Nurdan Haber

Hürriyetin şe’ni odur ki, ne kendine, ne gayriye zararı dokunmasın 

Hürriyetin şe’ni odur ki, ne kendine, ne gayriye zararı dokunmasın 
29 Ekim 2015 - 3:33

Dünden devam

Birinci Hakikat : Mecmu’da bir kuvvet bulunur. Hiç bir fert o kuvvete mâlik olamaz. Bir kalın şerit ile eczasından kalın bir telin kuvveti gibi. Veyahut efkâr-ı umumiyeyi mutazammın yeni hükûmetimiz ve eski hükûmetimiz gibi. Ey millet! Biz şimdi kalın şeridiz. Her kim muhalefet ile veyahut hodserâne ile bunu zaif etse umumun hakkına affolunamaz bir cinayettir. 
İkinci Hakikat : Zaman-ı sâlifte, yani galebe-i vahşet vaktinde alemde hükümferma vahşetin mahsulü ve tedenni ve inkırazın mahkûmu olan kuvvet ve cebrin saltanatı idi. Herhangi devletin deveran-ı demmi yerine girmiş ise, öyle devletlerin sahaif-i tarihiyeleri baykuşların aşiyâneleri gibi satırları inkırazlarını çağırıyorlar, bağırıyorlar. Tasallut-u medeniyetin zamanında alemin hükümranı ilim ve marifettir. Müvellidi medeniyet ve şânı tezayüd ve ömrü ebedî olduğundan herhangi devletin hayat ve müdebbiri olmuş ise, o hükûmeti kendi gibi kayd-ı ömrûü tabiîden ve ecel-i inkırazdan tahlis ve küre-i arz kadar yaşamasına istidat vermiş. Kitab-ı Avrupa sahaifi bunu alenen gösteriyor. 
Eğer denilse: Şimdiye kadar bu hükûmet-i zaifeyi adi adamlar idare edebilirlerdi. Fakat bu kadar metin ve dehşetli kaviyyen emel ettiğimiz yeni hükûmeti omuzunda taşıyacak harika ve dahi adamlar lazımken Asya ve Rumeli tarlası acaba öyle mahsulat verecek mi? 
Buna cevap: Eğer başka inkılablar başa gelmezse, evet. 

Divan-ı Harb-i Örfî, ss. 73-82. 

HAŞİYE : Medar-ı ibret ve hayrettir ki, kırk üç sene evvel hürriyetin üçüncü gününde İstanbul’da, hem sonra Selanik’te Meydan-ı Hürriyette binler siyasilere karşı dava ettiği ve bütün kuvvetiyle Şeriatı istediği ve hürriyeti ve Meşrutiyeti Şeriata hizmetkâr yaptığı ve sonra 31 Mart’ta Hareket Ordusu gayet dehşet ve şiddetle Şeriat isteyenleri mes’ul ettikleri zamanda Divan-ı Harb-i Örfîde, Said’in bu münteşir nutuklarından tam beraet verildiği halde; şimdi ise siyaseti otuz seneden beri bıraktığı ve o nutuklarına nisbeten siyasete pek az teması için 27 sene dinsizlik hesabına işkenceler ve gaddarâne azap ve cezalar verenler, elbette din namına zulmet-tiklerini ve engizisyonlardan daha zâlim olduklarını ispat eder. 
Divan-ı Harb-i Örfî, ss. 89.Sual : “Meşrûtiyeti pekçok i’zam ediyorsun. Eskide rey-i vahid idi, milletten sual yok idi; şimdi meşverettir, milletten sual edilir. Millet, ’Ne için?’ der; ona, ’Ne istersin?’ denilir, işte bu kadar. Daha nedir, o kadar ilaveyi takıyorsun?” 
Cevap : Zaten şu nokta bütün cevaplarımı tazammun etmiş. Zîra meşrûtiyet hükümete düştüğü vakit, fikr-i hürriyet meşrûtiyeti her vecihle uyandırır. Her nevide, her taifede onun sanatına ait bir nevi meşrûtiyeti tevlid eder. Hatta ulemada, medariste, talebede bir nevi meşrûtiyeti intac eder. Evet, her taifeye ona mahsus bir meşrûtiyet, bir teceddüt ilham olunuyor. İşte, şu arkasın-da şems-i saadeti telvih eden ve temayül ve incizap ve imtizaca yüz tutan lemeat-ı meşverettir ki, bana meşrûtiyet hükümetini bu kadar sevdirmiştir. Bence taklidin temelini atıp, ihtilafâtı çıkarmakla Mûtezile, Cebriye, Mürcie, Mücessime gibi dalâlet fırkalarını İslâmiyetten intac eden 

mesail-i dîniyedeki istibdad-ı ilmîdir ve nefsü’l-emirde mukayyed olan şeyde ıtlaktır. 
HAŞİYE 1 Meşrûtiyet-i ilmiye hakkıyla teessüs etse, meyl-i taharrî-i hakîkatin imdadıyla, fünûn-u sâdıkanın muavenetiyle, insafın yardımıyla şu firak-ı dâlle Ehl-i Sünnet ve Cemaate dahil olacakları kaviyyen me’mûldür. Şu fırkalar, eğer, çendan bir hizip olarak görünmüyor, fakat efkârda tahallül ederek münteşiredir. Herkesin dimağında onların meylettiği mesleğe meyelan bulunabilir. Hatta, eğer bir dimağ büyütülse, maanî tecsîm edilir ise, şu firak, sinematografvarî HAŞİYE 2 o dimağda temessül ettiği görülecektir. Şu kıssa, uzundur, makamı değil; siz suallerinizi ediniz. 

Sual: “Şu meşrûtiyet, büyüklerimizi, beylerimizi kırdı; fakat bazıları da müstehak idi. Hem de, maddeten birşey görmeden yalnız meşrûtiyetin nâmını işitmekle, kendi kendilerine düştüler. Bunun hikmeti nedir?” 

Cevap: Mânen herbir zamanın bir hükmü ve hükümrânı vardır. Sizin ıstılahınızca, o zamanın makinesini çeviren bir ağa lazımdır. İşte, zaman-ı istibdadın hâkim-i mânevîsi kuvvet idi; kimin kılıncı keskin, kalbi kasî olsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-ı meşrûtiyetin zenbereği, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası haktır, akıldır, marifettir, kanundur, efkâr-ı âmmedir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir. İlim yaşını aldıkça tezayüd, kuvvet ihtiyarlandıkça tenakus ettikle-rinden, kuvvete istinad eden kurûn-u vusta hükûmetleri inkıraza mahkûm olup, asr-ı hazır hükûmetleri ilme istinad ettiklerinden, Hızırvarî bir ömre mazhardırlar. 
İşte ey Kürtler! Sizin bey ve ağa, hatta şeyhleriniz dahi, eğer kuvvete istinad ile kılınçları keskin ise, bizzarûre düşeceklerdir; hem de müstehaktırlar. Eğer akla istinad ile, cebr yerine muhabbeti istimal ve hissiyatı, efkâra tabî ise, o düşmeyecek, belki yükselecektir. 

HAŞİYE 1: Dikkat lazımdır.

HAŞİYE 2: Kürtlere medeniyetin garabetini zikrettiğim sırada sinematografı tarif etmiştim.

Sual : “Neden, şu inkılab-ı hükûmet, herşeyde bir inkılap getirdi?” 

Cevap :   sırrınca, istibdat herkesin damarlarına sirayet etmişti, çok nam ve sûretlerde kendini gösteriyordu, çok dam ve planlar istimal ediyordu. Hatta benim gibi bir adam, ilmi vasıta edip, tahakküm ediyor idi veyahut sehavet-i milliyeyi sû-i istimal ederdi. Veyahut şu şeyh gibi, necâbeti sebebiyle herkes onun hatırını tutarak-tutmakla mükellef bildiğinden-tahakûküm ve istibdat ediyordu. 

Sual : “Demek, öldürmemize, hükûmetin istibdadına yardım eden başka istibdatlar da varmış?” 
Cevap : Evet, cehaletimizin silahıyla, asıl bizi mahveden, içimizdeki, garip namlar ile hüküm süren parça parça istibdatlar idi ki, hayatımızı tesmîm etmiş idi. Fakat, yine kabahat, o küçük istibdatların pederi olan istibdad-ı hükûmete aittir. 
Münâzarât, ss. 31-34. 
 

Hadîs-i şerif: “İnsanlar kendi idarecilerinin yolundadırlar.” (Keşfü’l-Hafa, 2:311.)

Hürriyetin şe’ni odur ki, ne kendine, ne gayriye zararı dokunmasın 

Sual : “Şimdi, hürriyet bahsini sual edeceğiz. Nedir şu hürriyet ki, o kadar tevilat onda birbiriyle çekişiyorlar ve hakkında acîb, garip rüyalar görülür?” 
Cevap : Yirmi seneden beri onu, hatta rüyalarda takip eden ve o sevda ile herşeyi terk eden birisi, size güzel cevap verebilir. 

Sual : “Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatta, adeta, ’Hürriyette, insan her ne sefahet ve rezalet işlese, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez’ diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?” 
Cevap : Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini îlan ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zîra, nazenin hürriyet, âdâb-ı Şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lazımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir; belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır. 

Hürriyet-i umûmi, efradın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şe’ni odur ki; ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın. 

HAŞİYE 1  
Münâzarât, s. 55. 
Hürriyet îmanın hassasıdır. 

Sual: HAŞİYE 2 “Demek biz eskiden beri hürriyetimize mâlik idik. Hürriyetimiz tev’em

Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etme-mesidir. Şüphesiz, gaye haktır; ama mücadele usûlüne uygun değildir.

HAŞİYE 1: Acele etme! Yani, Mîzan cerîdesinin sahibi Murad haklıdır. Tanîn muharriri Hüseyin Cahid yanlış ve hata ediyor.

HAŞİYE 2: Haymenîşinler tarafından, yani göçebe, siyah çadırlı bedevîlerin suladir.

Yarın devam edecek…

 

 

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )