Ey nefis! Tekrar tekrar söylediğimiz gibi, insan, yaratılış ağacının meyvesi olduğundan, meyve gibi en uzak ve en kapsamlı ve genele bakar ve genelin birlik cihetini içinde saklar bir kalb çekirdeğini taşıyan ve yüzü kesrete,fenaya (gelip-geçiciliğe), dünyaya bakan bir yaratıktır. Kulluk ise, onun yüzünü fenadanbekaya, halktan Hakka, kesretten vahdete, en son noktadan en başa çeviren bir kavuşma bağı, yahut başlangıç ve en son nokta ortasında bir bağlantı noktasıdır.
Kainat ve mahlukatı bir ağaca benzetirsek, insan, bu ağacın neticesi olan meyvesidir. Nasıl ki, meyvenin içindeki çekirdek, bütün ağacın bir nevi özetidir. Bütün ağacın her şeyi ile alakadardır. Hatta, denebilir ki, ağaç çekirdeğin içinde dürülüdür. İnsandaki kalp de aynen o çekirdek gibi, bütün kainat ve mahlukat ile alakadardır. Ve onların bir çeşit özeti hükmündedir. Onun için kalp ile mahlukat arasında sıkı bir bağ ve alaka vardır. Meyve ile ağacın alakası gibi.
İnsan, fikren kesrete müpteladır. Ancak insanın kalbi, ibadet sayesinde yüzümüzü, mebde olan Yaratıcıya çevirmektedir. Zira her şeyin kaynağı odur. Kalp, ancak onu hatırlamakla huzur bulur.
Kesret, çokluk demektir. Meselâ: Buğdaydan zeytine, sütten bala, elmadan hurmaya kadar bütün rızıklar kesreti ifade eder. Bunların tümünün rızık olmada birleşmeleri ve bir Rezzak’ın eseri ve ikramı olmaları ise vahdettir. Bir damla suyu yaratan kim ise bütün rızık âlemini yaratan da O’dur.
İnsan, yüzünü yani “ilgisini, sevgisini, merakını, arzusunu” sadece rızıklarda dolaştırır da Rezzak’ı (bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyaçları karşılayanı) düşünmez ve bulamazsa kesrette boğulmuş olur.
İnsanın maddi yüzü ve gözü, madde âlemine bakarken akıl ve kalbi de o mucize eserleri ve o Rabbanî ikramları yaratan bir Hâlık’ın, bir Mâlik’in, bir Rabb’in bulunduğunu bilmek, O’na inanmak ve O’na şükretmekle vazifelidir.
İnsan, eğer kesrete, çokluğa dalıp, kâinatiçinde boğulup, dünyanın muhabbetiyle sersem olarak fânilerin tebessümlerine, gülmelerine aldansa, onların kucaklarına atılsa, elbette sonsuz bir zarara düşer. Hemfenâ (geçici), hem fâni (ölümlü), hem yokluğa düşer. Hem manen kendini idam eder. Eğer Kur’an’ın lisanından kalb kulağıyla iman derslerini işitip başını kaldırsa, vahdete, birliğe yönelse, kulluk miracıyla mükemmellikler arşına çıkabilir, bâki bir insan olur.
Ey nefsim! Madem hakikat böyledir. Ve madem İbrahim (a.s.) dinindensin İbrahim (a.s.) gibi “Ben batıp gidenleri sevmem.” En’am Suresi, 6:76 de. Ve sonsuz sevgili olan Allah’a yüzünü çevir.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu