S- {*: Dehşetli ve hakikatlı bir sual.} Heyhat! Bize teselli veren şu ulvî emeli ye’se inkılab ettiren ve etrafımızda hayatımızı zehirlendirmek ve devletimizi parça parça etmek için ağızlarını açmış olan o müdhiş yılanlara ne diyeceğiz?
C- Korkmayınız. Medeniyet, fazilet, hürriyet; âlem-i insaniyette galebe çalmağa başladığından, bizzarure terazinin öteki yüzü şey’en fe-şey’en hafifleşecektir. Farz-ı muhal olarak, Allah etmesin, eğer bizi parça parça edip öldürseler; emin olunuz, biz yirmi olarak öleceğiz, üçyüz olarak dirileceğiz. Başımızdan rezail ve ihtilafatın gubarını silkip, hakikî münevver ve müttehid olarak kervan-ı benî beşere pişdarlık edeceğiz. Biz, en şedid, en kavî ve en bâki hayatı intac eden öyle bir ölümden korkmayız.
Biz ölsek de, İslâmiyet sağ kalır. O milliyet-i kudsiye sağ olsun. {*: Eski Said parlak bir nurun hissiyle, kuvvetli bir ümidle, tam teselli ile, siyaseti İslâmiyete âlet etmek fikriyle, hararetle hürriyete çalışırken; diğer bir hiss-i kabl-el vuku’la dehşetli dinsizce bir istibdad-ı mutlakı, kırksekiz sene evvel bir hadîsin manasıyla geleceğini haber verdiği bir kumandanın çıkmasını ve Said’in teselli haberlerini yirmibeş senede bilfiil tekzib edeceğini hissederek, otuz seneden beri “Eûzü billahi mineşşeytani vessiyase” deyip siyaseti bıraktı, Yeni Said oldu.}
فَكُلُّ اٰتٍ قَرِيبٌ
S- Gayr-ı müslimlerle nasıl müsavi olacağız?
C– Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir; hukuktadır. Hukukta ise, şah ve geda birdir. Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tazibinden men’etse; nasıl benî âdem’in hukukunu ihmal eder? Kellâ… Biz imtisal etmedik. Evet İmam-ı Ali’nin (R.A.) âdi bir Yahudi ile muhakemesi ve medar-ı fahriniz olan Salahaddin-i Eyyubî’nin miskin bir Hristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.
Münazarat ( 29-30 )