Nurdanhaber-Haber merkezi
Abdullah Yeğin, henüz ortaokul talebesi iken Bediüzzaman Said Nursi’yi ziyaret edip elini öpmüş ve ona talebe olmuştu.
Üstad Bediüzzaman, 1936-1943 yılları arasında, Kastamonu’da mecburî ikâmete tabi tutulmuştu. Bu yıllarda köylerden; İnebolu, Taşköprü, Daday, Araç gibi ilçelerden ve şehir merkezinden Üstad’ı ziyarete gelenler çoktu. Bunlardan biri de Kastamonu Lisesi orta kısım ikinci sınıfta okumakta olan Abdullah Yeğin idi.
Abdullah Yeğin, arkadaşlarıyla gerçekleştirdiği bir ziyaretinde, Üstad Bediüzzaman’a “Muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyor. Bize Hâlıkımızı tanıttır” demişti. Daha sonra bu soru ve cevap Meyve Risalesinin Altıncı Meselesi olarak risalelere dahil edilmiştir.
Kastamonu civarında bulunan Karadağ ve Hacı İbrahimdağı denilen yerlere Üstad Bediüzzaman’ın yanında giden talebeleri arasındaydı. Bu sırada Âyet’ül-Kübrâ ve Sözler gibi risaleleri okuyorlardı. Bediüzzaman da risaleleri karşılaştırıp, tashih ediyordu. İmanî, İslâmî mevzularda konuşmalar ve sohbetler yapılıyordu.
Bu esnada okuldaki Coğrafya dersi öğretmeni, Abdullah Yeğin’i tıpkı kendisi gibi Üstad’ı ziyaret eden altı arkadaşıyla birlikte disiplin kuruluna sevketmiş; sonuçta kendisine altı gün okuldan uzaklaştırma cezası verilmişti. Gelişmeler bununla da kalmamış, son gelişmeden birkaç gün sonra öğrenci arkadaşlarıyla kaldıkları evi polisler basmış, inceden inceye arama yapmış, ama bir şey bulamamışlardı.
Üstad Bediüzzaman’ın mektuplarında “Araçlı Abdullah” olarak da adı geçen Abdullah Yeğin, Risale-i Nur hizmetinde bulunmasından dolayı hakkında en çok dava açılan Nur talebelerinden birisiydi. Urfa, Gaziantep, Ankara ve Adana hapishanelerinde aylarca yatmış olmasına rağmen, davaların hepsi de beraat ile neticelenmişti.
Sonraki dönemlerde, askerlik hariç, Urfa’da sekiz sene kaldı. Üstad Bediüzzaman’ın vefatından birkaç gün öncesi Urfa’ya geldiği sırada bu şehirde ikâmet ediyor, Kadıoğlu Camiine bağlı bir odada kalıyordu. Üstad’ın geldiğini öğrenir öğrenmez yanına gitti.
Zübeyir Gündüzalp, Hüsnü Bayram gibi yakın talebeleri tarafından İpek Palas Oteline yerleştirilen Üstad Bediüzzaman, ertesi gün biraz rahatlar ve iyileşir gibi olmuştu. Abdullah Yeğin yanına girdiğinde Üstad Bediüzzaman onun elinden tutarak “Hiç merak etme! Küfür ölmüştür. Bundan sonra birşey yapamazlar!” dedi. Hemen ardından da Urfa’nın öneminden ve Urfalıların İslâmiyete olan hizmetlerinden bahsetti ve bu şehrin Türk, Arap, Kürt gibi Müslüman kardeşleri birleştirmeye vesile olacağından bahsetti.
Abdullah Yeğin, diğer Nur talebeleriyle birlikte, nöbetleşe olarak Üstad Bediüzzaman’ın başında bekliyorlardı. Gece saat 03:00′te Üstad’ın ebediyete göç ettiğini anladılar. Sabahleyin hadise çeşitli makamlara ve kişilere duyurdular. Ertesi gün, ikindi namazını müteakip Ulu Camiin avlusunda cenaze namazı kılındı.
Abdullah Yeğin’in uzun yıllar süren titiz çalışma ve araştırmalarının neticesi olarak hazırladığı Yeni Lügat isimli sözlük, özellikle Risale-i Nur ile yeni tanışanlar için en çok başvurulan kaynak olma özelliğine sahiptir.
Risale-i Nur’da Abdullah Yeğin
Vasiyetnamemdir
Aziz,sıddık kardeşlerim ve vârislerim!
Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukâtım ve Risale-i Nur’dan olan benim hususî kitablarım ve güzel cildlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten oniki{(*): Kardeşim Abdülmecid, Zübeyr, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüşdü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillo’lu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Sâlih.} kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.
Kardeşlerim! Bu vasiyetten telaş etmeyiniz. Ben, teessürattan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zaîf olmakla beraber; gizli münafıkların desiselerle müteaddid sû’-ikasdları için bu vasiyeti yazdım. Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye ve hıfz-ı İlahî devam ediyor.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
… Bu vasiyetname benden sonra bâki kalan tayinat içinde de konulsun, tâ ki bazı insafsız insanlar “Bu Said günde beş-on kuruşla yaşadığı ve kimseden para almadığı halde şimdiki mirası yüzer lira görünüyor, nerede buldu?” dememek için bu hakikati izhar etmek münasib olur.
Şimdi manevî evlâdlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve hâlis Nur’un kahramanları olan Hüsrev ve Nazif, Tahirî, Mustafa Gül gibi zâtların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum. Said Nursî (Em.Lâh.2-217)
Ankara dârülfünununda Nur’a ehemmiyetli hizmet eden ve Kastamonu’da mekteb gençlerinden en evvel Nurlara giren ve Ankara’daki Abdurrahman’ın oğlu Vahdet’i himaye ve muhafazaya çalışan Araç’lı Abdullah’ın mektubunda tam imanlı ve dindarane ve müjdekârane yazması… (Em.Lâh.271)
(Kastomonur.)