Nurdan Haber

Risale-i Nur’dan Bir Kısım Güzel Mektuplar-5

Risale-i Nur’dan Bir Kısım Güzel Mektuplar-5
17 Şubat 2019 - 0:20

Sikke-i Tasdik-i Gaybî

 

Şamlı Hâfız Tevfik’in Fıkrası

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ وَ اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

Mukaddime: Malûm olsun ki: “Zübdetü’r-Resail Umdetü’l-Vesail” namında kutbü’l-ârifîn Ziyaeddin Mevlana Şeyh Hâlid kuddise sırruhunun mektubat ve resail-i şerifelerinden muktebes nasayih-i kudsiyenin tercümesine dair bir risaleyi on üç sene mukaddem, Bursa’da Hoca Hasan Efendi’den almıştım. Nasılsa mütalaasına muvaffak olamamıştım. Tâ bugünlerde kitaplarımın içerisinde bir şey ararken elime geçti. Dedim: “Bu Hazret-i Mevlana Hâlid, Üstadımın hemşehrisidir. Hem İmam-ı Rabbanî’den sonra tarîk-i Nakşînin en mühim kahramanıdır. Hem tarîk-i Hâlidiye-i Nakşiyenin pîridir.” Risaleyi mütalaa ederken Hazret-i Mevlana’nın tercüme-i halinde şu fıkrayı gördüm:

Ashab-ı Kütüb-ü Sitte’den İmam-ı Hâkim Müstedrek’inde ve Ebu Davud Kitab-ı Sünen’inde, Beyhakî Şuab-ı İman’da tahric buyurdukları:

اِنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ لِهٰذِهِ الْاُمَّةِ عَلٰى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دٖينَهَا

yani “Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor.” hadîs-i şerifine mazhar ve mâsadak ve muzhir-i tam olan Mevlana eş-şehîr kutbü’l-ârifîn, gavsü’l-vâsılîn, vâris-i Muhammedî, kâmilü’t-tarîkatü’l-aliyyeti ve’l-müceddidiyeti Hâlid-i Zülcenaheyn kuddise sırruhu ilh.

Sonra tarihçe-i hayatında gördüm ki tevellüdü 1193 tarihindedir. Sonra gördüm ki 1224 tarihinde saltanat-ı Hint’in payitahtı olan Cihanabad’a dâhil olmuş. Tarîk-ı Nakşî silsilesine girip müceddidiyete başlamış. Sonra 1238’de, ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini celbedip vatanını terk ederek diyar-ı Şam’a hicretle gitmiştir.

Hem içinde gördüm ki Hazret-i Mevlana’nın (ks) nesli, Hazret-i Osman bin Affan radıyallahu anha mensuptur.

Sonra gördüm ki tercüme-i halinde istidad-ı fıtrî ve kabiliyet-i hârika ile sinni yirmiye bâliğ olmadan evvel a’lem-i ulema-i asr ve allâme-i vakit olmuş. Süleymaniye kasabasında tedris-i ulûm ile iştigal eylemiştir.

Sonra Üstadımın tarihçe-i hayatını düşündüm. Baktım, dört mühim noktada tevafuk ediyorlar:

Birincisi: Hazret-i Mevlana 1193’te dünyaya gelmiş. Üstadım ise Arabî 1293’te, tam Mevlana Hâlid’in yüz senesi hitam bulduktan sonra dünyaya gelmiş.

İkincisi: Hazret-i Mevlana’nın (ks) tecdid-i din mücahedesine başlangıcı ve mukaddimesi, Hindistan’ın payitahtına 1224’te girmiş. Üstad ise aynen yüz sene sonra, 1324’te Osmanlı saltanatının payitahtına girmiş, mücahede-i maneviyesine hazırlanmış.

Üçüncüsü: Ehl-i siyaset, Hazret-i Mevlana’nın fevkalâde şöhretinden tevehhüm ederek diyar-ı Şam’a naklettirilmesi 1238’de vaki olmuştur. Üstad ise aynen yüz sene sonra 1338’de Ankara’ya gidip onlarla uyuşamayıp; onları reddederek, küserek tekrar Van’a gidip bir dağda inziva ederken 1338 senesini müteakip, Şeyh Said Hâdisesi’nin vukuu münasebetiyle ehl-i siyasetin vehmine dokunmuş, ondan korkarak Burdur ve Isparta, Kastamonu, Afyon vilayetlerinde sekizer sene, yirmi beş sene ikamet ettirilmiş.

Dördüncüsü: Hazret-i Mevlana, yaşı yirmiye bâliğ olmadan evvel allâme-i zaman hükmünde, fuhûl-ü ulemanın üstünde görünmüş, ders okutmuş. Üstad ise tarihçe-i hayatını görenlere ve bilenlere malûmdur ki on dört yaşında icazet alıp a’lem-i ulema-i zamana karşı muarazaya girişmiş, on dört yaşında iken, icazet almaya yakın talebeleri tedris etmiştir.

Hem Hazret-i Mevlana, neslen Osmanlı olduğu ve sünnet-i seniyeye bütün kuvvetiyle çalıştığı gibi Üstadım Kur’an-ı Hakîm’e hizmet noktasında, meşreben Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’in arkasında gidip Hazret-i Mevlana (ks) gibi Risale-i Nur eczalarıyla –bütün kuvvetiyle– sünnet-i seniyenin ihyasına çalıştı.

İşte bu dört noktadaki tevafukat, tam yüz sene fâsıla ile Risale-i Nur’un takviye-i din hususundaki tesiratı; Hazret-i Mevlana’nın (ks) tarîk-ı Nakşiye vasıtasıyla hizmeti gibi azîm görünüyor. (Hâşiye[3])

Üstadım kendine ait medh ü senayı kabul etmiyor. Fakat Risale-i Nur Kur’an’a ait olup medh ü sena Kur’an’ın esrarına aittir. Yalnız Üstadımla Hazret-i Mevlana’nın birkaç farkı var:

Birincisi: Hazret-i Mevlana, zülcenaheyndir. Yani hem Kādirî hem Nakşî tarîkat sahibi iken, Nakşîlik tarîkatı onda daha galiptir. Üstadım bilakis Kādirî meşrebi ve Şazelî mesleği onda daha ziyade hükmediyor.

Ben Üstadımdan işittim ki: Hazret-i Mevlana (ks) Hindistan’dan tarîk-ı Nakşîyi getirdiği vakit, Bağdat dairesi Şah-ı Geylanî’nin (ks) ba’de’l-memat, hayatta olduğu gibi tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlana’nın (ks) manen tasarrufu cây-ı kabul göremedi. Şah-ı Nakşibend’le (ks) İmam-ı Rabbanî’nin (ks) ruhaniyetleri Bağdat’a gelip Şah-ı Geylanî’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki: “Mevlana Hâlid (ks) senin evladındır, kabul et!” Şah-ı Geylanî (ks), onların iltimasını kabul ederek Mevlana Hâlid’i kabul etmiş. Ondan sonra birden Mevlana Hâlid (ks) parlamış. Bu vakıa, ehl-i keşifçe vaki ve meşhud olmuştur. O hâdise-i ruhaniyeyi, o zaman ehl-i velayetin bir kısmı müşahede etmiş, bazı da rüya ile görmüşler. (Üstadımın sözü burada tamam oldu.)

İkinci fark şudur ki: Üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor. Yalnız Risale-i Nur’u merci gösteriyor. Hazret-i Mevlana’nın (ks) şahsiyeti ise kutbü’l-irşad, merciü’l-has ve’l-âmm olmuştur.

Üçüncü fark: Hazret-i Mevlana (ks) zü’l-ecnihadır. Fakat zamanın muktezasıyla sünnet-i seniyeye çok kuvvet vermekle beraber –ilm-i tarîkatı esas tutmak cihetiyle– tarîkatı daha ziyade tutmuş, o noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise şu dehşetli zamanın muktezasıyla, ilm-i hakikati ve hakaik-i imaniye cihetini iltizam ederek, tarîkata üçüncü derecede bakmışlar.

Elhasıl: Baştaki hadîs-i şerifin “Her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddid gönderiyor.” vaad-i İlahîsine binaen Hazret-i Mevlana Hâlid, ekser ehl-i hakikatçe bin iki yüz senesinin yani on ikinci asrın müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüştür. Kanaat verir ki –nass-ı hadîsle– Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.

Benim Üstadım daima diyor ki: “Ben bir neferim fakat müşir hizmetini görüyorum. Yani kıymet bende değil. Belki Kur’an-ı Hakîm’in feyzinden tereşşuh eden Risale-i Nur eczaları, bir müşiriyet-i maneviye hizmetini görüyor.”

Üstadımı kızdırmamak için şahsını sena etmiyorum.

Şamlı Hâfız Tevfik

***

Kaynak: Risale-i Nur

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )