Nurdanhaber-Abdullah Saidoğlu
Kur’an-ı Kerim’in ahir zamanda önemli bir dersi olan Risale-i Nur’un hizmet dairesi, mühim bir çalkantı geçirmektedir.
Risale-i Nur, hadiselere kader açısından bakar ve baktırır, zahirî sebeplerle meşgul olmaz ve meşgul etmez. Nur talebeleri de esbap perdesi önündeki gölgelerle alakadar olmaz, perde arkasındaki hakiki sebepleri doğru anlamaya çalışırlar.
Bu meselede de kaderin hükmünü doğru okumak ve kaderin mesajını doğru anlamak için gayret gösterilmelidir.
TARİHÇE
Önceleri Risale-i Nur cemaati içinde bulunan Muhammed Fethullah GÜLEN, 1972’de Bediüzzaman Said Nursî’nin hizmetkârlarına artık farklı bir tarzda hareket edeceğini söyleyerek cemaatin şahs-ı manevîsinden kendi iradesiyle ayrıldı.
Buna rağmen Bediüzzaman’ın hizmetkârları onu hizmet dairesi içinde tutmaya çalıştılar; tâ ki Risale-i Nur düsturlarından bütün bütün kopup mizansız hareket ederek menfi bir çığır açmasın.
MFG ise zaman içinde Risale-i Nur düsturlarından hayli uzaklaşarak nev-i şahsına münhasır bir yola girdi. Bununla beraber “Nurculuk” adını kullanmaya ve müntesiplerini Risale-i Nur’un imanî dersleriyle yetiştirmeye devam etti.
Bu hâl Risale-i Nur’un sadeleştirilmesine kadar sürdü.
Önce nabız yoklama mahiyetinde ve kamuoyu oluşturma sadedinde bazı parçalar sadeleştirildi. Risale-i Nur camiası bunun çok büyük bir hata olduğunu belirterek tavrını kat’î bir tarzda ortaya koydu. Buna rağmen Gülen camiası 2012 yılında ilk sadeleştirilmiş kitabı yayınladı.
Bu teşebbüs akabinde Bediüzzaman’ın talebelerinin yüz yüze görüşme talebini MFG kabul etmedi. Bunun üzerine hazırlanan bir mektubun kendisine elden ulaştırılmasını da reddetti.
Bu gelişme, Nur cemaatiyle Gülen camiası arasındaki alakayı bütün bütün koparmış oldu. Bir yıl sonra, sadeleştirilmiş ikinci kitap da yayınlandı.
Öte yandan MFG, Nur cemaatinden ayrıldığı 1972’den sonra dünyanın hâkim güçleriyle bağlantılar kurmaya başladı.
Diğer taraftan Gülen grubu,sürekli siyasetin içinde oldu ve her fırsatta devlet işlerine müdahale etti. Şöyle ki: MFG, 1997’de hükûmetin görevi bırakması için alenen beyanatta bulundu.
2013 yılındaki Gezi olaylarını destekleyerek hükûmeti düşürmeye çalıştı.
2013 Aralık’ında Gülen müntesibi emniyet ve yargı mensupları, organizeli olarak hükûmetin bazı bakanlarına karşı eş zamanlı operasyon yaparak hükûmeti düşürme teşebbüsünde bulundular.
Bundan birkaç gün sonra MFG, hükûmete karşı mübâhale ve bedduada bulundu.
2013 olaylarını takip eden her seçimde din düşmanı ve bölücü partileri destekledi.
TESPİTLER
1. MFG, Nurcuların tamamen uhrevî, hasbi, gayri resmî ve gayri siyasî iman hizmetine kanaat etmemiş, müntesiplerini devlet kurumlarına yerleştirip devleti içeriden kadro hareketiyle yönetmek ve ele geçirmek tarzında dünyevî ve siyasî bir yapılanmaya girmiştir. Bu gayesini tahakkuk ettirmek için ise kuvvetini dinden almıştır. Bu suretle dini dünya için basamak yaparak dinî bir cemaat olma vasfını kaybetmiş ve bir örgüt hareketi olmuştur.
2. MFG, Nur cemaatinden ayrıldıktan sonra da “Nurculuk” adından vazgeçmemiştir. Ayrıca Risale-i Nur’un imanî dersleriyle müntesiplerine hamiyet kazandırmayı sürdürmüştür. Fakat Risale-i Nur’un Kur’anî, semavî hizmet düsturları yerine kendi şahsî prensiplerini ikame etmiştir. Yani Nurculuk adındaki kuvveti ve Risale-i Nur’daki hamiyeti kendi projesi için kullanmıştır.
3. MFG, dünya çapında düşündüğü projesini tahakkuk ettirmek uğruna dünyanın hâkim güçleriyle iş birliği yapmış ve onların desteğini alabilmek için millî menfaatleri ve İslamî değerleri feda ederek onların rızasını Allah’ın rızasına tercih etmiştir.
4. Geniş dairenin her sahasına ve bütün devlet kademelerine elemen yerleştirmek adına takiyye mesleğine girerek haramları mübah kılacak fetvalar vermiştir.
5. Cumhuriyet tarihinin bütün şer iktidarları içinde en ehven ve İslamî değerlere en yakın iktidarı devirmek için darbe teşebbüsünde bulunmuş ve bunu takip eden bütün seçimlerde din düşmanı ve bölücü âzamüşşer partileri destekleyerek Türkiye’yi kaosa sürüklemiştir.
6. “Sadeleştirme” adı altında Risale-i Nur’u tahrif etmiştir.
ÇOK MÜHİM BİR TESPİT
Dünyanın hâkim güçlerinin en şeytanî bir planı şudur ki hedef aldıkları kesimleri, onların içlerinden seçtikleri nüfuzlu şahısları kullanarak yıpratır ve ifsat ederler. Zira aykırılıklar içten gelirse daha kolay kabul görür.
Bu meyanda Risale-i Nur’un ilhama dayalı olan tarz-ı beyanındaki kudsiyetin tesirini kırmak için onun dilini bozmayı, cemaat içinden gelen birine yaptırmak icap ediyordu. Bu plan için MFG seçildi ve bu iş ona yaptırıldı.
Fakat kalplerin hâkimi olan Cenabıhak, kalpleri buna meylettirmedi. Sadeleştirilmiş, daha doğrusu tahrif edilmiş Risale-i Nur da yalnız kendi mukallit müntesiplerine münhasır kaldı.
ÇOK ACİP BİR MAĞLATA
Önce Risale-i Nur cemaatinden ayrılan ve sonra Risale-i Nur’u tahrif ederek ona en büyük ihanette bulunan adamın Risale-i Nur’u kendisine program yaparak Mehdiyet’in geniş dairedeki vazifesini ifa edecek adam olduğunu düşünmek, onun bu olduğuna inanmak; basiretsizliğin, mukallitliğin ve hamâkatin en acibi, en garibi, en eşneidir.
Heyhat!.. Risale-i Nur’u tahrif ederek onun kuvvetini kırmak nerede.. onun kuvvetiyle geniş daireyi ıslah etmek nerede?!
KUR’AN MFG’YE NASIL BAKIYOR?
- Her asra bakan Kur’an-ı Hakim’in, kendisinin bir mucize-i manevîsi olan Risale-i Nur’a otuz üç ayetiyle baktığı gibi, Risale-i Nur’u tahrif ederek ona en şeni ihaneti eden adama da bakması, hikmetinin iktizasıdır. İşte, Kur’an’ın MFG’ye bakması, çok ibretli bir tarzda gerçekleşmiştir.
- Şöyle ki: MFG, 2012’de Risale-i Nur’u tahrif etmiştir.
- Yıllarca devletin her kademesine eleman yerleştirme gayretinde olan MFG’ye mevcut hükûmet her türlü imkânı sağlamıştır. MFG, bu sayede devlet içinde yaygın ve örgün bir kadro ağı kurmuştur. Nihayet 2013’te yeterli güce ulaştığını düşünerek hükûmete karşı darbe teşebbüsünde bulunmuş fakat muvaffak olamamıştır. Bunun üzerine bu teşebbüsü yapan yargı ve emniyet mensuplarının üzerine gidilmiştir.
- Bu çalkantının akabinde MFG, efkâr-ı umumiye karşısında ve muhipleri içinde sarsılan itibarını kurtarmak için mübâhale ve bedduaya başvurmuştur. Kim yalancıysa Allah’ın ona lanet etmesini istemiştir. Bu bir mübâhaledir. Aynı konuşmasının devamında da bazı devlet ricaline beddua etmiştir.
Esasen mübâhale İslamiyet’te vardır.
Âl-i İmran Suresi’nin 61. ayeti, Mübâhale Ayeti’dir ve “Dua edelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” diye bitmektedir.
Bu ayet-i kerimenin günümüze işareti şöyledir:
“Ayet sonunda geçen ‘el-kâzibîn’ yani ‘davasında yalancı ve haksız olanlar’, acaba hangi taraftır ve kimlerdir?”diye ebced hesabına başvurduğumuzda ayet bunu bize ismen bildirmektedir. Şöyle ki:
“El-kâzib” kelimesinin ebced değeri -medde hesaba katılmadığı takdirde- 753 olur.
“Muhammed Fethullah Gülen” ismindeki kelimelerin toplam ebced değeri de -lafzullah, altmış yedi hesabıyla- 753’tür.
Ne bir eksik ne bir fazla…
Ayet, bize yalancıyı adıyla soyadıyla hiçbir şüpheye mahal bırakmadan söylüyor.
Böyle yüksek değerli bir sayıda bire bir eşleşme asla tesadüf olamaz ve bu, Kur’an’ın, ilmi her şeyi ihata eden bir Zat’ın kelamı olduğunun yeni bir ispatı, günümüze bakan yeni bir mucizesidir.
Evet, ayetçe bu meselede “kâzib/yalancı” olan taraf, MFG’dir ve yaptığı mübâhale kendisine dönmüştür. Nitekim halk da bu meselede MFG’yi haksız bulmuştur.
Bütün bunlar, onun kırk yıllık aşırı ihtiyatlı, takiyyeli, perdeli, organizeli çalışmasının hangi maksada matuf olduğunu ortaya koymuştur ve Gülen cemaatinin, cemaat değil, bir örgüt olduğunu göstermiştir.
Bunun üzerine bu örgüte karşı bütün devlet kademelerinde tasfiyeye girişilmiş, bütün insan ve finans kaynakları takip altına alınarak dağıtılmaya başlanmıştır. Bu takibat, Türkiye’yle sınırlı kalmamış, bütün dünyaya yayılmıştır.
Böylelikle MFG, önce Risale-i Nur’a, ardından hükûmete ihanet etmiştir. Cay-ı dikkattir ki Risale-i Nur kendisine en büyük manevî güç kaynağı olduğu gibi, hükûmet de en geniş maddî güç sahası idi.
Gariptir ki kendisine çok geniş imkânlar sağlayan hükûmetten daha fazla istifade etmesi mümkün iken onu karşısına almıştır.
Üstelik mücadeleye yeltendiği hükûmet, cumhuriyet tarihinin en dirayetli ve muktedir hükûmetidir.
MFG, darbe teşebbüsünde bulunarak elindeki baltayla önce bindiği dalı kesmiş ve ardından beddua ederek o baltayı taşa vurmuştur.
Dehşetli bir dehaya sahip bir adamın bu açık gerçeği görememesi düşündürücüdür. Demek kader gözünü bağlamış, bunu ona göstermemiştir.
Bunda kaderin şöyle ince bir remzi vardır:
Risale-i Nur’u tahriften sonra kader, MFG’yi şaşırtarak en büyük destekçisi olan hükümetle karşı karşıya getirmiş ve onun eliyle tokatlamıştır.
Bundan sonra hangi hükûmet kurulursa kurulsun bu örgüte karşı teyakkuz hâlinin bir devlet politikası olarak devam edeceği bellidir. Çünkü hâkimiyet, şerik kabul etmez. Hiçbir iktidar, devlet yönetiminde kendisine müdahalede bulunulmasını ve bu hükûmetin durumuna düşmeyi istemez.
Art arda gelen bu sadmelerin daha nasıl gelişeceğini bilemiyoruz. Bunu zaman gösterecektir. Fakat şunu biliyoruz ki Kur’an’a ihanet edenleri sahib-i Kur’an affetmez. Dava, Kur’an’dır. Risale-i Nur, o “dava içinde burhandır”. Binaenaleyh Risale-i Nur’a ihanet, Kur’an’a ihanet olduğundan Kur’an, kendisine ihanet edenleri bir şekilde tecziye etmiştir.
RİSALE-İ NUR MFG’YE NASIL BAKIYOR?
1. Risale-i Nur Külliyatı’ndan Lem’alar kitabının Yirmi Birinci Lem’a’sı ihlas hakkındadır. Bunun da dördüncü düsturunda Risale-i Nur mesleğinin haliliye, meşrebinin hıllet olduğu beyan edilmiştir. Yani Risale-i Nur, düşmanlığı değil, kardeşliği esas almıştır. Devamında kardeşliğin üssülesasının samimi ihlas olduğu beyan edilmiştir. Onun devamında da şu cümle vardır:
“Samimî ihlası kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var. Ortada tutunacak yer bulamaz.”
“Acaba ‘samimî ihlası kıran adam’ kimdir?” diye ebcede müracaat edip “samimî ihlası kıran adam”ı adıyla birlikte hesaplasak ne çıkacaktır?
İşte “Samimî ihlası kıran adam: Gülen.” cümlesinin ebced değeri Hicrî 1435’tir. Bu tarih, Gülen’in samimî ihlası kırarak kardeşlik mesleğini bırakıp beddua ile düşmanlık mesleğine girdiği Miladî 2013’tür. (“Adam”daki hemze, meddesiyle beraber iki değerindedir.)
2. Bunun hemen devamındaki cümle de şudur:
“Evet, yol iki görünüyor. Cadde-i kübra-yı Kur’aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.”
Acaba “şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar” kimlerdir?
“Şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar” ibaresinin ebced değeri, Hicrî 1433’tür. Bu tarih, Risale-i Nur mesleğinden sadeleştirme ile ayrılma tarihi olan Miladî 2012’dir. (“Şimdi” kelimesinde şın’dan sonra ye yazılmaz. “Ayrılanlar” kelimesinde hemzenin meddesi hesaba girmez, lam’dan önce ye yazılmaz.)
3. Ayrıca “bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali” de gerçekleşmiş, bu tarihten sonraki seçimlerde bu örgüt mensupları, oylarını din düşmanı ve bölücü partilere vermişlerdir.
NOT:
Daha bunlardan başka remizler de varsa da fazla inceliğinden dolayı ziyade tetebbuata ihtiyaç gösterdiğinden izahına lüzum görülmedi.
Ayrıca istikbale bakan remizler de vardır ki bunların zamanı gelmeden izharı doğru olmayacağından şimdilik beyan edilmedi.
BİR TESELLİ, BİR MÜJDE VE KURTULUŞ ÇARESİ
Kur’an’ın ve Risale-i Nur’un böyle dehşetli darbelerini yiyenler için acaba bir çare-yi necat yok mudur?
Allah’ın rahmeti geniştir. Elbet masumlara kurtuluş kapısı açması, rahmetinin muktezasıdır. İşte: Mübâhale Ayeti’nde “Dua edelim de Allah’ın lanetini el-kâzibînin/yalancıların üzerine kılalım.” dendiği hâlde MFG’nin adıyla ebced değeri olarak eşleşen kısım “el-kâzibîn/yalancılar” değil, “el-kâzib/yalancı”dır. Yani bu camianın içindeki herkes yalancı değildir. Yalancı olan, ancak MFG ve onun gizli planlarına vakıf olan en yakınlarıdır. Sadece muhabbetle gözünü kapayıp gidenler, bu “kâzib” sıfatının şümulüne girmezler. Fakat bir şartla…
Evet, bir şartla… O şart nedir?
O şart da yine Yirmi Birinci Lem’a’nın dördüncü düsturunun müteakip cümlesinde şöyle beyan edilmektedir:
“İnşâallah Risale-i Nur yoluyla Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın daire-i kudsiyesine girenler; daima nura, ihlasa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.”
Madem üstteki cümleler MFG’ye işaret etmektedir, bu cümleyi şöyle tasrih etmek yanlış olmayacaktır: Kur’an’ın dairesine giden yol, Risale-i Nur’dur. Kur’an dairesine girmek isteyen samimi insanların tercihi Risale-i Nur olmalıdır. MFG’yi tercih edenler ise Kur’an dairesine giremeyeceklerdir.
Evet, çare-yi necat budur: MFG’ye değil, Risale-i Nur’a tabi olarak Kur’an dairesine girmek.
Bu camia içindeki masumlar, Risale-i Nur okunuyor diye şimdiye kadar orada bulunuyorlardı. Şimdi ise Risale-i Nur’un bu camia içinde samimî olarak okunmadığını, alet edildiğini ve hatta ihanete maruz kaldığını anlayan bu masumlar, kapadıkları “muhabbet ve taklit gözleri”ne mukabil, “tahkik gözleri”ni açarak nefsülemre vakıf olunca elbette orada kalmayacaklar ve Cenabıhakk’ın lütfuna, rahmetine mazhar olmak için Risale-i Nur’un özüne döneceklerdir.
Bu çalkantı, kaderin bir tasfiyesidir; mes’ullerle masumları birbirinden ayıracaktır inşallah, diye ümit ediyoruz.
İBRETLİ BİR TESPİT
Dinî hizmetlerde esasolan, ihlas ve istikamettir. Kesret-i etba yani sayı çokluğu nazara alınmamalıdır. Kesret, dünyevî işlerde nazara alınır. MFG, devleti içten ele geçirme emelinde olduğu için faaliyetlerinde çoğalmayı esas almıştır.
Ayrıca ihlaslı dinî hizmetlerde maddiyata kıymet verilmez. MFG ise faaliyetlerini kapital gücüne dayandırmıştır.
Bu kesret ve servet hususlarında Cenabıhak, MFG’ye istediğini vermiştir.
Kesret-i etba ve servet, Cenabıhak katında makbuliyet alameti olmadığı hâlde MFG bunu alamet-i makbuliyet telakki etmiştir. Yani doğru yolda olduğu için Cenabıhakk’ın onu kolay intişar ve maddî varlık ile desteklediğini zannetmiştir. Bunun bir mekir, mekr-i İlahî yani Cenabıhakk’ın hilesi ve tuzağı olduğunu bilememiştir. Hırsından dolayı mekr-i İlahî’yi lütf-u İlahî kabul etmiştir. Onun ihlası bırakıp dünyevî emeller beslediğini bilen Cenabıhak, onu daha çok şaşırtmak için her istediğini vermiş, o da bu muvaffakiyeti Allah’ın lütfu sanmıştır. İşte bu, “samimi ihlası kıran adam”a Allah’ın en büyük tuzağı olmuştur.
Bir de şu rüya meselesi… Rüyasında doğru yolda olduğunun yüzlerce defa kendisine söylenmesi…
Bu, ya etbaının etrafından dağılmaması için uydurulmuş bir yalandır yahut -yalan değil doğruysa- Cenabıhakk’ın ona kurduğu başka bir tuzaktır.
Hakîm olan Allah, böyle muvaffakiyet ve teşviklerle bir insanı uçuruma doğru aşk ve şevkle koşturursa onu kim tutabilir?!
Bu, bütün cemaatlere ibret olacak acip bir hadisedir!..
NETİCE
Her meselede olduğu gibi bu meselede de “Acaba kader ne demek istiyor? Allah’ın muradı nedir?” diye düşünülmelidir. Hoşumuza gitmese de murad-ı İlahî’ye teslim olmak niyetiyle yola çıkılmalıdır. Cenabıhak’tan umulur ki bu doğru çıkış noktasıyla doğru hedefe ulaşılacaktır.