Nurdan Haber

Cahil telakki ettiğin o kâfirler

Cahil telakki ettiğin o kâfirler
29 Ocak 2019 - 0:20

İŞARATÜ’L-İ’CAZ

Sure-i Bakara 28. Ayet

كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا فَاَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمٖيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيٖيكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ

تُرْجَعُونَ

Bu dördüncü inkılab dahi birçok kabrî ve haşrî vaziyetlere şâmil olup en son vaziyeti ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ cümlesiyle hitam bulur.

Demek bir zîhayatın cesedi, birinci inkılabın birinci vaziyetinden başlamak üzere daima teceddüd eder, tazelenir. Yani bir libastan, bir kıyafetten çıkar, daha güzel bir libasa bir kıyafete girer. Ve hâkeza böylece saadet-i ebediyeye mazhar oluncaya kadar devam eder. Binaenalâhâzâ bir zîhayatın şu müteselsil vaziyetlerine bakan bir adam, nasıl inkâra cesaret edebilir?

Şimdi mezkûr âyetteki cümlelerin heyetlerinden bahsedeceğiz:

Birinci Cümle: كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ Bu cümle ile yapılan istifham, o kâfirlerin zihinlerini, gözlerini; yaptıkları kötülüğe, fenalığa çevirtir. Tâ ki bizzat şakavetlerini görsünler belki insafa gelip ikrar ederler. تَكْفُرُونَ deki hitap, Cenab-ı Hakk’ın şiddet-i gazabına işarettir. Çünkü gaybetten hitaba yapılan iltifat ya şiddet-i hiddete veya kesret-i muhabbete işarettir. تَكْفُرُونَ ye bedel لَا تُؤْمِنُونَ nin zikredilmemesi, onların şiddet-i inatlarına işarettir. Çünkü onlar, hakkaniyeti delail ile sabit olan imanı terk ve butlanı bürhanlar ile sabit olan küfrü kabul ettiler.

وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا : Bu cümledeki و , vav-ı haliyedir yani mâba’dinin mâkabline hal olduğuna delâlet eder. Demek كُنْتُمْ اَمْوَاتًا , تَكْفُرُونَ nin fâiline haldir. Halin, zevi’l-halin âmili ile beraber olması şarttır. Halbuki burada dört cümle vardır. Bunlardan ikisi mazi, ikisi müstakbel olduklarından zevi’l-halin âmili olan تَكْفُرُونَ ile zamanca mukarin değildirler. Binaenaleyh و ın haliyeti, bir mukaddere işarettir.

Takdir-i kelâm: وَتَعْلَمُونَ اِنْ كُنْتُمْ اَمْوَاتًا Bu itibarla تَكْفُرُونَ nin fâiline تَعْلَمُونَ cümlesi hal olur. Öteki cümleler اِنْ e haber olurlar.

Sual: Onlar, birinci ölüm ile bir hayatı bilirlerse de Allah’tan olduğunu bilmezler, inkâr ederler. İkinci hayat ile Allah’a rücûu zaten inkâr ederler?

Cevap: Cehli izale edecek deliller zahir iken o vechile cehil denilmemesi, belâgatın kaidelerinden biridir. Buna binaen birinci mevt ile birinci hayatın etvar ve ahvaline yapılan dikkat, Sâni’i ikrar ve tasdik etmeye icbar eder ve aynı zamanda evvelki hayat ve mematın Allah’tan olduğunu bilmek, ikinci bir hayatın olacağına da zihni ikna ve icbar eder. Hal böyle iken, cahil telakki ettiğin o kâfirler, âlimler sırasına dâhildirler.

كُنْتُمْ deki hitaptan, onların âlem-i zerratta dahi bir nevi vücud ve taayyünleri olduğu anlaşılıyor. Yoksa o zerrat, tesadüf ile rastgele muayyen cisimleri teşkil edemez.

اَمْوَاتًا tabiri لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا nin mealine îmadır.

فَاَحْيَاكُمْ : Bu ف takip ve ittisali ifade eder. Yani mâkabliyle mâba’dinin arasında mesafe olmayacaktır. Halbuki burada, mevt ile hayat arasında uzun bir mesafe vardır. Evet fakat bu ف Sâni’i ispat eden delillerin menşeine işarettir ki o zerratın hiçbir vasıta ve esbab olmaksızın cemadiyetten hayvaniyete def’aten intikal etmesi, zihni Sâni’i ikrar etmeye mecbur eder. Ve keza o zerrat, mevat halinde iken vaziyetleri sabit olmadığından şe’nleri ve iktizaları, fâsılasız takiptir.

Sual: اَحْيَاكُمْ ün yerine ne için صِرْتُمْ اَحْيَٓاءً denilmemiştir?

Cevap: اَحْيَاكُمْ hayatın Cenab-ı Hak tarafından i’ta edildiğine sarahaten delâlet eder. صِرْتُمْ اَحْيَٓاءً de o delâlet yoktur. Yalnız “Hayat sahibi oldunuz.” manasına delâlet eder.

ثُمَّ يُمٖيتُكُمْ : Bunun yerine تَمُوتُونَ zikredilmemesi; mevtin, kaderin takdiriyle kudretin büyük bir tasarrufu olduğuna işarettir. Evet, ömr-ü tabiîsini bitirip sonra ölenler pek azdır. Kısm-ı a’zamı, ömr-ü tabiîsi esnasında ölürler. Demek mevt, tabiî bir netice değildir ancak cesedin inhilaliyle dağılmasından ibarettir, yoksa ruhun fenasıyla değildir. Mevt ile ceset dağılır, ruh bâki kalır.

ثُمَّ يُحْيٖيكُمْ : Mâkabliyle mâba’di arasında bu’d-u mesafeyi ifade eden ثُمَّ imate ile ikinci ihya arasında kocaman âlem-i berzahın fâsıla olduğuna işarettir.

ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ : Bu ثُمَّ ise ikinci ihya ile rücû arasında mevcud büyük bir perde ve hicabın bulunduğuna işarettir.

تُرْجَعُونَ Yani “Esbab perdesinin keşfiyle, vesaitin tardıyla Allah’a rücû edeceksiniz.”

Sual: Allah’a rücû etmek, Allah’tan gelmeyi iktiza eder. Bunun için bir kısım insanlar, Allah ile insan arasında ittisali tevehhüm etmişlerdir ve bazı sofiler de şüpheye düşmüşlerdir?

Cevap: Dünyada insanın vücud ve bekası olduğu gibi âhirette de vücud ve bekası vardır. Dünyadaki vücud, vasıtasız dest-i kudretten çıkar. Dünyada terkip, tahlil, tasarruf, tahavvül ile karışık beka meselesi sâbıkan zikredilen hikmet üzerine esbab, vesait, ilel, meseleye müdahale edip araya girerler. Âhirette ise vücud ve beka, her ikisi de levazımatıyla, terkibatıyla bizzat dest-i kudretten çıkarlar ve herkes hakiki Mâlik’ini bilir. İşte bunu anlayan, rücûun ne demek olduğunu anlar.

***

Kaynak: Risale-i Nur

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )