On Dördüncü Şuâ (38. Bölüm)
Bedîüzzaman’ın akıllara hayret veren bir seciyesi
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Evvela: Sizi teselliye muhtaç bilmiyorum. Birbirinizin kuvve-i maneviyenizi takviye edersiniz, o kâfidir. Karşımdaki levha dahi bana kâfi geliyor. Bu son hücumda, tam haksız ve kanunsuz, yalnız evhamdan ve zafiyetten gelen bir korkutmak olduğu anlaşıldı ve ahalinin ve zabıtanın vaziyeti, o manasız hücuma bir itiraz hükmünde idi.
Sâniyen: Benim müdafaatım yeni isnadata dahi kâfi gelir mi? Hem Zübeyr ve avukatlar çalışıyorlar mı? Telaşları yok mu? Hiç merak etmesinler. Bize medar-ı mes’uliyet ettiği maddelere göre, bütün uhuvvet-i imaniyeyi taşıyanları, hattâ bütün imamların cemaatlerini ve bütün üstad ve muallimlerin talebelerini dahi mes’ul etmek lâzım gelir. Demek, muhalifleri çok kuvvet bulmuşlar ki bütün bu telaşlı ve imkânatı vukuat yerinde istimal ederek acib evhamla bize hücum ettiler.
Sâlisen: Benim kendi kanaatim, tâ bahara kadar hapiste kalmak gerektir. Zaten kışta her şey tevakkuf eder. İnşâallah inayet-i İlahiye yine imdadımıza yetişir.
Said Nursî
***
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
(Hüsrev’in bir mektubudur)
Sevgili üstadımız efendimiz!
Garazkâr raporlarıyla hakkımızda Afyon Adliyesini pek büyük bir dikkate sevk eden ve sekiz aydan beri şiddetli bir tazyik altında siz sevgili üstadımızı yaşatan, biz talebelerinizle birlikte Afyon hapsinde temadi-i mevkufiyetimize sebep olan ve Nur’un kabil-i inkâr olmayan mu’ciz-nüma hakikatlerini hasûdane nazarla mütalaa eden ehl-i vukuf ulemasına, siz sevgili üstadımız hem Risale-i Nur yirmi beş seneden beri sükût etmiş iken, o muhterem allâmelerin ehl-i imanı, hususan hamele-i Kur’an’ı müdafaa ve muhafaza en büyük vazifeleri iken, Afyon Adliyesini aleyhimize teşvik edip tahrik eden raporlarına karşı siz sevgili üstadımızı esefle mukabeleye mecbur eden yazılarınız şefkatinizin eseri olduğu şüphesizdir.
Yirmi beş seneden beri, zaman zaman gizli düşmanlarınıza karşı bir avuç talebenizle mücadeleye giren siz sevgili üstadımızı ve Kur’an’ın en büyük hakikatlerini muhtevi Risale-i Nur’u müdafaa etmek şöyle dursun, en tehlikeli vakitlerimizde cephe alan bu âlimlere karşı pek çok sualleri sormak hakkınız iken pek cüz’î sualleriniz, o âlimleri ikazdan başka bir şey olmayacak.
Böyle en nazik zamanlarda muavenetinize pek çok muhtaç olduğumuz menbalardan doğan ümitsizliklerimizi büyük bir izzete tebdil eden ve pek büyük bir ihsan-ı İlahî olan inayet-i hâssa bu Afyon hapsinde tekrar kendini gösterdi. Sekiz aydan beri titremeyen zemin, siz sevgili üstadımıza, Risale-i Nur’a hücum zamanlarında, gizli düşmanların hücumu ile gelen zelzeleleri yazarken, bugün yine zemin hiddet edip iki defa şiddetli bir surette titremesiyle bizi de şahit göstermiş, ümitlerimizi takviye etmiş, imhanıza susayan insafsız düşmanlarınızın en dehşetli savletleri karşısında zahirî kimsesizliğinize şefkat etmiş, maddeten aczinize merhamet etmiş, imdadınıza yetişmiş, titreyen zemin ile davanızın doğruluğunu tasdik etmiş. İlahî ve melekûtî bir kudretle mübarek kaleminizden çıkıp yükselen “Zafer bizimdir!” beşaretlerinizi ihtar ile bizleri siz sevgili üstadımıza çok minnettar eylemiştir.
اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى
Çok kusurlu talebeniz
Hüsrev
***
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Evvela: İhtiyat ve temkin ve meşveret etmek lâzımdır.
Sâniyen: Zübeyr, bana merhum biraderzadem Abdurrahman yerine ve Ceylan, merhum biraderzadem Fuad bedeline verilmiş diye manevî ihtar aldım. Ben de burada işimi onlara bıraktım.
Sâlisen: Haber aldım ki çok çalışan fakat ihtiyatsız Ahmed Feyzi’nin “Maidetü’l-Kur’an” başında malûm mektubumu mahkeme heyeti bahane ederek (ki Said kendi hakkındaki medihleri vesaireyi tasdik etmiş) benim mahkûmiyetime bir sebep gösterilmiş. Ben mükerrer dedim ki her şeyden evvel Ahmed Feyzi onu beyan edip ki o mektup, kendi hakkındaki mektupları kabul etmemek ve sair bir kısmını ta’dil etmek için idi, demesi lâzımken lüzumsuz onları hiddete getiren şeyleri yazmış. Ben onun bin kusurunu görsem ondan gücenmem. Fakat Nurlara zarar gelmemek için cesurane ve ihtiyatsız hareketten bir derece çekinmek lâzımdır.
Râbian: Feyzilerin bir kahramanı olan Ahmed Feyzi kardeşimiz de Tahirî’nin koğuşu olan medresesinde aynen Tahirî gibi davranmalı. Ve gidenlerin yerinde, onların şakirdlerini Kur’an ve Nur dersleriyle ve yazılarıyla teşvik etsin. Dün bana gönderdiği yeni talebelerin defterleri benim hazîn halimi sevince tebdil etti. Elhamdülillah dedim.
***
Kaynak: Hizmet Vakfı