Üstad Bediüzzaman’ı 5 defa ziyaret eden Kamil Acar Ağabey her yaştan insanla çabucak kaynaşan mütevazi kişiliği ile tanıdığımız bir ağabeyimizdi. Okumalarını hiç terk etmez, onu ne zaman görsek elinde devamlı Kur’ân-ı kerim, Rislae-i nur yahut Cevşen el-Kebir… kardeşlerle sohbet dışında kalan tüm vakitlerini okuyarak geçiren ihtiyar delikanlı olarak tanıdık. Onu tanımakla şerefyab olduk. Üstad Bediüzzaman’dan miras kalan kahramanlar silsilesinden bir ferdi tanımış olduğumuz ve bizi arkadaşlığına, kardeşliğine kabul ettiği için Cenab-ı Hakka binlerle hamd ediyoruz. Vefat sene-i devriyesinde Terzi Kamil Acar ağabeyimizi rahmetle ve hasretle yad ediyoruz.
Nurdanhaber.com
(1918 – 2007)
KÂMİL ACAR
![]() |
VAN MURADİYE doğumlu Kâmil Acar Ağabey, 1918 senesinde hayata gözlerini açmış. Beş defa Üstad Bediüzzaman Hazretlerine ziyareti var. Ekseri Abdullah Yeğin Ağabeyle beraber gördüğümüz Kâmil Acar Ağabey, Abdullah Yeğin’in “Yeni Lügat” eserini Hz. Üstad’ın emir ve izni ile hazırladığına dair önemli bir şahit…
2001 yılında Abdullah Yeğin Ağabeyle beraber İzmir’e geldiler. Kendileriyle uzunca ders ve sohbetlerimiz oldu. Bir ara Abdullah Yeğin Ağabeye: “Lügati hazırlarken Üstad’dan emir veya izin aldınız mı? Bu hususta hiç Hz. Üstad’la görüştünüz mü?” diye sordum. Abdullah Ağabey: “Bu sorunun muhatabı Kâmil Efendi’dir. İşte o da burada, cevap versin” dedi. Kâmil Ağabey hem bu sualimize cevap verdi, hem de Bediüzzaman Hazretlerine yaptığı hatıralardan anlattı. Kamil Acar 12 Temmuz 2007 tarihinde vefat etmiştir.
“Lügat yazmak Risale-i Nur hizmetine mâni midir?”
“Isparta’da bulunan Hz. Üstad’ı ziyaret maksadıyla, Hacı Reşid (Övet) ile beraber evvelâ Van’dan çıkıp Diyarbakır’a uğradık. Diyarbakır’dan iki su testisi getirmiştik Urfa medresesine… Urfa’da Abdullah Yeğin Ağabey kalıyordu. Bana: ‘Annem hastaymış, mektup geldi; sen Üstad’a söyle bana müsaade eder mi bayramda ziyarete gideyim? Bir de ben bir lügat yazıyorum, Üstad’a mektupla sordum, Üstad cevap vermedi. Acaba lügat yazmak Risale-i Nur hizmetine mâni midir, ondan mı cevap vermedi? Bunu da soruver’ dedi. Abdullah Ağabey benim getirdiğim testiyi, ‘Al bunu Üstad’a götür’ dedi. ‘Üstad ne yapacak testiyi, ben senin için getirdim dedimse de illâ ‘Üstad’a götür’ dedi. Ben de ‘Tamam, ama Abdullah Ağabey gönderdi derim’ dedim.
“Üstad Emirdağ’a gitmiş, biz de Emirdağ’a gittik. Hem arefe, hem de o gün oranın pazarı, çok kalabalık… Kapıda Mehmet Çalışkan Ağabey: ‘Üstad çok hasta, hem konuşamıyor, hem misafir kabul edemiyor’ dedi. Biz böyle konuşurken baktım Hüsnü Bayram Ağabey geldi, biraz konuştuk. Çalışkan Ağabey: ‘Sen Hüsnü’yü Urfa’dan mı tanıyorsun?’ dedi. ‘Evet’ dedim. O da gitti, Üstad’a söyledi. Üstad da ‘Gelsinler’ demiş. Girdik…
“Üstad kıbleye doğru oturmuş, hakikaten hasta ve konuşamıyor… Elini öptüm, yanına oturdum. Hacı Reşid de benim yanımda oturdu. Zübeyir Ağabeye işaret etti, sonra onun yanına oturdu. Biz Zübeyir Ağabeye söylüyoruz, o Üstad’a söylüyor; Üstad söylüyor, Zübeyir Ağabey bize aktarıyor. Anlayamıyoruz Üstad’ın ne söylediğini… Biraz sonra Hüsnü’ye işaret etti. ‘Hüsnü!’ deyince Zübeyir Ağabey kalktı gitti, Hüsnü geldi. Biraz da onunla konuştu. Ben biraz karyolaya doğru, Üstad’a yanaştım. Baktım Üstad da bana doğru yanaştı. Dedi:
‘Ben çok hastaydım, konuşamıyordum, siz geldiniz ben şifa buldum.’ Dedim: ‘Allah ruhumu sana feda etsin, biz neyiz ki!’ Üstad’la konuşmaya başladık. Dedim: ‘İki tane testi getirmiştim, Abdullah Ağabey birini sana gönderdi.’ ‘İkisini niye getirmedin, bana lüzumu vardı’ dedi. ‘Bunu da Abdullah Ağabey zorla gönderdi, onu da getirmeyecektim’ Dedi: ‘Kaça aldın?’ ‘Yetmiş kuruşa aldım.’ ‘Ben sana 75 kuruş vereceğim’ dedi ve verdi…
“Öyle bir lügat yazsınlar ki…”
“Üstad’a dedim: ‘Abdullah Ağabeyin babasından mektup gelmiş, annesi hastaymış; bayramda ziyarete gidebilir mi?’ ‘Olmaz, olmaz! Babası gelsin Abdullah’ın yanına bayramda!’ dedi.”
“Dedim: ‘Abdullah Ağabey bir lügat yazmak istiyor, size bir mektup yazmış, siz mektuba cevap yazmamışsınız. Acaba lügat yazmak Risale-i Nur hizmetine mâni midir ki cevap vermediniz? Abdullah Ağabey Üstad’a soruver, dedi.’ ‘Yok, öyle bir lügat yazsınlar ki ilkokulda okuyan bir talebe ile üniversitede okuyan bir talebenin kelimeleri anlamakta bir farkı kalmasın… Kamus’tan ve Ahterî-i Kebir’den de istifade etsinler’ dedi. O anda orada Hüsnü Bayram Ağabey ve Hacı Reşid de vardı.
Ömer Özcan
Kamil Acar, Gültekin Sarıgül, Ömer Özcan, (Sağdan sola)