EBÛ EYYUB ENSARÎ (RA) KABRİNİN BULUNMASI HİKAYESİ;
Meşhur hikayeyi az çok herkes biliyor, tarihçi olmayan veya mevcuda muhalefet etmemek için eyyamcılık yapan tarihçiler Ebû Eyyub Ensarî (RA)ın türbesini Akşemseddin (1389, Şam; 16 Şubat 1459, Göynük) tarafından manevi bir keşifle bulunduğunu söylerler ve bu söylemlerinde birkaç versiyon anlatırlar. Ayrıca Akşemseddin‘in Fatih‘in hocası olduğunu belirtirler, hattta Sultan ikinci Murad‘ın Hacı Bayram-ı Veli‘ye: “İstanbul‘un fethi bize müyesser olacak mı?” sorusuna O zat: “Biz görmeyeceğiz, ama” beşikteki Fatihi gösterip “bu sabiye ve köseye (Akşemseddin) nasip olacak.” demiş diye anlatılır. Bu üç iddia da doğru değil. Kabrin bulunmasını, daha doğrusu yerinin zaten bilindiğini aşağıda uzunca anlatacağımız için önce Fatih’in hocaları kimdi ve Sultan Murad’la Hacı Bayramı Veli arasında geçtiği söylenen konuşma doğru mu kısaca onlara bakacağız.
Hemen şunu belirteyim iddia edildiği gibi bir konuşma olamaz çünkü Hacı Bayram-ı Veli 1429 yılında vefat etmiş Fatih ise 1432 yılında dünyaya gelmiş. Fatih’in hocaları meselesine gelince İslam alimi olarak Molla Gorani ve Molla Husrevdir. Ayrıca Fatih gibi yedi dil bilen mühendislik ve askeri alanda bu kadar yetkin birisi mutlaka birçok kişiden ders almıştır. Fatihle Akşemseddin‘in fetihten önce görüşüp görüşmediği bile belli değil. Fetihten önce Akşemseddin‘in Edirne‘ye iki defa ziyarete gittiği rivayet edilir ancak tarihi bilinmiyor.
İslam devletlerinin tümünde olduğu gibi Osmanlı döneminde de ordu sefere çıkarken birçok Şeyh ve alim manen destek vermek, irşad vazifesi yapmak için orduya refakat ederdi. İstanbulun fethi seferine çıkılırken Akşemseddîn, Akbıyık Sultan, Molla Fenârî, Şeyh Sinân ve ismini bilmediğimiz daha başka Allah dostları bu sefere talabeleri ile katılmışlar. Fetih esnasında Ceneviz gemilerinin durdurulamaması sonrasında Akşemseddin‘in Fatihe yazdığı meşhur bir mektub var. Bu da gösteriyor ki resmi bir ilişkileri var. Fetihten sonra İstanbulun Zeyrek tepesinde Akşemseddin‘in ders vermesi için Fatih tarafından medrese inşaatı başlatılır ama Akşemseddin‘in kendisine yazdığı başka bir mektuptan rahatsız olur ve inşaatı durdurur. Bunun üzerine Akşemseddin İstanbulu terk eder ve Göynüye yerleşir orada vefat eder. (Milli Savunma Üniversitesi Rektörü, Erhan AFYONCU)
Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd Ensârî (R.A)‘ın kısa hayat hikayesi;
Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd Ensârî (R.A) ikinci akabe biatında hazır bulunan büyük sahabelerdendir. Ayrıca beni Neccar kabilesinden olduğu için Hz. Peygamber (ASM),ın dedesi Abdü’l-Müttalib’in annesi ile akrabadırlar. Bu cihetle Hz. Peygambere (ASM) ilede akrabadır.
Efendimiz (ASM) Medine‘ye teşrif ettiklerinde bir ay kadar ona mihmandarlık (misafir eden) yapma şerefine nail olmuşlardır. Bedirden başlayarak bütün gazalarda Resûlullah (ASM)‘dan ayrılmamıştır. Hz. Ebubekir, Ömer ve Osman (RA), zamanında başta Yemame cengi ve Medain-i Kisranın (İslam öncesi İran‘nın başkenti) fethi olmak üzere bir çok savaşa katılmıştır. Hz. Ali (RA)‘la beraber bütün harplere iştirak ettiği gibi Haricilere karşı Nehrivan‘da yapılan harbde de bulunmuştur.
Bilahare Muaviye (RA)‘ın hilafeti döneminde Yezid bin Muaviye komutasında (H.50 veya 52 M. 670 veya 672 yılında) İstanbulu feth etmeye gelen orduya Resûlullah (ASM)‘ın meşhur hadisindeki “ecre” mazhar olmak için katılır. Ancak burada hastalanır ve sur dibine defnedilir.
Şimdi Tarih kitaplarında nakledilen defin hikayesine geçelim;
Endülüs’lü İbn-i Abd-i Rabbuh ( M.860; M.939) Utbi’den (Ö. H.228 M.842) rivayetle der ki İslam ordusu Haliçe vardığı zaman Ebû Eyyûb (RA) ağırlaştı. Yezid yanına gidip: “Bir isteğin var mı?” diye sordu. O da cevaben “Dünyanızdan bir şeye ihtiyacım yok. Lakin beni elinden geldiği kadar düşman diyarı içinde ileriye götürüp defnet. Zira Resûlullah (ASM)‘dan işittim “Kostantıniyye surunun dibinde salih bir kimse defnolacaktır, buyurdu”. Umarım ki o salih kişi ben olayım”. Dedi.
Vefat ettiğinde Yezid, kefenlenmesini emretti ve sonra da sedir üzerine koydurduktan sonra müfrezelerini çıkarıp harb ede ede sediri ileriye sürer, bunu gören Roma Kayzeri üçüncü Kostantin ne olduğunu öğrenmek için Yezide elçi gönderip sordurmuş. O da cevaben “bu zat Peygamberimizin Sahabesidir, sûrlara yakın bir yere defnedilmeyi vassiyet etti. Ya vasiyyetini gerçekleştiririz yada ölürüz”, der. Kayzer “Çok tuhaf bir durum! Herkes baban için dahi der, bula bula seni mi komutan gönderdi! Sen Peygamberinizin Sahabesini bizim memlekete defn etmek istiyorsun. Hiç düşünmez misin siz gittikten sonra biz onu çıkarır vahşi hayvanlara yediririz” diye haber gönderir. Bunun üzerine Yezid der ki “ Vallahi eğer duyarsam mezarını açmışsınız veya cenazeye zarar vermiş siniz Arap diyarında öldürülmedik tek Hristiyan, yıkılmadık tek Kilise bırakırsam Peygamberimizi (ASM),yi inkar etmiş olayım.” cevabını vermiş. Bu tehdid üzerine Kayzer “Senin baban seni benden daha iyi tanıyormuş. Bu kabri muhafaza edeceğime Mesih üzerine yemin ederim.” diye teminat vermiş. Bilahare bu mezar üzerine bilinmeyen bir tarihte bir kubbe yapılmış. (İbn-i Abd-i Rabbuh 2. Cild, S. 237.)
Kabrin tarihi serüveni, ve kabrinin nasıl bulunduğuna dair tarihi kayıtlar.
İbnü’l-Cevzî (M.1114; M.1201) nin El-Muntazım adlı tarih kitabında Hâfız Ebû Zür’a ed-Dımeşki’den naklettiği rivayete göre Ebû Eyyûb Ensârî (RA) ın kabrinin üstüne bir beyaz bina yapıldığı ve ortasından zincirle asılmış bir kandil bulunduğunu zikreder. Bu rivayetin senedine bakıldığı zaman Hicri 195 senesinden önce olduğu aşikardır. Yani gayet erken döneme aittir.
Yine erken dönem İslam tarihçilerinden Vâkıdî (H. 130 – 207; M. 748 – 822;) der ki “Rumların bu kabrin bakım ve onarımına son derece itina gösterirler” diye yazar.
Cizreli İslam tarihçisi İbnü’l-Esîr (M.1160-1233) ve İbnü’l Cevzî (M.1114; M.1201) her ikisi de Rumların kıtlık ve kuraklık zamanlarında kabrin kapısını açıp duâ ederler diye naklederler.
Sahih-i Buhari’yi şerh eden meşhur allame Şarihi Ayni adıyla tanınan Mahmûd bin Ahmed (H.762; M. 1360)- (H.855;M. 1451) Ayıntap (Antep) doğumlu olduğu için “Ayni” diye meşhurdur. Bu zat İstanbul‘un fethinden iki sene önce Mısır‘da vefat etmiştir, o da Tarih-i Ayni isimli eserinde Ebû Eyyub Ensarî (RA)ın kabrinin yerinde ve mamur olduğunu, Rumlar tarafından hürmet edildiğini yazar.
Fetihten iki sene öncesine kadar tarihçiler ve seyyahlar kabrin yerini, üzerindeki kubbeyi yazdıklarına ve tarif ettiklerine göre, ayrıca 1360 lı yıllardan itibaren İstanbulun dört bir tarafı Osmanlılar tarafından feth edildiğine göre Ebû Eyyub Ensarî (RA)ın kabri zaten biliniyor demektir.
Şöyle bir soru akla gelebilir. Neden Ak Şemseddinle ilgili böyle asılsız bir hikaye uydurulmuş ve bununla yetinilmemiş. Fatih Sultan Muhammed Han da bu uydurma hikayeye dahil edilmiş. Bir de bunu tarihçi edasıyla Televizyonlarda anlatıp duruyorlar. Uyduranların niyetlerini bilmiyorum ama Televizyonlarda bu hikayeyi anlatanların tarihten habersiz olduklarını ayrıca doğruyu araştırmak ve çalışmaktan acizliklerinden dolayı, doğru mu değil mi bakmadan çalıntı bilgilerle şöhret peşinde olmaları sebebiyle en basit tarihi bilgiler bile akıl almaz hale geliyor.
Mehmet Nuri TURAN