On Üçüncü Şuâ
Üstadın talebelerine gönderdiği gayet kıymettar, nurlu mektuplardır. Risale-i Nur’un parlak mücahedatını bu samimi mektuplar gayet parlak gösteriyorlar.
Aziz kardeşlerim!
Ben, bu sabah tesbihatta Hâfız Tevfik’e acıdım. Bu iki defadır zahmet çekiyor, tahattur ettim. Birden hatıra geldi: Onu tebrik et! O, kendini faydasız bir ihtiyat ile Risale-i Nur’daki çok ehemmiyetli makamından ve büyük hissesinden bir derece çekmek isterdi. Fakat hizmetinin kudsiyeti ve azameti, onu yine o büyük hisseye ve pek büyük sevaba muvaffak eyledi. Az bir sıkıntı ve geçici bir küçük zahmet ile böyle bir şeref-i manevîden geri kalmamak gerektir.
Evet kardeşlerim! Madem her şey gidiyor ve gittikten sonra eğer lezzet ve keyif ise boşu boşuna gider, bir hasret kalır; eğer sıkıntı ve zahmet ise hem dünyevî ve uhrevî hem böyle bir kudsî hizmet noktasında öyle bir lezzetli faydalar var ki o zahmeti hiçe indirir. İçinizde biri müstesna, en ihtiyarı ve en ziyade başına sıkıntılar toplanan benim. Sizi temin ederim; tam bir sabır ve şükür ve tahammül ile halimden memnunum.
Musibete şükür ise musibetteki sevap ve uhrevî ve dünyevî faydaları içindir.
***
Aziz kardeşlerim!
“Meyve”nin meselelerinin tekmil edilmesine meydan vermeyen manilerin zevali ile inşâallah yine başlanacak ki birisi, soğuk; birisi, masonların onun kuvvetinden dehşet almalarıdır. Ben bu musibette, kader-i İlahî cihetini düşünüyorum. Zahmetim rahmete inkılab eder. Evet, Risale-i Kader’de beyan edildiği gibi her hâdisede iki sebep var:
Biri zahirîdir ki insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulmederler.
Biri de hakikidir ki kader-i İlahî ona göre hükmeder, o aynı hâdisede beşer zulmünün altında adalet eder. Mesela bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayetine binaen, kader dahi hapsine hüküm verir, aynı zulm-ü beşer içinde adalet eder.
İşte bu meselemizde elmaslar, şişelerden; sıddık fedakârlar, mütereddid sebatsızlardan; ve hâlis muhlisler, benlik ve menfaatini bırakmayanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:
Birisi: Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli bir tesanüd ve ihlasla fevkalâde hizmet-i diniyedir, zulm-ü beşer buna baktı.
İkincisi: Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlas ve tam tesanüd ile tam liyakat göstermediğimizden, kader dahi buna baktı.
Şimdi kader-i İlahî, ayn-ı adalet içinde hakkımızda ayn-ı merhamettir ki birbirine müştak kardeşleri bir meclise getirdi, zahmetleri ibadete ve zayiatları sadakaya çevirdi. Ve yazdıkları risaleleri her taraftan nazar-ı dikkati celbetmek ve dünyanın mal ve evladı ve istirahati pek muvakkat ve geçici ve herhalde bir gün onları bırakıp toprağa girecek olmasından, onların yüzünden âhiretini zedelememek ve sabır ve tahammüle alışmak ve istikbaldeki ehl-i imana kahramanane bir numune-i imtisal, belki imamları olmak gibi çok cihetle ayn-ı merhamettir.
Fakat yalnız bir cihet var ki beni düşündürüyor. Nasıl bir parmak yaralansa göz, akıl, kalp ehemmiyetli vazifelerini bırakıp onunla meşgul oluyorlar. Öyle de bu derece zarurete giren sıkıntılı hayatımız, yarasıyla kalp ve ruhumuzu kendiyle meşgul eder. Hattâ dünyayı unutmak lâzım olduğu bir zamanımda, o hal beni masonların meclisine getirdi, onları tokatlamakla meşgul eyledi. Cenab-ı Hak bu gaflet halini de bir mücahede-i fikriye nevinden kabul etmek ihtimaliyle teselli buldum.
Risale-i Nur’un kıymettar muallimi Hâfız Mehmed’in kardeşi Ali Gül’ün selâmını aldım. Ben hem ona hem bütün hemşehrilerine ve Sava’nın bütün ahya ve emvatına binler selâm ve dua ederim.
***
Kaynak: Hizmet Vakfı