Nurdan Haber

Saadet-i ebediyenin anahtarı olup o cennetin kapılarını açarlar

Saadet-i ebediyenin anahtarı olup o cennetin kapılarını açarlar
17 Ekim 2018 - 0:20

İŞARATÜ’L-İ’CAZ

Sure-i Bakara

وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Beşinci maksadın vech-i in’ikası: مِنْ قَبْلِكَ deki مِنْ iptida manasını ifade eder. İptida ise bir intihaya bakar. İntiha, adem-i ihtiyaca delâlet eder. Öyle ise o hazret, Hâtemü’l-enbiya’dır ve âlem-i insaniyetin başka bir resule ihtiyacı yoktur.

مِنْ قَبْلِكَ kelimesinin bu beş letaife ma’kes ve mazhar olmasına nazar-ı belâgatça delâlet eden emare şudur ki: Bu beş maksat, bir nehir gibi şu âyetlerin altında cereyan etmekle, âyetten âyete intikal neticesindeمِنْ قَبْلِكَ havuzunda içtima etmiştir. Evet, kelimenin sathında görünen bir tereşşuh, bir yaşlık, kelimenin altında havuzun bulunduğuna delâlet ve îma eder. Maahâzâ bu maksatların beyanına ayrı ayrı âyetler tahsis edilmiştir.

وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ : Bu âyet, haşir meselesine işarettir. Haşrin ispatı hakkında feyz-i Kur’an’dan fehmettiğim ve başka bir risalede tafsilatıyla zikrettiğim on bürhanın hülâsasına burada işaret edeceğiz. Şöyle ki:

Kasd ve iradeden doğan bir nizam-ı ekmel vardır.

Hilkat ve yaratılışta tam bir hikmet hüküm-fermadır.

Âlemde abes yok.

Fıtratta israf yok.

Bu şahitleri tezkiye eden, istikra-i tamdır ki her fen, mevzuu bulunduğu nev’in nizamına bir şahid-i âdildir.

Ve keza yevm ve sene vesaire gibi her nevide, nev’î bir kıyamet-i mükerrere vardır.

Ve keza beşerdeki istidat, kıyamete bir remizdir.

Ve keza beşerin gayr-ı mütenahî meyil ve emelleri, kıyameti ister.

Ve keza Sâni’-i Hakîm’in rahmet hazinesinin mahall-i sarfı ancak kıyamet ve haşirdir.

Ve keza sıdk ve emanetle maruf Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, sarahaten ilan ediyor.

Ve keza Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan وَقَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا ۞ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبٖيدِ âyetleriyle ve bu âyetlerin emsaliyle haşrin vukuunu kat’iyetle ispat ediyor.

İşte tam on’a bâliğ olan şahitler, saadet-i ebediyenin anahtarı olup o cennetin kapılarını açarlar.

Birinci Bürhan: Evet kâinat, saadet-i ebediyeyi intac etmese akılları hayrette bırakan, kâinatta görünen en bâriz en mükemmel şu nizam, aldatıcı zayıf bir suretten ibaret kalır. Ve bütün maneviyat ve alâkalar, rabıtalar ve nisbetler hep heba olur. Öyle ise o nizamın nizam olması ancak ve ancak saadet-i ebediyeyi intac etmekle olur. Yani o nizamdaki maneviyat ve nükteler ancak âlem-i âhirette sümbüllenecektir. Yoksa bütün maneviyat söner, rabıtalar kesilir, nisbetler darmadağınık olur, nizam da berheva olur. Halbuki o nizamda bulunan kuvvet, bütün kuvvetiyle o nizamın berheva edilmeyeceğini ilan ediyor.

İkinci Bürhan: Her bir nevide, her bir fertte hikmetlere, maslahatlara riayet eden ve inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i tamme, saadet-i ebediyenin gelmesini tebşir ediyor. Çünkü aksi halde, bedahetle ikrar ve tasdik ettiğimiz şu hikmetleri ve faydaları inkâr etmemiz lâzım gelir. Çünkü o faydaların, o hikmetlerin, o maslahatların her birisi zıddına inkılab ederler. Bu hal ise safsatadır.

Üçüncü Bürhan: İkinci Bürhan’ı tefsir eder. Fennin de şehadet ettiği gibi Sâni’-i Hakîm her şeyde en kısa yolu en yakın ciheti en güzel ve en hafif sureti ihtiyar etmiştir. Bu ihtiyar, kâinatta abesiyetin bulunmadığına delâlet eder. Bu ise ciddiyete delâlet eder. Ciddiyet ise saadet-i ebediyenin gelmesiyle olur, yoksa bu varlık adem sayılır ve her şey abesiyete tahavvül eder. Halbuki abes ve israf gibi bâtıldan pâk ve münezzeh olduğunu şu سُبْحَانَكَ مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًا kelâmıyla i’lam ve talim eden Zat-ı Zülcelal sözüne nasıl muhalefet eder?

Dördüncü Bürhan: Üçüncü Bürhan’ı izah eder. Bütün fenlerin şehadetiyle, fıtratta israf yoktur. Eğer insan-ı ekber denilen âlemdeki hikmetleri idrakten âciz isen, âlem-i asgar denilen insandaki nüktelere, hikmetlere dikkat et.

Evet “fenn-i menafiü’l-aza”nın şerh ve beyan ettiği vecihle, insanın cisminde, her birisi bir menfaat için takriben iki yüz küsur kemik vardır. Ve her birisi bir fayda için altı bin damar vardır. Ve hüceyrata hizmet eden [yüz] yirmi dört bin mesame ve pencere vardır. O hüceyratta cazibe, dâfia, mümsike, musavvire, müvellide namıyla her birisi bir maslahat için beş kuvvet çalışıyor. Âlem-i asgar böyle olsa insan-ı ekber ondan geri kalır mı? Ruha nisbeten ehemmiyetsiz olan ceset bu derece israftan uzak bulunsa ne suretle cevher-i ruhla âsârında, emellerinde, efkârında ve maneviyatında israf olur? Çünkü saadet-i ebediye olmasa bütün maneviyat kurur. O hakikatler, israf memleketine kaçarlar.

Acaba dünya kadar kıymetli olan bir cevhere mâlik olmakla hem daima onun zarfını ve gılafını muhafaza ettikten sonra, o cevheri birdenbire yere vurup kırmak ihtimali var mıdır? Hangi akıl kabul eder?

Hem bir şahsın bünyesindeki kuvvet, azasındaki sıhhat, istidadındaki kabiliyet, o şahsın yaşayışına ve tekemmülüne delil olduğu gibi kâinatın ruhuna kadar nüfuz eden hakikat-i sabite ve devam ile yaşayışını îma eden intizamındaki kuvvet-i kâmile ve tekemmülüne giden nizamındaki kemal acaba haşr-i cismanî yoluyla saadet-i ebediyeye delil olmaz mı? Zira intizamını ihtilalden ve bozulmaktan kurtaran, saadet-i ebediyedir. Ve tekemmüle vasıta odur ve o kuvveti inkişaf ettiren odur.

Beşinci Bürhan: Evet, her nevi mahlukatta bir nevi kıyametin ve bir çeşit haşrin tekrar ile vukua gelmekte olduğu, büyük kıyametin vukuuna ve geleceğine işarettir. Buna bir misal: Evet, haftalık saate bak. O saatte saniyeleri, dakikaları, saatleri, günleri sayan ibrelerden ve millerden saniyeleri sayan ibre, dakikaları sayan ibrenin hareketini ihbar ediyor. Dakikaları sayan ibre, saatleri sayan ibrenin hareketini ilan ediyor. Saatleri sayan ibre de günleri gösteren ibrenin hareketini husule getiriyor ve i’lam ediyor. İşte birincinin hareketinin tamam olması, ikincisinin de hareketinin tamam olacağına ve ikincinin tamam-ı hareket etmesi, üçüncünün de itmam-ı hareket edeceğine işarettir.

Kezalik Sâni’-i Hakîm’in kâinat denilen büyük bir saati vardır. Bu saatin milleri, feleklerin çeşit çeşit deveranından ibarettir. İşte bu deveranlar; günleri, seneleri, ömr-ü beşeri, dünyanın beka müddetini gösteriyorlar. Binaenaleyh her geceden sonra sabahın, her kıştan sonra baharın gelmesi gibi haşrin sabahı, o büyük saatten doğacağına delil ve işarettir.

Kaynak: Risale-i Nur

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )