Nurdan Haber

Yılın hutbesi seçilen Günün hutbesi: BİZ, O’NU ÇOK SEVDİK; ÇÜNKÜ O BİZDEN BİRİYDİ

Yılın hutbesi seçilen Günün hutbesi: BİZ, O’NU ÇOK SEVDİK; ÇÜNKÜ O BİZDEN BİRİYDİ
12 Şubat 2016 - 8:27

Nurdanhaber-Özel

Tüm İlahiyat Fakülteleri ve Yüksek İslam Enstitüleri Mezunları Derneği (TİYEMDER) Onursal Başkanı Selahattin Yazıcı, Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesi dekanı Prof. Dr. Ali köse’nin okuduğu hutbeyi yılın hutbesi seçtiklerini bildirdi.
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav)’ı anlatan hutbeyi bugünün hutbesi olarak yayınlıyoruz.

 BİZ, O’NU ÇOK SEVDİK; ÇÜNKÜ O
BİZDEN BİRİYDİ.

O… Kızı Fatıma’ya şefkatli bir baba, Enes’in başını okşayan bir
yoldaş; Kuşu ölen çocuğa başsağlığına giden bir arkadaş; Yahudi
komşusunu hasta yatağında ziyaret eden bir komşu, “Beni seviyor
musun?” diyen eşine, “ilk günkü gibi” diyen bir eş; Ağlayan torununu
kucaklamak için cuma hutbesinden inen bir
dede; Kervan ticaretine katılan bir tüccar; Bedir’i de Uhud’u da
yaşayan bir kumandan; Medine pazarında ıslak buğday satan tüccara,
“Bizi aldatan bizden değildir.” diyen bir müşteriydi…

O semavi bir hayat değil, yeryüzü hayatı yaşadı. Baba oldu, dede oldu,
komşu oldu. Savaştı, barıştı, şakalaştı.

Mekke müşrikleri arasındaki lakabı Muhammedü’l – Emin’di. Mekke eşrafı
Kâbe’yi tamir ediyordu. Hacerü’l-Esved’i tekrar yerine kimin koyacağı
konusunda ihtilafa düşmüşlerdi. Sonra dediler ki, Beni Şeybe
kapısından ilk geleni hakem tayin edelim. O gelen iki cihan
serveriydi. “Muhammedü’l-Emin geldi” dediler. Hem emin hem zeki idi.
İhtilafı hemen çözdü. Bir örtü istedi Hacerü’l-Esved’i örtünün üzerine
koydurttu ve her kabilenin temsilcisinin örtünün bir ucundan tutmasını
istedi.

Cahiliye Mekkesinde haksızlıklara, zulümlere karşı koymak üzere
kurulan Hılful Fudûl’ün (Erdemliler Birliği) bir üyesiydi. 20’li
yaşlardaydı… Ebu Cehil elinde bir üzüm salkımıyla karşısına dikildi.
“Söyle ya Muhammed bu benim nasibim mideğil mi!” dedi. Kötü niyeti
hissetti. Nasibin dese yere atıp ayağıyla üzümü çiğneyecek, nasibin
değil dese yiyecekti. “Yersen nasibindir, yemezsen nasibin değildir,
ey Ebu Cehil!” dedi.

İlk vahiy geldiğinde şaşkınlık içindeydi. Doğruca Hz. Hatice’ye koştu.
Hz. Hatice şu sözlerle teskin etti: “Allah seni hiçbir zaman yalnız
bırakmayacaktır. Çünkü sen doğrusun, emanete riayet edersin, akrabanı
gözetirsin, merhametlisin ve güzel ahlaklısın.” Ne kadar güzel bir
övgüydü bu. Bir insanı en iyi eşi tanıyabilirdi ve o eş ne kadar da
güzel anlatmıştı onu.

O Eşrefü’l-Enbiya idi. İnsanların en yücesiydi. Hayatını hem bir nebi
hem bir insan olarak yaşadı. Onun da hataları vardı, ama o hatalar
ilahî ikaza muhataptı. Bir gün Mekke eşrafıyla buluşmuştu. Onların
Müslüman olma ihtimalini çok önemsiyordu. Çünkü Mekke eşrafından
birilerinin İslamiyet’i seçmesi onun ferahlamasına neden olacak,
davasını kolaylaştıracaktı. Bu arada fakir ve âmâ bir sahabe olan
Abdullah ibn Ümmü Mektum çıkagelmişti. Mekke eşrafıyla uğraştığı bir
anda onun gelmesinden pek hoşlanmamış ve yüzünü ekşitmişti. Bunun
üzerine Abese suresi nazil olmuştu. Surenin adını aldığı Abese
kelimesi “yüzünü ekşitme” anlamına geliyordu. “Kendisine âmâ geldi
diye Peygamber yüzünü ekşitti” diye başlıyordu sure. Devamında da
âmânın Mekke eşrafından daha kıymetli olabileceğine işaret ediyordu.
Hatasını anlamıştı. Artık Abdullah ibn Ümmü Mektum’u her gördüğünde
ona iltifat edip ikramda bulunuyor ve “Ey kendisinden dolayı Rabbim’in
beni azarladığı zat, merhaba” diyerek yanına çağırıyordu.

Tebliğ vazifesine Kureyşlileri Safa tepesinin eteklerinde toplayarak
başladı. “Ey Kureyş! Şu dağların arkasında size karşı hazırlanan bir
ordu var desem bana inanır mısınız?” diye sordu. “Evet” dediler ve
eklediler: “Evet, çünkü senden hiçbir yalan söz işitmedik!” Taif’e
gitmişti tebliğ için. Orada kendisini taşladılar. Ama o rahmetle
karşılık verdi. “Onlar bilmiyorlar, Sen onları hidayete erdir, Ya
Rab!” diye dua etti. Hep Rabbinin rızasını aradı. Taif’ten sonra:
“…Ey merhametlilerin en merhametlisi Allah’ım. Sen bana karşı öfkeli
değilsen, çektiğim sıkıntı ve zorluklar benim için hiç önemli değil!”
diye dua etmişti.“

Onlardan biri, kız çocuğu ile müjdelendiği zaman, öfkelenerek yüzü
simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan
gizlenir. Şimdi onu yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün?
Yazıklar olsun. İzledikleri yol ne kadar da kötüdür.” (Nahl, 58-59.)
ayeti onun toplumuna inmişti. Ama onun en sevgilisi kızı Fatıma
idi.Hutbe irat ederken torunları mescide geldiler. İçeri girerken
birisi düştü ve ağlamaya başladı. Efendimiz hutbeye ara verip torununu
kucakladı ve sahabeye dönerek “Kıyamadım yavrucağa” buyurdu.

Hz. Aişe validemiz bir gün “Beni seviyor musun Ya Rasulallah!” diye
sordu. Efendimiz, “Kördüğüm gibi ya Aişe” buyurdu. Aişe validemiz
arada bir yoklardı Efendimizi “Kördüğüm nasıl gidiyor Ya Rasulallah?”
diye. Efendimiz de “İlk günkü gibi ya Aişe, ilk günkü gibi.” cevabını
verirdi. Veda Hutbesi’nde, “Kadınlar
Allah’ın size emanetidir.” buyurdu ve devam etti: “Sakın benden sonra
eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayın… Arap’ın
Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap’a üstünlüğü yoktur… Faizin her
çeşidi kaldırılmıştır… İlk kaldırdığım faiz amcam Abbas’ın
faizidir… Kan davaları tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan
davası amcazadem Rebia’nın kan davasıdır…”

Özüyle sözü birdi. İslam’ın nasıl yaşanılacağını 23 yıllık nübüvvet
hayatıyla sahabeye öğretti, Kur’anı Kerim’i somutlaştırdı. Yaşayan
Kur’an oldu… “Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?” diye
sordu. Sahabe-i kiram hep birden şöyle dediler: “Allah’ın elçiliğini
ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve
nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz!” Bunun üzerine şehadet
parmağını kaldırdı ve “Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya Rab! Şahit ol ya
Rab!” buyurdu. Rabbin şehadetiyle, rızasıyla hitam bulan bir hayat…

Rasulüllah’ın, Habibullah’ın hayatı. Vahye muhatap olan en sevgili
kulun hayatı… “İslam Peygamberi”nin hayatı… Bilmeye, hissetmeye,
tatbik etmeye en fazla muhtaç olduğumuz hayat… Âlemlere rahmet olan
bir hayat, tüm insanlığa model olan bir hayat…

Toplumumuzun peygamber sevgisi her türlü kıyasın ötesinde eşsiz bir
aşktır. Bizim bir sütçümüz var. Hafta sonları bize süt getirir. İsmi
de Muhammet. Yine bir hafta sonu geldi. Kapıyı açtım, sütü aldım.
“Muhammet Abi” dedim, “haftaya süt getirmeyin, biz umreye gideceğiz.”
Bir anda gözlerinden yaşlar süzüldü ve yutkunarak, “Efendimize selam
götürün.” dedi. Necip Fazıl rahmetlinin Büyükdoğu’da yayınladığı bir
yangın resmi vardı. Görüntü o ki, saatler süren bir yangın ve itfaiye
erleri biteviye çalışıyorlar. Bir itfaiye eri de bir kenarda namaz
kılıyor. Belli ki vakit daralmış. Necip Fazıl bu resmin altına şöyle
yazmıştı: “Objektif icat edildiğinden bu yana yakaladığı en müthiş
görüntü…” Muhammet abinin gözünden akıttığı damlalar da gözyaşının
akmaya başladığı günden bu yana akan en değerli damlalardı sanki…

Biz onu çok sevdik. Onu çok sevenler, naatlar, beyitler, dizeler
yazdılar hakkında… Ama şu anonim beyte kulak verin ne olur: “Basmasa
mübarek kademin ruy-i zemine Pak itmez idi kimseyi hâk ile
teyemmüm.”“Ey Rasül, senin o mübarek ayağın yeryüzü toprağına
değmeseydi, Hiç o toprakla yapılan teyemmüm abdest yerine geçer
miydi?”

Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed.

 

 

 

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )