Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.
Rıza, öncelikle Cenab-ı Hakk’ın takdir ettiğine karşı olmamaktır. Teslimiyet ve razı olmaktır. Bir kulluk vazîfesidir. Hakk’tan gelen ve hak olan her şeye rıza göstermektir.
Rıza, kazanın hükümlerine kalbin güzel bir surette bakması ve teslimidir. Her durum ve her işte Cenab-ı Hakk’a itimaddan, kulluk vazifelerini yerine getirmekten ibarettir.
Hakikatte, sır ve özü belli olmayan, akla aykırı ve nefse zahmetli görünen, İlahi kazanın hükmüne karşı kulun pozisyonu teslim ve rıza olarak meydana gelir. Çünkü o hükmün sonunda hayır mı, şer mi olduğu bilinemez. Ve onun öyle olması Allah katında kesinleşmiş ve takdir edilmiş şeyler arasındadır. Çünkü ayet-i kerimede; “Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır. Bezen da sevdiğiniz bir şey sizin için şer olur. Allah her şeyi bilir, siz bilmezsiniz” buyrulmaktadır.
Üstadımız Bediüzzaman Mesnevi-î Nuriyede şunu ifade ediyor :
Ey daire-i esbabdan zuhur eden işleri, hâdiseleri esbaba isnad eden gafil, cahil! Mal sahibi zannettiğin esbab, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören kudret-i ezeliyedir.
Nasıl ki sıcağın ve soğuğun ve herbir şeyin derecesi varsa imanında derecesi vardır. Ustad Bediüzzaman iman iki çeşittir; biri tahkiki iman diğeri taklidi iman demekte ve bunlarında kendi içinde derecesi var. Eğer bizler tahkiki iman ile hayatımızı imanlaştırmaz isek bir çok sözümüzde küfrü hafi bulunması ihtimaldir. Fıkıhda bir kişinin şirke girmiş sayılabilmesi için bunu bilerek ve kasden yapması gerektiği ifade edilmekte. Ancak şuda ihtimaldir ki bilmeyerek yapılan işlerin bir çoğu yapıla yapıla meleke kazanmaktadır. Gizli şirkleri ihtiva eden sözleri söylemek ve işlemek zamanla bize bunu meleke kazandırması mümkündür. Mesela kişi rızkı verenin Allah olduğunu bilir ancak ben olmasaydım aç kalırdın gibi tehlikeli cümleler kullanabilmekte. Veyahut kar yağıyor, yağmur yağıyor ifadeleri basit masum ifadeler olsalar bile kendi kendine oluyor felsefesini ihtiva ettiğinden hatta öyle bir ifade ki dil bilgisi kurallarına dahi uymamakta. Bunun gibi çok ifadeler ve misaller vermek mümkün.
Ustad Bediüzzaman r.a. mektubat eserinde: Velayet yollarının ve tarikat şubelerinin en mühim esası ihlastır. Çünkü ihlas ile hafi şirklerden halas olur demekte.
Dert belli deva nedir?
Dertimiz imanımız imanımız tutuşmuş yanıyor. Hergün vicdan azabı ile azablanan bu gönüllerimizin devası Kur’an ve Kur’ani hakikatler ile imanı kavileştiren risale-i nurlardır..
DÜŞÜNÜYORUM DA !!!!!
İlim yuvalarında eskiden öylesine bir ihlas vardı ki.. insanlar sırf Allah rızası için gelir, bir şeyler öğrenirler, ders okurlar; makam, paye, mansıb, diploma, kariyer nedir bilmezlerdi. Onlara “diploma” deseniz; “Ötede Allah diploma mı soracakmış?” derlerdi. Sonraki dönemlerde ihlas öldü.
İnsanlar diploma ve dünyalık uğruna okumaya-çalışmaya başladılar. Diplomayı küçümsediğim, onun önemini inkar ettiğim düşünülmesin. Benim söylediğim, Allah rızasının önüne başka şeylerin geçtiği hakikatıdır. ( Kİ İTİRAF EDİYORUM Kİ ŞAHSIM DAHİ AKADEMİK KARİYER VE EĞİTİMLER İÇİN YILLARIMI GÖZ KIRPMADAN FEDA ETTİM NE YAZIK Kİ )
Yoksa diploma da, kariyer de, meslekî başarılar da hep Allah rızasını kazanmak uğruna kullanılmalıdır. Her işin başı Allah rızasıdır, onun dışındaki her şey tali ve ona tabi olmalıdır.( ahh şu nefis !)
Aslında ferdin başında bir kayyım olmalı ve başını döndürecek-bakışını bulandıracak dünyalık bir şeye nail olduğunda o onu yıkmalı. Aynı küçük çocukların özene bezene yaptıkları şeyleri büyükçe bir çocuğun gelip bozması, dağıtması gibi. Evet, bir kayyım bizim nazarlarımızı dünyaya celbeden şeyleri yerle bir etmeli, ta ki her şey halisane Allah için olsun.
Zaten Allah sevdiği kimselere dünyayı nasip etmez. Ellerini her uzattıklarında dünya onlardan kaçar. Allah çeşitli vesileler ile onları dünyaya küstürür. Rabbim bizleride dünyaya ve zevklerine küstürsün inşaallah.
İçinde yaşadığımız bu dünya hayatı insanı çok oyalıyor ve hırpalıyor. Üstelik bu dünyanın cazibesi de çok fazla. Buna karşı dayanmak ve karşı koymak kolay olmuyor, olamıyor. Özellikle genç nesli avucunun içerisinde tutmayı ve istediği gibi onlar üzerinde oymamayı hedefleyen fesat şebekelerine karşı ancak kuvvetli bir inanç, sağlam bir irade, sistem üzerine dayalı bir eğitim ve sabır ve tahammüle dayanan bir kesin duruşla mukabele edilip karşılık verilebilir.
SEN YARDIM ET İLAHİ…..
Yazar : Risale Forum
Yazar : Risale Forum