Nurdan Haber

ARACILARA NE LÜZUM VAR?

ARACILARA NE LÜZUM VAR?
24 Ekim 2017 - 11:18

“Allah bize şah damarımızdan daha yakın değil mi? Öyle ise âlime, veliye ne lüzum var? Aracıları aradan çıkaralım” sözünü çok duymuşsunuzdur.

 Bu iddiayı ortaya atanlar; “Bizi Kur’an bağlar” deyip sünnetleri yok sayanlar, şefaati ve rüyetullahı kabul etmeyenlerdir.

Hiç şüphe yok ki, kudreti sonsuz, ilmi nihayetsiz ve iradesi mutlak olan Cenab-ı Hak yarattığı her mahlûkuna şah damarından daha yakındır. Ancak Yüce Allah bu hikmet dünyasında eşyanın vücuda gelmesini bir takım sebeplere bağlamıştır. Bütün sebepler birer perdedir; o adi ve basit sebeplerden meydana gelen eşya ise harikadır. Bu kadar harika, sanatlı ve hikmetli eserler elbette ki; “şuursuz sebeplerin, kör tesadüfün ve sağır tabiatın” işi olamaz. Sebepleri de onlardan meydana gelen mükemmel neticeleri de yaratan Allah’tır.

“Allah her şeye kadir değil mi? Öyle ise ağaca ne lüzum var, meyveyi Allah’tan isteyelim” diyebilir miyiz? Toprak, hava, su ve güneş eşyanın vücuda gelmesinde birer sebeptirler. Birinin olmaması durumunda istenen maksat hâsıl olmaz. Ama o harika neticeler sebeplere verilemez. Meyve güneşin işi olsa idi karpuzun dışı yeşil, içi kırmızı olur muydu?

 Küçük bir ceviz için koca bir ağacı vesile eden Allah, on kilo karpuz için ince bir teli sebep kılmıştır. İkramları sonsuz olan Yüce Allah ağaçları  birer meyve fabrikası yapmıştır.

 Halık-ı Zülcelâl Hazretleri, ağacı meyveye, arıyı bala, koyunu süte, tavuğu yumurtaya, anne ve babayı da çocuğa vesile kılmıştır. Hz. Âdem’i ana- babasız, Hz. İsa’yı da babasız yaratan sonsuz kudret sahibi Allah, isteseydi ağacı da aradan kaldırır, meyveleri gökten yağdırırdı. Ama bunlarda nice derin sırlar, bilmediğimiz nice hikmetler vardır; asıl maksat ise esma-i ilahiyenin tecellileridir. Ağacın bütün planını çekirdeğe yerleştirmek ayrı bir sanat, çekirdeği açıp ondan ağaç, dal, budak, yaprak, çiçek ve meyve yaratmak ayrı sanattır. Burada hikmet hâkim olduğundan nimetler sebepler vasıtasıyla bize ulaşıyor. Ekmeden biçmek, çalışmadan yemek, ağaç dikmeden meyve elde etmek mümkün değildir. 

Aynı şekilde doktorlar da birer vesiledir, şifayı veren Allah’tır. Zira her hayır Allah’tandır.

Hastalıklar da kazalar da birer sebeptir. Azrail vesile, tasarruf sahibi ise Cenab-ı Hak’tır. “Esbab bir perdedir, iş gören kudret-i Samedaniyedir.” Ölüm meleği, ruhları Allah’ın verdiği kuvvetle ve O’nun emriyle alır.

   Her dersin ayrı kitabı, ayrı öğretmeni var. Kitaplar ve öğretmenler eğitim ve öğretim için birer vesiledir, aracıdır. Birileri: “Bu kadar okula, öğretmene ne gerek var? Kitapları öğrencilere dağıtalım, herkes kendi kendine eğitim görsün” dese ne kadar gülünç bir duruma düşeceği muhakkaktır. 

Bütün ibadetler Cenab-ı Hakk’a yaklaşmaya, O’nun rızasına ermeye vesile olduğu gibi, her türlü günahlar ve isyanlar da O’ndan uzaklaşmaya vesiledir. “Ey iman edenler, Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın.” (Maide Suresi 5/35) ayeti de bu hakikati ifade etmektedir.

“Bir şeye sebep olan onu yapmış gibidir” kaidesince, bir insanın namaz kılmasına vesile olan, onun sevabına hissedar olacağı gibi, kişiyi kötü bir işe alıştıran, şerre sebep olan da onun günahlarına ortaktır. Hayra vesile olana ecirler olduğu gibi, her türlü kötülüğe kapı açanlara da büyük bir vebal vardır.

 Aynı şekilde Allah Resulüne (sav.) Kur’an ayetlerini getiren Hz. Cebrail de bir vesile idi. Habib-i Kibriya Efendimiz (sav.) bizim hidayetimize vesiledir, ama hidayet Allah’ın elindedir. “Doğrusu sen, sevdiğini doğru yola (hidayete) erdiremezsin; fakat Allah dilediğini doğru yola iletir ve doğru yola erecekleri O daha iyi bilir.” (Kasas Suresi 28/56) ayeti de bu hakikati ifade etmektedir.

Resuller ve nebiler, insanlara Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını bildirmek, onlara hakkı ve hakikati anlatmak üzere gönderilmiş seçkin kullar ve ilahi elçilerdir.

Bediüzzaman Hazretleri Lem’âlar adlı eserinde nübüvvetin ehemmiyetini şöyle ifade etmektedir:  “Bil ki: Nev’-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemalâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i Hak, saadetin fihristesidir. İman, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir. Madem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir feyiz, zahir bir hak, faik bir kemal görünüyor. Bilbedahe hak ve hakikat, nübüvvet içindedir ve Nebiler elindedir.”

  Üstad Necip Fazıl bir gün vapurla Karaköy’e geçerken, yanına biri yaklaşır: “Üstad! Peygamberlere ne diye gerek duyuldu? Biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik” diye sormuş.

 Üstad okuduğu kitaptan başını kaldırmadan: “Ne diye vapura bindin ki, yüzerek geçsene karşıya” cevabını vermiş.

 Bir insan ne kadar zeki ve ince anlayışlı olursa olsun mahluk olan aklı ile hak ve hakikati bulamaz. Birçok ulvi hakikat, ancak resuller ve nebiler vesilesiyle bilinir.    

 Aynı şekilde insanları irşat eden, hidayetlerine vesile olan, onları her türlü sapık yollardan muhafaza edip saadete erdiren, istikamet dairesinde hayat sürmelerini sağlayan mürşitler, mücedditler ve âlimler de birer vesiledirler, aracıdırlar.  Dünyevi işlerin yürütülmesi için her konuda farklı ustalara ihtiyaç olduğu gibi, istikamet dairesinde yaşamak ve manen terakki etmek için de Habib-i Edip Efendimizin (sav.) varisleri olan âlimlere ve manevi tabiplere o derece ihtiyaç vardır.   

Selçuklu ve Osmanlı devletinin temeli, Mevlana, Yunus Emre, Ahmet Yesevi, Şeyh Edebali, Dursun Fakih, Hızır Çelebi, Molla Gürani, Akşemseddin, Kemal Paşazade ve Zenbilli Ali Efendi gibi nice âlimlerin, mürşitlerin ve manevi sultanların rehberliğinde bina edilmiş ve intizamlı bir şekilde yürütülmüştür.

Samiha Ayverdi “Türk Tarihi’nde Osmanlı Asırları” adlı eserinde şöyle der: “Tarihin tayin ettiği zaman içinde vazifelenmesini istediği bu faziletli soy, mazi mirasının çekirdek hâlindeki kuvvetlerini orijinal bir terkip olarak cihanın karşısına çıkarmak için her şeyden evvel tahtının bir yanına Dursun Fakih gibi bir şeriat temsilcisini, diğer tarafına da Şeyh Edebâli gibi bir mürebbî ve mürşidi almış ve bu iki müşavir kuvvet ortasında fütuhat göklerine kanat açmaya başlamıştır.”

Hiç şüphe yok ki; Osman Gazi’yi Osman Gazi yapan; Şeyh Edebali, Şeyh Mahmud, Ahî Şemsüddin, Dursun Fakih, Kasım Karahisari, Şeyh Muhlis Karamani ve Elvan Çelebi gibi ilim ve irfan sahibi gönül sultanları idi.

Fatih Sultan Mehmed’i Fatih yapan; Molla Gürani ve Molla Hüsrev gibi büyük âlimler ve Akşemseddin gibi maneviyat sultanları idi.

Yavuz Sultan Selim’i Yavuz yapan; Molla Cemali gibi âlimler, Kemal Paşazade gibi Şeyhülislamlar ve Hasan Can gibi manevi sultanlar idi. Bunları inkâr etmek, güneşi inkâr etmek demektir. Güneş balçıkla sıvanmaz, göz yummakla kaybolmaz. Gözünü kapayan kendine gece yapar.

 Her Müslüman istikamet çizgisinde hayat sürmeli, Kur’an’ın ulvi hakikatlerini kendine rehber etmeli, sünnetleri ölçü almalı, fiil ve davranışlarıyla İslam dinine perde değil, ayna olmalıdır. 

Bazı şuursuz Müslümanların hatasını en mükemmel din olan İslamiyet’e mal etmek insafla ve vicdanla bağdaşmaz. Hata o mükemmel dinin değil, o dine layık hareket etmeyen, emirlerine göre yaşamayan, onun ulvi hakikatlerini hayatlarına tatbik etmeyen gafil Müslümanlarındır. 

Aynı şekilde, İslam dininin dalları hükmünde olan tarikat ve cemaatlere mensup olan kişilerin hatalarını tarikat ve cemaatlere bağlamak, bütününü suçlu ilan etmek, potansiyel suçlu gibi göstermek insafsızlıktır. Yusuf Kaplan’ın dediği gibi; “Tarikat ve cemaatler ehlisünnetin omurgasıdır.”

Trafik kurallarına riayet etmeme, aşırı hız, dikkatsizlik ve dalgınlık gibi sebeplerden dolayı günde yüzlerce kaza vuku bulmakta, onlarca can gitmekte, nice insan sakat kalmaktadır. Bu kadar trafik kazası oluyor diye ne trafik kuralları kaldırılır ne de sürücüler trafikten men edilir. Trafik kurallarına uymayan sürücülere ceza verilir.

Yüksel UCA

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )