Nurdan Haber

Ehl-i zındıkanın üstadı şeytandır!

Ehl-i zındıkanın üstadı şeytandır!
25 Ağustos 2015 - 4:07

Altıncı Mes’ele

     Sâlisen: Şeytanla münazara namındaki Birinci Mebhas’taki şeytanın mesleğine ait bazı tabirat çok galiz düşmüş. “Hâşâ, hâşâ!” kelimesiyle ve farz-ı muhal suretindeki kayıdlarla ta’dil edildiği halde, yine beni titretiyor. Sonra size gönderilen parçada bazı ufak ta’dilât vardı, nüshanızı onunla tashih edebildiniz mi? Fikrinizi tevkil ediyorum; o tabirattan lüzumsuz gördüklerinizi tayyedebilirsiniz.

    Aziz kardeşim, o mebhas çok mühimdir. Çünki ehl-i zındıkanın üstadı, şeytandır. Şeytan ilzam edilmezse, onun mukallidleri kanmazlar. Kur’an-ı Hakîm, kâfirlerin galiz tabirlerini reddetmek için zikrettiğinden bana bir cesaret verildi ki; bu şeytanî olan mesleğin bütün bütün çürüklüğünü göstermek için, -farz-ı muhal suretinde- hizb-üş şeytanın efradı, mesleklerinin iktizasıyla kabul etmeye mecbur oldukları ve ister istemez manen meslek diliyle diyecekleri ahmakane tabiratlarını titreyerek istimal ettim. Fakat o istimal ile onları kuyu dibine sıkıştırıp, meydanı baştan başa Kur’an hesabına zabtettik, onların foyalarını meydana çıkardık.

    Şu muzafferiyete, şu temsil içinde bak. Meselâ: Semavata başı temas etmiş pek yüksek bir minare ve o minarenin altında Küre-i Arz’ın merkezine kadar bir kuyu kazılmış farzediyoruz. İşte ezanı umum memlekette umum ahaliye işitilen bir zât, minare başından tâ kuyu dibine kadar hangi mevkide bulunduğunu isbat etmek için iki fırka münakaşa ediyorlar. Birinci fırka der ki: “Minare başındadır, kâinata ezan okuyor. Çünki ezanını işitiyoruz; hayatdardır, ulvîdir. Çendan herkes onu o yüksek yerde görmüyor; fakat herkes derecesine göre onu, çıktığı ve indiği vakit bir makamda, bir basamakta görür ve onunla bilir ki: O, yukarı çıkar ve nerede görünürse görünsün o, yüksek makam sahibidir.” Diğer şeytanî ve ahmak güruh ise der: “Yok, makamı minare başı değil; nerede görünürse görünsün, makamı kuyu dibidir.” Halbuki hiç kimse, ne onu kuyu dibinde görmüş ve ne de görebilir. Faraza eğer taş gibi sakil, ihtiyarsız olsaydı, elbette kuyu dibinde bulunacaktı, birisi görecekti.

    Şimdi bu iki muarız fırkanın muharebe meydanı, o minare başından tâ kuyu dibine kadar uzun bir mesafedir. Hizbullah denilen ehl-i nur cemaati, yüksek nazarlı olanlara o müezzin zâtı minare başında gösteriyorlar. Ve nazarları o dereceye çıkmayanlara ve kasır-ün nazar olanlara, derecelerine göre birer basamakta o müezzin-i a’zamı gösteriyorlar. Küçük bir emare, onlara kâfi gelir ve isbat eder ki: O zât, taş gibi camid bir cisim değil, belki istediği vakit yukarı çıkar, görünür, ezan okur bir insan-ı kâmildir. Diğer hizb-üş şeytan denilen güruh ise, derler: “Ya minare başında herkese gösteriniz veyahud makamı kuyu dibidir.” diye ahmakane hükmederler. Ahmaklıklarından bilmiyorlar ki: Minare başında herkese gösterilmemesi, herkesin nazarı oraya çıkmamasından ileri geliyor. Hem mugalata suretinde, minare başı hariç olarak bütün mesafeyi zabtetmek istiyorlar.

    İşte o iki cemaatin münakaşasını halletmek için biri çıkar, o hizb-üş şeytana der ki: Ey menhus güruh! Eğer o müezzin-i a’zamın makamı kuyu dibi olsa; taş gibi camid, hayatsız, kuvvetsiz olmak lâzım gelir. Ve kuyu basamaklarında ve minarenin derecelerinde görünen o olmamak lâzım gelir. Madem öyle görüyorsunuz; elbette o, kuvvetsiz, hakikatsız, camid olmayacak. Minare başı onun makamı olacak. Öyle ise, ya siz onu kuyu dibinde göstereceksiniz -ki hiçbir cihette bunu gösteremezsiniz ve hiçbir kimseye orada bulunmasını dinletemezsiniz- veyahut susunuz! Meydan-ı müdafaanız kuyu dibidir. Sair meydan ve uzun mesafe ise, şu mübarek cemaatin meydanıdır; kuyu dibinden başka, o zâtı nerede gösterseler, davayı kazanırlar.

    İşte şu temsil gibi münazara-i şeytanî mebhası, arştan ferşe kadar olan uzun mesafeyi hizb-üş şeytanın elinden alıyor ve hizb-üş şeytanı mecbur ediyor, sıkıştırıyor. En gayr-ı makul, en muhal, en menfur mevkii onlara bırakıyor. En dar ve kimse giremiyecek bir deliğe onları sokuyor, bütün mesafeyi Kur’an namına zabtediyor.

    Eğer onlara denilse: “Kur’an nasıldır?” Derler: “Güzel ve ahlâk dersini veren bir insan kitabıdır.” O vakit onlara denilir: Öyle ise Allah’ın kelâmıdır ve böyle kabul etmeye mecbursunuz. Çünki siz mesleğinizce, “Güzel” diyemiyeceksiniz!
    Hem eğer onlara denilse: “Peygamber’i nasıl bilirsiniz?” Derler: “Güzel ahlâklı, çok akıllı bir adam.” O vakit onlara denilecek: “Öyle ise imana geliniz. Çünki güzel ahlâklı, akıllı olsa, alâküllihal Resulullahtır. Çünki sizin bu “güzel” sözünüz, hududunuz dâhilinde değil; mesleğinizce böyle diyemezsiniz.” Ve hâkeza… Temsildeki sair işaretlere, hakikatın sair cihetleri tatbik edilebilir.

    İşte bu sırra binaen o şeytan ile münazara edilen Birinci Mebhas, ehl-i imanın imanını muhafaza etmek için mu’cizat-ı Ahmediyeyi bilmeğe ve kat’î bürhanlarını öğrenmeğe muhtaç etmiyor. Edna bir emare, küçük bir delil, onların imanlarını kurtarıyor. Kuyu dibindeki esfel-i safilînde olmadığına, herbir hâl-i Ahmediye (A.S.M.), herbir haslet-i Muhammediye (A.S.M.), herbir tavr-ı Nebevî (A.S.M.) birer mu’cize hükmüne geçer, a’lâ-yı illiyyînde bir makamı bulunduğunu isbat eder.
Mektubat ( 336 – 338 )
 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )