Hususen memleketimizin hassasiyeti itibarıyla Kürtçe ihmal edilmemelidir. Eğitim Arapça olmalıdır. Böyle bir üniversitenin Doğu Anadolu’da tesisi için çok çalışan Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, DP zamanında reisicumhur ve başvekile yazdığı bir mektubunda bu üniversite hakkında şunları söyler:

“Altmış beş sene evvel Ezher’e gitmek istiyordum. Âlem-i İslâm’ın medresesidir diye, ben de o mübarek medresede bir ders almaya niyet ettim. Fakat kısmet olmadı. Cenab-ı Hak rahmetiyle bir fikir ruhuma verdi ki: Câmiü’l-Ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye olduğu gibi -Asya, Afrika’dan ne kadar büyük ise- daha büyük bir dârülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya’da lâzımdır.. tâ ki İslâm kavimlerini -mesela Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri menfî ırkçılık ifsad etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ Kur’an’ın bir kanun-u esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikıyla tam musalaha etsin. Ve Anadolu’daki ehl-i mekteb ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye vilayat-ı şarkıyenin merkezinde hem Hindistan hem Arabistan hem İran hem Kafkas hem Türkistan’ın ortasında Medresetü’z-Zehra manasında, Câmi-ül Ezher üslûbunda bir dârülfünun; hem mekteb, hem medrese olarak bir üniversite için tam elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikına çalıştığım gibi ona da çalışmışım. En evvel bunun kıymetini -Allah rahmet etsin- Sultan Reşad takdir edip yalnız binasını yapmak için yirmi bin altun lira verdiği gibi, sonra ben eski Harb-i Umumî’deki esaretimden döndüğüm vakit Ankara’da mevcud 200 meb’ustan 163 meb’usun imzası ile 150 bin lira, o zaman paranın kıymetli vaktinde, aynı o üniversite için  kabul ve imza ettiler.” (Emirdağ Lâhikası II, Envâr Neşriyat, s. 223)

İşte böyle İslami üniversiteler, Diyanet’teki şûrada veya şûralarda alt yapıyı teşkil eder. Şura konusunun ehemmiyeti çeşitli yönleri ile sünuhattaki meşihatla alakalı mezkur yazıda üstadımız tarafından en güzel şekilde izah edilmiştir. O yazılıda leffen takdim ediyoruz. İnşallah şu manada ki Diyanet, memleketimize hizmet ettiği gibi İslam dünyasına da hizmet eder ve sair insanlık âlemine İslam’ı tebliğ edecek keyfiyetli elemanlar yetiştirir. (ABD, Asya’ya Asyalı -mesela Koreli- insanları yetiştirip misyoner olarak gönderiyor.)

İşte ehl-i din, ehl-i hakikat, ehl-i tasavvuf ve bütün ümmet böyle bir Diyanet İşleri Başkanlığı ister ve oradan verilecek mesaj ve fetvalara itibar eder. Bu sayede fikrî ve manevi anarşiden, FETÖ gibi cereyanların şerrinden kurtulur; istikameti bulur; vatanına, milletine, dinine faydalı bir dindaş, bir vatandaş olur.

Evet, Diyanet’imiz bizi ve sair cemaat ve tarikatları murakabede bulunsun, irşat etsin, ikaz etsin, ikna etsin. Ve davetler ve tebliğler cumhur ü ulamanın namına olsun “Evet, bir fikre davet, cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir. Yoksa davet bid’attır, reddedilir.” Evet istikametle ümmete rehberlik, cemaatlara önderlik böyle olur. Tevfik Allah’dan…

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )