Nurdan Haber

Hacı Hıfzı Efendinin Tevekkül ve Teslimiyeti

Hacı Hıfzı Efendinin Tevekkül ve Teslimiyeti
22 Ocak 2018 - 16:02

WhatsApp’ı karıştırıyordum, bir zat bir hatıra yazmış. Onu okurken, rahmetli kayın pederimin manevi ağabeyi Hacı Hıfzı Efendi aklıma geldi.

Hacı Hıfzı Efendi, 1988 yılında ben Hac’dan dönünce Kütahya’dan trenle beni ziyarete geldi. Tevafuka bakın ki o zat o tarihte 88 yaşında idi Hacı Hıfzı Efendi bana iki hatıra anlattı. Onları size nakledeceğim.

Birincisi:

O zat vefat edinceye kadar hayır ve hasenat işlerine koşan birisi olup kendisi manifaturacılıkla iştigal edermiş.

Kütahya’lı olup manifatura alımını Bursa’dan yaparlarmış.

Bir gün mal almak için Bursa’ya gitmiş. Alışverişini yapmış üç Balya mal hazırladıktan sonra Kütahya’ya getirmek üzere beklerken bir de ne görsün balyalar alışveriş yaptığı dükkânın önünden kaybolmuş.

Bunun üzerine kendisi tasını tabağını topluyor Kütahya’ya dönüyor.

Ertesi gün dükkâna gidiyor.  Komşuları ona diyorlar ki “Hacı Hıfzı Efendi sen mal almaya gitmiştin. Ama boş döndün, hayrola mallar nerede?”

Hacı Hıfzı Efendi: “Arkadaşlarım malları aldım balyaladım. Getirecektim ki kayboldu. Demek ki birileri ihtiyaç sahibiymiş ki almışlar.

Bu mallara da haram karışmış ki bana nasip olmadı. Helal olursa o mallar gelip beni bulur.”

Tevekkül ve teslimiyet için bu kadarına ancak Hacı Hıfzı Efendi’de rastlanır.

Üç gün sonra Hacı Hıfzı Efendi’nin üç dükkân ötesine üç balya manifatura mal gelmiş. Komşuları hemen Hacı Hıfzı efendiye koşmuşlar, demişler ki; “Birileri üç balya mal getirmiş satıyor. Bu mallar senin olmasın bir gelip bakar mısın?”

Hacı Hıfzı Efendi bakıyor ki balyalar kendi balyalarıdır. “Evet,” cevabı verir. “Bu balyalar benim balyalarım.” Konuyu polise haber veriyorlar. Polis geliyor suçluları suçüstü yakalıyor.  Hacı Hıfzı Efendi’ye kayıp mallarını teslim ediyor, karakolda ifade alınırken; Hacı Hıfzı Efendi mallarını çalanlardan davacı olmadığını söylüyor.

Hatta gerekirse onların buraya kadar nakliye masrafları neymiş onu da vereyim taşınma zahmeti de artık onların olsun diyor.  Nakliye masraflarını veriyor, adamlardan davacı olmuyor. Böylece mallarına kavuşuyor, herhalde tevekkülün bu kadarı imanın derecesine bağlıdır.

İkincisi:

Hacı Hıfzı Efendi, Benim Risale-i Nur cemaatinden olduğumu öğrenince memnuniyetini ifade ederek Bediüzzaman hazretleri ile ilgili cay-ı dikkat bir hatıra daha anlatıyor. Onu arz edeyim:

Mevsimlerden kış ve o Bediüzzaman Said Nursi’nin namını duymuştur.

Bunun üzerine Kütahya’dan ziyaretine gitmeye karar veriyor.

Ziyarete gidince de -çam sakızı çoban armağanı kabilinden- beraberinde bir bakraç yoğurt götürüyor. Üstat Hazretleri o zaman Emirdağ’da ikamet etmektedir. O zamanlar Kütahya’dan Emirdağ’ına kış mevsiminde seyahat etmekte öyle kolay bir mesele değildir; fakat Hacı Hıfzı Efendi için bu söz konusu değildir.

Hacı Hıfzı Efendi Hazret-i Üstadı ziyaret için hazırlanıp, konuyu arkadaşlarını açınca; arkadaşları ona diyorlar ki:

“Sen ne yapıyorsun? Kendine yazık edersin, onu kimseyle görüştürmüyorlar, seni tutar içeri atarlar. Diğer taraftan sen randevu almadın. Hoca Efendi belki de seni kabul etmeyecek. O kadar yolu gitmek de kış mevsiminde oldukça zordur. Nasıl gidip geleceksin?” Hacı Hıfzı Efendi onlara cevaben:

“Ben Allah rızası için bu Zat’ı ziyaret etmeye karar verdim. Ben yolda zorluklarla karşılaşırım, yahut ta beni kabul etmez, o Allah’ın cc bileceği iştir. Ben niyetimden geri dönmeyeceğim.” der ve yola çıkar.

Fakat şartlar hiç de söylenildiği gibi çıkmaz. Hacı Hıfzı Efendi yoğurt bakracını eline alır ve yola inip araba bekler. Bir kamyoncunun “Eskişehir’e Eskişehir’e” diye bağırdığını duyar.

Hemen kamyoncuya; “yanına beni alır mısın?” der. Kamyoncu memnuniyetle alır ve Eskişehir’e kadar gelirler.

İşe bakın ki daha kamyondan iner inmez orada beklemekte olan başka bir kamyonun hareket etmek üzere olduğunu görür ve “nereye gidiyorsun?” diye sorar.

Kamyoncu der ki, “Afyon’a gidiyorum.” “O halde beni de Emirdağ’ına kadar alabilir misin?” der.

Kamyoncu der ki; “tabi, ben de yanıma arkadaş arıyordum, buyurun alabilirim” diyor.

Hiç zahmet çekmeden Emirdağ’ına kadar yol alıyor.

Emirdağ’ına gelince bir kahvehaneye gidiyor. Hem biraz ısınırım, hem de Hazreti sorarım diyor.

Onlara; “Ben Kütahya’dan geldim. Hoca Efendi’yi ziyaret edeceğim. Bu hususta bana nasıl yardımcı olursunuz?”

Kahvedekiler diyor ki: “Senin daha önceden randevun var mıydı?”

O da “yoktur” diyor. “O halde buraya kadar boşuna yoruldun” diyorlar. “Seni kabul etmesi mümkün değil, kaldı ki onunla görüşenleri hemen tutuklayıp içeri atıyorlar.”

O da der ki; “Arkadaşlar ben çok uzak yerlerden geldim. Siz onun yerini bana gösterin, gerisine karışmayın.”

Bu konuşma sürerken kahveye birisi geliyor ve topluma soruyor: “Burada Hacı Hıfzı Efendi kim?”

Hacı Hıfzı Efendi şaşırıyor ve diyor ki: “Benim Hacı Hıfzı olduğumu sen nereden biliyorsun?”

Söyleyen kişi diyor ki: “Onu Üstadımıza sorarsın. Beni Üstadım gönderdi, seni kendilerine götüreceğim.”

Hacı Hıfzı Efendi diyor ki; “o anda bütün vücudundaki kıllar elbisemden dışarı çıktı.”

Üstad’ın ikamet ettiği eve kadar gittik ama uçuyor muydum, yoksa ayaklarımın üzerinde mi gidiyordum? Farkında değildim. Çok heyecanlanmıştım eve geldiğimizde beni getirenler aşağıda kaldılar. O bakraç yoğurdu da merdivenin altına koydum. Ben merdivenleri çıktım. Hazret, ziyaret etmek üzere kapısını açacaktım ki kendileri kapıyı açtılar. Beni kapıda karşıladılar ben çok aşırı heyecanlanmıştım. Ne konuştuğumu bilmiyorum, ama eline kapandım. Bana kolunu öptürdü.

Dedi ki “kardeşim; oradan buraya kadar niye yoruldun. Benimle görüşmek için, bir risale okusaydın benimle görüşmüş olurdun. Bu kadar zahmet çekmeye ne gerek vardı.”

Ben utancımdan ve mahcubiyetimden hiçbir şey konuşamıyordum. Sadece kendilerini dinlemekle meşguldüm.

Sonra dediler ki “kardeşim; oradan buraya kadar zahmet ettin yoğurt getirdin.”

Bu konuşmanın üzerine ben bir daha kendimden geçtim. Çünkü yoğurttan haberi yoktu, görmemişti. Ben onu aşağıya koydum. Benden başka yanına çıkan da olmadı. Devam ediyorlardı:

“Ben mukabelesiz hediye kabul etmem,  al bunun parasını, onu da talebelerim yesinler” dedi.

Her ne kadar “efendim aman” dedimse de onun konuşması karşısında itiraz etmek ne mümkündü. Mahcubiyet içerisinde değerinden fazlası ile parayı aldım. “Şimdi gidebilirsin” dedi. Ben geri geri huzurdan ayrıldım. Ama ben ayrı bir Hacı Hıfzı olmuştum. Çıktım ve hemen geriye dönüşe karar verdim. O vakitlerde Emirdağ’dan Kütahya’ya dönmek mümkün değildi, ama hiç anlatmaya gerek var mı? Aynı suhuletle araçlar emrimize verildi. Geç vakitlerde ben Kütahya’ya dönmüş oldum.

Evet, böylece onlara Allah rahmet eylesin, ruhları içinde bir Fatih’a okuyalım.

Cahit Kurbanoğlu

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )