Nurdan Haber

Her Müslümanın İmtihanı: Vesvese ve Kurtuluş Yolları

Her Müslümanın İmtihanı: Vesvese ve Kurtuluş Yolları
30 Ekim 2015 - 7:41

Nurdanhaber-Haber Merkezi

1. Vesvese nedir?

Vesvese: şüphe, kuruntu, aslı olmayan boş ihtimallerdir, şeytanın kalbe attığı şüphelerdir.
Evet vesvese musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet vermezsen söner.
Ona büyük nazarıyla baksan büyür, küçük görsen küçülür.
Korksan ağırlaşır, hasta eder. Korkmazsan hafif olur, gizli kalır.
Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir. Mahiyetini bilsen, onu tanısan gider.
Zira şu vesvese öyle bir şeydir ki; cehalet onu davet eder, ilim onu yok eder.
Tanımazsan gelir, tanırsan gider.

2. Eyvah, hayallerim! Rabbime edepsizlik ediyorum!

Şeytan şüpheyi önce kalbe atar. Kalp bunu kabul etmezse şüpheden, kötü sözlere döner. Hayalen de buna benzer edebe ters pis hatıraları ve halleri tasvir eder. Kalp “eyvah!” der, ümitsizliğe düşer. Vesveseli adam zanneder ki; kalbi Rabbine karşı edepsizlikte bulunuyor. Müthiş bir heyecan hatta kalp çarpıntısı hisseder. Bazen bundan kurtulmak için Rabbinin huzurundan kaçar, unutmak için gaflete dalar.
Bu vesvesenin merhemi şudur ki: Bak vesveseli kardeşim. Telaş etme. Senin aklına gelenler sadece hayal. Küfrü, inkâr etmeyi hayal etmek; küfür, inkâr etmek demek olmadığı gibi küfür sözleri hayal etmek de küfür söz değildir. Zira mantıkça hayal hüküm değildir. Sen hayalinde cinayet işlesen, gerçekte hakim seni hapse atar mı? Bu sadece bir hayal! Hayalle hüküm verilmez. Küfür söz söylemek ise hükümdür. O zaman iradenle dilinden çıkmış olur. İman, kalp ile tasdik ve dil ile ikrar ise o zaman senin dilinden iradenle inkar dökülmedikçe küfür olmaz. Ayrıca o kalbine ve hatırına gelen sözleri kalbin tasdik ediyor da değil. O sözler senin kalbinin sözleri değil. Çünkü senin kalbin bu sözlerden üzgün, rahatsız ve kederli. Kalbine ait olmadıklarına bir delil de onları susturmak istediğin halde sustaramayışındır, hatırından kovmak istediğin halde geliyor. Çünkü eğer iradenle olsa, kalbinin sözleri olsa böyle olmazdı. Bu sözler şeytanın senin kalbine fısıldadığı sözlerdir, onun sözleridir. Ve bu vesvesenin zararı onu zararlı zannetmektir. Çünkü sen hükümsüz bir hayali hakikat zannediyorsun ve şeytanın sözünü kalbine mal ediyorsun. Ve şeytan da zaten bunu istiyor.

3. Eyvah! Kalbim ne kadar bozulmuş. Bu halde Allah’ın huzuruna çıkılır mı?!

Manalar kalpten çıkar ve çıplak olarak hayale girer. Hayal ise sebeplere bağlı olarak sürekli bir nevi suretler diker ve ehemmiyet verdiği suretleri yol üstünde bırakır. Manalar o yoldan geçerken hangi suret varsa ya onu giyer ya ona takılır ya bulaşır. Eğer manalar temiz ve münezzeh ise ve suretler de pis ve rezil ise giymek yoktur ama temas vardır.
Vesveseli adam temas etmeyi, giymek zanneder. “Eyvah! ” der, “Kalbim ne kadar bozulmuş, bu halde Allah’ın huzuruna çıkılır mı! Namaz kılıyorsun şu düşündüklerine bak. Böyle Allah’ın huzuruna çıkacağına hiç çıkma daha iyi!” der. Şeytan onun bu damarından çok istifade eder. Bu vesvesenin merhemi şudur: dinle kardeşim. Nasıl ki senin namazının şartı olan temizliğe karnındaki, bağırsaklarındaki pislik tesir etmez ve bozmaz. Öyle de senin kalbinden namaz kılarken çıkan o temiz manalara hayalindeki kötü şeyin komşuluğu, yakınlığı zarar etmez. Mesela sen bir ayeti tefekkür ediyorsun. Birden tuvaletin geldi veya başka bir ihtiyacın oluştu. Doğal olarak hayalin ona gitti ona münasip suretleri dikti: hayalinde ihtiyacını giderdin. Ve o temiz manalar o suretlerin ortasından geçti. Geçenlere ne zarar var ne kirlenmek. Tek zarar, zararlı zannetmektir ve kalbine mal edip nihayetinde Rabbinin huzurundan kaçıp gaflete dalmaktır.

4. Hariçte uzaklık sebebi olan zıddiyet ise, hayalde yakınlık sebebidir.

Bazı kelimeler arasında bir ilişki vardır. Mesela siyah deyince akla beyaz gelir. Oysaki ikisi birbirinin tamamen zıddıdır. Temiz güzel bir düşünceyle meşgulsün ama birden aklın tamamen zıddı pis bir şeye gitti. Mesela sen Kâbe’nin karşısında namazdasın, huzur-u İlahi’de âyetleri tefekkür ediyorsun. Birden hayalin gitti hiç olmadık malayani rezil bir şeye. Eğer bu vesveseye müptela isen telaş etme ve bu hali fark edince “hop namazdasın fark et” diye dön. “Aman ben ne kusur ettim” diye aramakla meşgul olup durma. Tâ o zayıf münasebet senin dikkatinle, onunla meşgul olmanla kuvvetlenmesin, o zayıf çağrışım senin ona ehemmiyet verip onunla meşgul olmanla kuvvetlenip alışkanlık haline gelmesin. Özellikle bu tip vesvese, hassas asabî insanlarda daha çok olur. Bu vesvesenin merhemi şudur: bu çağrışımlar senin elinde olmayan, isteyerek yapmadığın, engellemeye gücünün yetmediği şeyler olduğu için sen bundan sorumlu, mesul değilsin. Nasıl ki iyi bir adamla kötü bir adam yolda birbirinin yanından geçse kötü iyiye bir zarar vermez. Öyle de bu çağrışımlarda sadece zıtlıktan gelen bir yakınlık var. Yoksa birbirine bulaşıp zarar vermez.
Ama kasten olursa veya zarar zannıyla onunla meşgul olsa o zaman olay başka olur. İşte zararlı olan bu olur.
Bazen kalp yorulur, fikir kendini eğlendirmek için rasgele bir şeyle meşgul olur. Şeytan fırsat bulup pis şeyleri önüne serpiyor, sürüyor.

5. Acaba namazım sahih oldu mu, acaba abdesti tam oldu mu?

Vesvesenin bir çeşidi de amelin en iyi suretini araştırmaktan doğan vesvesedir ki takva zannıyla bu hal bazen şiddetlenir. Hatta bazen o derece olur ki adam amelin daha iyisini ararken harama düşer. Bazen bir sünneti aramak vacibi ona terk ettirir. “Acaba abdestim tam oldu mu, namazım tam oldu mu” diye tekrar tekrar abdest alıp namaz kılar. Abdesti bozulmuş olmasa bile bozuldu kuruntusuyla sürekli abdest alır. Oysaki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem: “Sesini veya kokusunu almadığınız şeylerden dolayı abdest almayınız.” [Müslim, Hayz, 99 (362); bk. Buhari, Vudû, 4, 36)]buyurmuştur.
Acaba tam oldu mu diye gusül almak için saatlerce banyodan çıkamaz. Niyeti kalben tam olmuş gibi hissedemediğinden niyet edip bir türlü namaza başlayamaz. “Niyet, niyet, niy, niy…” diye sürekli tekrar eder. Oysaki abdestte niyet farz olmadığı gibi namazda da farz olan niyet kalben yapılan niyettir ve namaz için kıbleye yönelmen senin o niyetini gösterir, dil ile söylemek farz değildir. Namazda ayeti tam doğru olmadı diye tekrar tekrar okur. Bu vesvesenin merhemi şudur: mesela sen namaz kıldın veya abdest aldın. Halbuki namazını ve abdestini bozacak bir sebep varmış ama senin bundan haberin hiç yok. Senin namazın ve abdestin hem sahihtir, tamdır, hem güzeldir. “Acaba sahih olmuş mu, tam mı” deyip vesvese etme.
Ama sahih olmakla kabul olmak farklı şeyler. Kabul olmuş mu de, gururlanma, ucba düşme. Kabul olması için dua et.
İkinci merhem de şudur ki: Dinde zorluk yoktur. Bu şer’î bir hükümdür. Madem dört mezhep haktır. Ve madem istiğfara, Allah’a tövbe etmeye sürükleyen bir hata; insanı gurura, ucba götürecek kusursuz bir amele göre -hele de vesveseli bir adam için- üstündür. Yani böyle vesveseli adam amelini güzel görüp gurura düşmektense, amelini kusurlu görüp istiğfar etse daha evladır. Madem böyle, sen vesveseyi at. Şeytana de ki: şu hal bir zorluk. Halimin hakikatinden haberdar olmak güç, dindeki kolaylığa ters ve dinde zorluk yoktur esasına zıttır. Elbette böyle bir amelim dört hak mezhepten birine uygun düşse, yeterlidir. Sonuçta bunların hepsi hak mezheptir ve benim bu vesveseli halim beni zora sokuyor. Benim bu amelim inşallah birinden birine uyar. Hem bu durum, en azından aczimi anlayıp Rabbime itiraf ederek, ibadetimi layıkıyla eda edemediğim için O’na istiğfar edip yalvararak, O’nun merhametine sığınmama; affolunmak ve kusurlu amelimi kabul etmesi için aczimi ve güçsüzlüğümü anlayarak O’na boyun eğip niyaz etmeme vesiledir.

6. Eyvah! İmanım!

İmâni meselelerde şüphe suretinde gelen vesvesedir. Bazen insan hayale gelen bir şüpheyi, akla girmiş bir şüphe sanıp, itikadına zarar gelmiş zanneder. Hem bazen zihninde canlandırdığı bir şüpheyi, aklen tasdik ettiği bir şüphe zanneder. Doğru yoldan sapmak olan dalaletin sebebini anlamak suretinde akıl yürütme gücünün tetkiklerini, tarafsız muhakemesini imana ters zanneder. İşte şeytanın telkinlerinin eseri olan şu zanlardan ürkerek : “ Eyvah kalbim bozulmuş, inancıma zarar gelmiş, ben dinden çıkmışım ” der. Bu halleri elinde olmadığından, engelleyemediğinden ümitsizliğe düşer. Bu vesvesenin merhemi şudur: küfrü hayal etmek, küfür olmadığı gibi; inkâra düşme kuruntusu, inkâra düştüğünü sanmak da küfür değildir. Çünkü hem hayal, hem kuruntu, hem zihninde olayların canlanması, hem düşünmek; aklen tasdik edip kabul etmekten ve kalben iman edip benimsemekten ayrıdırlar, başkadırlar. Onlar bir derece serbesttir, insanın iradesini dinlemiyorlar. Dinin yükümlü tutması altına çok girmiyorlar. Kabul edip tasdik etmek ve iman edip benimsemek ise öyle değil, bunlar bir mizana bağlıdır. Hem hayal etme, kuruntu, düşünmek nasıl ki kabul edip iman edip benimsemek değiller. Öyle de şüphe ve tereddüt sayılmazlar.
Fakat lüzumsuz yere tekrar ede ede o vakit hakiki bir nevi şüphe ondan doğabilir. Hem tarafsızca sorgulama adıyla, karşı tarafın görüşünü gerekli göre göre ta öyle bir hale gelir ki elinde olmadan ona tarafgirlik olur, tehlikeye düşer. Düşmanın veya şeytanın sözcüsü olacak bir hâlet zihnine yerleşir.
Bu çeşit vesvesenin en önemlisi budur ki: vesveseli adam bir olayı zatında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen olabilir zanneder. Mesela şimdi Karadenizin zatında yere batması mümkündür. Ama biz yakînen o denizin yerinde olduğuna hükmediyoruz ve şüphesiz biliyoruz. Güneşin yarın sabah doğmaması zatında mümkündür ama biz şüphesiz inanıyoruz ki güneş yarın sabah doğacak. Doğmama ihtimali bize şüphe vermez. İşte bunun gibi iman hakikatlerine dair olan zatında muhtemel ama boş asılsız gerçek dışı düşünceler, kuruntular; şüphesiz, kesin, yakîn bir imana zarar vermez. Hem “Bir delilden doğmayan bir ihtimalin hiç önemi yoktur. ”

7. Bu derece müminlere bela ve sıkıntı verici olan vesvesenin hikmeti nedir?

Aşırılığa varmamak ve yenilmemek şartıyla vesvese mümini uyanık ve teyakkuzda tutar. Araştırmaya sebep olur, ciddiyetine vesile olur. Lakaydlığı, aldırışsızlığı kovar. Onun için her şeyi hikmetle yaratan Allah şu imtihan dünyasında, şu yarış meydanında onu bize bir teşvik kamçısı olarak şeytanın eline vermiş. Eğer çok incitse, o zaman her şeyi hikmetle yaratan ve rahmeti sonsuz olan Rabbimiz’e şikayet edip, O’na dert yanıp “Eûzü billahi mineşşeytanirracim” demeli.

“De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Mü’minûn Sûresi 97-98)
Evet vesvese musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet vermezsen söner.
Ona büyük nazarıyla baksan büyür, küçük görsen küçülür.
Korksan ağırlaşır, hasta eder. Korkmazsan hafif olur, gizli kalır.
Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir. Mahiyetini bilsen, onu tanısan gider.
Zira şu vesvese öyle bir şeydir ki; cehalet onu davet eder, ilim onu yok eder.
Tanımazsan gelir, tanırsan gider.

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )