Nurdanhaber-Abdurrahman İraz-röportaj.
Önceki gün Dilruba bahçesinde sabah namazı sonrası her gün olduğu gibi risale dersinden sonra kahvaltıya oturduk. Genç bir arkadaş vardı tanışmak istedim ve tanıştım. Meğer benim gökte aradığımı Allah namazda yanıma, derste karşıma, kahvaltıda da soframa getirmişti. Hoş bir sohbet yaptık ve ben çok mutlu oldum.
Nurdanhaber’in değerli okuyucularını mutlu etme adına sohbeti olduğu gibi aktarıyorum.
Aİ- Kendinizden biraz bahsedermisiniz?
ŞD– İsmim Şahabettin Dalar, Hakkariliyim. Marmara üniversitesi Türk Dil ve Edebiyatı öğretmenliği bölümü mezunuyum. 2011’den beri de bangladeş’te kalıyorum, orada risale-i nur’un neşriyatı ile ilgili hizmetlerle alakadarım.
Aİ– O halde bize biraz bangladeş’ten ve yaptığınız faaliyetlerden bahseder misiniz?
ŞD– tabii ki memnuniyetle, önce biraz bangladeş’in coğrafi konumunda bahsedeyim. Abi, çünkü birçok insan bangladeş’i bilmiyor.
Aİ– Evet güzel olur.
ŞD– Bangladeş ülkemizden 6000 km uzakta, Hindistan’ın alt tarafında bulunan bir güney Asya ülkesidir. Ülkenin sınırının hemen hemen tamamı Hindistan tarafında çevirilmiş. Güneyin de ise Hint okyanusu var. Ülkenin neredeyse tamamı ovadır-kıyı boyunca çok verimli topraklara sahip olan Bangladeşte; yılda 3 defa ürün alınmaktadır. Ülke coğrafi olarak Türkiye’nin beşte biri olmasına karşın, nufüs olarak ülkemizin iki katıdır. Bu nufüs yoğunluğu ülke için bazı sıkıntıları da beraber getiriyor tabii. Fakirlik ve işsizlikten dolayı birçok insan yurt dışına çalışmak için göç ediyor. Dolayısıyla birçok ülkede Bangladeşli insanlara rastlamak mümkündür.
Aİ– Birkaç cümlede tarihinden bahsetsen güzel olur.
ŞD– Evet, ben de tam onu söyleyecektim.
Bangladeş Pakistan’dan ayrılmış bir devlettir. Pakistan 1942’de Hindistan’dan ayrılıyor. Bangladeş’te doğu Pakistan olarak 1972’ye kadar Pakistana bağlıydı. 1972’de Pakistan’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan etmiş. Dolayısıyla daha yeni bir devlet sayılır.
Din olarak %90’ı Müslüman, %8.9’u Hindu geri kalan Hristiyan ve az bir kısmı da budistir.
Bangladeş halkı sakin, cana yakın, ehl-i muhabbet insanlardır. Ülkemizi de çok seviyorlar, hakikaten Türkiye’ye ayrı bir muhabbetleri vardır. Bizim fakirlerin de onların fakirleri yanında zengin sayıldığı insanlar, çok mutludurlar. Bu hakikaten çok güzel bir şey. Biz gerçekten ülke olarak çok gerginiz ve heyecanlıyız. Onların hiç zamandan şikayetleri yok. Yani bir şairin deyisiyle “zaman bir gergef gibi” yavaş işliyor.
Aİ– Peki Bangladeş’te ne tür faaliyetler yapıyorsunuz?
ŞD– Efendim şöyle söyleyeyim;
Bangladeş’e ilk olarak 2011’de gittik. Yaklaşık 4 yıldır orda dershanemiz var. Türkiye’den 2-3 ehl-i hizmet var orda. Yaklaşık 8-9 tane bangal talebe var dershanelerimizde, üç tane de dershanemiz var.
Bangladeş’e ilk dershaneyi 2011’de açtık ama daha önce Türkiye’de okuyan talebeler gayret edip bazı Risale-i nur kitaplarını tercüme etmişlerdi. Çünkü onlar Risalelerin kendi halkları için birer reçete olduklarını inanmışlardı.
Aİ– Hangi kitapları tercüme ettiniz?
ŞD– Ona geçmeden önce şunu diyeyim. Tercüme bizim kaynağımızdır. Kaynak olmadan hiçbir hizmet olmaz, olsa da geçici olur, dolayısıyla tercüme üzerine çok duruyoruz. Gittiğimizden beri birçok kapıyı çaldık.
ASLINDA RİSALELER ÇOK ÖNCEDEN TERCÜME EDİLMEYE BAŞLANMIŞ.
Aİ– Uygun birilerini buldunuz mu?
ŞD– Elhamdülillah şu anda kitaplarımızı çok güzel ve temiz tercüme eden birisini bulduk. Kendisi bu konuda tecrübeli. Aile olarak yayıncı, birçok eseri Bangal diline çevrilmiş. Aslında Risale-i nurlar ilk olarak bu tercümanın babasının eline geçmiş. ülkenin en tanınmış tercümanlarından olan muhyiddin khan ilk olarak 1980 tarihinde Türkiye’de bir lemalar kitabını hediye alarak Nurları tanımış.
kendisi kıtabı aldıktan sonra tercüme edememiş çünkü bazı sağlık sorunları yaşamış. Ama aldığı Lemalar kitabını başka bir dostuna vermiş. O dostu da Lemaların bir kısmını tercüme etmiş. Bu kitap 10 yıl önce Bangalce basılmış. Muhyiddin khan denince serüyen bitmiyor. Çünkü kendisine nasip olmayan iş oğluna nasip oldu.
Aİ– Nasıl?
ŞD– Şöyle, ilk gittiğimiz zaman biz bu Muhyiddin Beyi duymuştuk, onun için ofisine gitmiştik, Fakat bazı sağlık sorunlarından dolayı hastaneye gittiğini öğrenmiştik.
Aİ– Peki oğlu dediğiniz, nasıl oldu tanıştınız?
ŞD– Biz iki yıldan beri Risale-i nurun bazı gazete ve dergilerde yayınlanmasını istiyorduk. Bunun için bazı tv, gazete ve dergi sahipleriyle görüştük ama bunun için bize çok yüksek gelecek meblağlar istediler. Dolayısıyla vazgeçtik. Bir gün, bir kitap basımı için yayın evlerinin olduğu yere gitmiştik yanımızda kalan bir Bangladeşli talebe ile, o talebe “bu dergi çok eski ve meşhur bir dergidir, Ziyaret edelim mi? ” dedi. “olur” dedim. Gittik bu muhyiddn khan’ın oğlu Bedrettin khan vardı orda, onunla tanıştık. Maksadımızı, niye geldiğimizi, Risale-i nur hakkında uzun bir sohbet oldu, şimdi her ay, Risaleler ve Bediüzzaman’ın hayatı bu dergide yayınlanıyor. 200.000 okuyucusu olan bu dergi birçok insanın Risalelere ulaşmasını sağladı, çünkü aynı zaman da dergiye iletişim bilgilerimizi de yayınlatıyoruz.
bu da Risaleleri okumak ve ondan haberdar olmakiçin çok güzel bir vesiledir, hatta daha sonra kitap verdiğimiz bazı insanlar “Bediüzzaman ı “maşuk medine” dergisinde okuduk dediler.
daha sonra Bedrettin Bey umreye gitti. Umreye gelmişken Türkiye’yi de ziyaret etmek istedi. Bizde hizmetimizi daha yakından tanıyacak olmasından çok memnun olduk. Ümreye giden Bedrettin Bey burda eski bir hocasını ziyaret ediyor. (Bedrettin Bey Medine’de oturmuş, Türkiye’yi çok seven bir insan.)
hocası ona Bediüzzamanın “Eşraatu-saat” adlı “Kıyamet alametleri” adlı kitabın tercüme edilmesini ister, o da Türkiye’ye gelince hemen o eseri sorar ve okur. Bir haftalık Türkiye gezisinden sonra Bangladeş’e dönen Bedrettin Bey, çok etkilenmişti Türkiye’den ve misafir perverliğinden. o da hemen başlayıp, “kıyamet alametlerini” tercüme etti.
daha sonra Hütbe-i şamiye’yi tercüme etti. Bu iki kitap da basıldı. Bedrettin Beyin yanında gelen diğer arkadaşı da 1000 tane kitap alarak bu kitapların masraflarını karşıladı ve kendi çevresine de dağıttı. Şimdi kısa bir süre geçmesine rağmen Ayetül kübra ve mücizat-ı ahmediye kitapları da tercüme edildi, şu anda basıma hazır.
ilginç olan şu, Muhyiddin Bey oğluna ”oğlum, Risaleler basit bir kitap değil, hakkını vererek tercüme et. Senin dünyada yapacağın en hayırlı iş budur” diyor. dolayısıyla ciddi ol.” Hakikaten yapılan tercümeler çok beğeniliyor. Bunu birçok işin ehli itiraf etti.
İnşallah Allah şevk verir bütün Risaleleri tercüme eder. Gerçekten kitap basımı çok zor bengladeşte. bu zat bütün yükümüzü aldı, hem maddi hem manevi büyük bir yükümüzü aldı. Bu da Risalelerin kendi kendine neşrine çok güzel bir delil.
Biraz uzattığımızın farkındayım, ne yapalım 4 yılda yapılmış hizmetlerin hepsini ifade etmek mümkün değil
Aİ– Olsun böyle şevke medar şeyler için uzatsan da önemli değil.
ŞD– Evet, haklısınız.
Aİ– başka tercüme ettiğiniz kitap varmı?
ŞD– Evet tabii ki.
Sözlerden 24. söze kadar. Bunun “küçük sözler, 23. Söz gibi bazıları basılmıştı daha önce. Yine Lemaların çoğunluğu tercüme edilmişti. Bu da basılmıştı Bediüzzaman’ın muhtasar Tarihçe-i hayatı, Mektubattan, Uhuvvet, Ramazan gibi kısımlar, ve Meyve Risaleleri tercüme edilip basılmıştır.
Aİ– Başka ne gibi faaliyetleriniz var?
ŞD– Bunun yanında aynı Türkiye’deki gibi ev dersleri, medrese, üniversite ve dershane derslerimiz devam ediyor. Hemen hemen her gün bir yerlerde dersler oluyor. Ve Bangalca derslerin çoğunuda Bangal abi ve kardeşler yapıyor. Biz de destek oluyoruz, yani elhamdülillah yerliler bu işe el atmış. Gerçekten bazı kardeşler, Risaleleri çok güzel takdim ediyorlar. Biz bile şevk alıyoruz.
Aİ– Yani yerlilerde bu işe el atanlar varmı?
ŞD– Evet, elhamdülillah hizmetin çoğunu onlar yapıyor. Hatta bizi de onlar bu bu işe teşvik ediyor.
Aİ– Bangladeş’te gelecek ile ilgili ne planlarınız var?
ŞD– Evet, niyetimiz bütün Risalelerin Bangal diline çevirip onların istifadesine sunmak. Bunun için gerek dergi, gazete, konferans gerekse her türlü fuar gibi faaliyetlerde katılmaya çalışacağız. Şimdiye kadar yerel bir yayın evi üzerinde basım gerçekleşiyordu. Fakat bu tam bizim için yeterili olmadı. Biz de şimdi elhamdulillah daha kapsamlı bir yayın evi kuruyoruz, resmi olarak bu yayın evi üzerinden her türlü faaliyetlerimizi daha rahat gerçekleştireceğiz.
Aİ– Devlet kurumlarıyla ilgili bir Risale takdiminiz oldu mu?
ŞD– Evet, önemli bazı üniversit, medrese ve kütüphanelerle ilgili görüşmemiz oldu. Bunlara uygun olan İngilizce, Arapça ve Bangalca Risaleleri takdim ettik. Şimdiye kadar çok rahat değildi çünkü yayın evimiz yoktu. Ama inşallah bundan sonra daha kolay ulaşırız . bir de oranın diyanetine kitaplarımızı takdim ettik. Onlar beğendikleri kitapları alıp basıp dağıtıyorlar. O da çok önemli bir referans. İnşallah bizim kitapları da beğenirler çünkü herkes bu kurumun yayınladığı kitaplara itibar ediyor.
Dua edin inşallah bu iş hayırlısıyla olsun.
Aİ– İnşallah, hangi kitapları beğeniyorlar?
ŞD– Abi, hastalar Risalesi en fazla beğenilen kitaptır. Bizim en fazla satılan ve okunan kitaptır.
hafta sonu üst kesim insanlara ulaşmak için sabahları bazı kardeşlerimiz parklara masa kurup yürüyüş yapanların şekerine bakıyorlar. Biz de yanına çay ve kitaplarımızı da koyuyoruz.
Burda konuyla daha çok alakadar “Hastalar Risalesini” de takdim ediyoruz. Gerçekten çok Hastalar Risalesi kitabı sattık. Bir defasında bir binbaşı bir tane aldı. Bir sonra ki hafta gelip 10-15 Hastalar Risalesidaha aldı. Dedi ki “ben burda aldığım teselliyi hiçbir yerde bulamadım dolayısıyla ben bu kitapları alıp arkadaşlarıma dağıtacağım”. Yine başka bir gün bir banka müdürü gelip bütün Risalelerin hepsinden ne varsa aldı. Bunun gibi birçok örnekler var. Ancak hepsini burda söylemek mümkün değil.
Aİ– Evet, ama numüne nevinden olur
ŞD– Yine bir zatın medresesinde dersler devam ediyor. O, genelde katılmıyordu, biz de bir gün eve davet ettik.
kitabı da ona tutturduk. Kendisi itiraf etti “Ben çok derslere katılmadım. Gerçekten bundan sonra gayret edeceğim. O sırada ihlas risalesini okuyordu. Dediki “Biz de birşeyler okuyoruz. Bizim de alim ve kitaplarımız var ama biz bu tür şeyleri ne alimlerimizden ne de kitaplarımızdan duymadık” dedi. “Gerçekten Bediüzzaman Risale-i nurun farzı belgatını gören lakayt kalamaz” demesiyle bunu biz her otumda görüyoruz. Bir defasında başka başka bir şehirde camide bir ders için gittik. Yolda hafif bir kaza atlattık. Dolayısıyla geç kaldık. Biz de o proğramımızı iptal ettik yanımızda bulunan arkadaşım hemen orda bir lise sahibi bir arkadaşı vardı. Hemen gittik okula kendimizden bahsettik. Onlar da hemen öğrencileri topladılar bizden bir ders istediler.yaklaşık 300 den fazla bütün öğrenciler ve öğretmenler hayretle namazla ilgili dersi dinlediler, konferans gibi dersin sonunda elimizdeki bütün kitapları sattık.
çoğu öğretmen ve öğrenci gelip “biz namaz hakkında hiç böyle şeyler duymadık” dediler.
Son olarakta bunu söyleyeceğim, 3 seneden beri devam ettiğimiz bir ev dersi var. Ev sahibi Türkiye’ye çok kez gelmiş. Türkiye’yi çok seviyor. Bir gün yurt dışıhra olması hasebiyle evindeki dersi mecburen iptal etti. O gün evine hırsız girmiş, ama tevafuken hırsızın bir arabada arkadaşları bekliyorken ordan polis geçiyor. Hemen arkadaşlarını bekleyen hırsızın yanına gidip telefonunu alıyorlar. En son aranan numarayı arıyorlar. Meğerse o da içeriye giren hırsızların numarası. Hemen yakayı ele veriyorlar. Polisler hemen hırsızları yakalamış. Böylelikle hiç sıkıntı olmadan bir sıkıntıdan kurtulmuş olundu. Ev sahibi sonra dedi ki “bu kesinlikle Risalelerin bereketiyle böyle oldu dolayısıyla ben olsam olmasam da burda ders devam edecek. Hakikaten o orda olsa olmasa da dersler devam ediyor.
Aİ– Son olarak söylemek istediğin bir şey varmı?
ŞD– Evet, herkesten dua bekliyorum. Gerçekten yurt dışında kalmanın zorlukları da var. Hakikaten ülkemizi özliyoruz. Ülkemiz çok güzel. Yurt dışına çıkınca kıymetini daha çok anlıyoruz. Biz aslında çok güzel şeylere sahibiz ama maalesef farkında değiliz. Onun için şükrümüzün artması çıkıp görelim ve Bizim nelere burun kıvırdığımızı, o insanların ne halde olduklarını bizzat gözümüzle görmüş oluruz.
Aİ– Peki çok teşekkür ediyorum gerçekten çok keyifli bir sohbet oldu
ŞD– Rica ediyorum, bende teşekkür ediyorum hayırlı çalışmalar.