Bir bayramı ve havasını da geride bıraktık. Bayram olmasa bile havası tartışılıyor. Kimileri ‘bayramlar, aynı bayramlar; eskisi yenisi yok’ diyorlar. Bunlar, ‘ dünyaya gelirsem yine aynısını yaparım’ diyenlerdir. Halbuki, Allah bunları ibret almayanlar ve azgın nefisler (ütad) için söylemektedir. Biliyoruz ki, iki günü eşit olan aldanmıştır. Bırakın eski bayramları aramayı, eskiler yenisini aramalı! Ama öyle mi? Eski ile yeni arasında mevsim farkı değil, ruh farkı var. Aynı bayramı solukladığımız kanaatinde değilim. İnsanlar değişti, toprak değişti, zemin değişti, duygular değişti ve sosyal fakirleşme oldu. Meczuplar bile değişti. Hayat algısında kırılma oldu. Evlilikler yeni zamanlara dayanmıyor acaba neden? Hayatın anlamı kalmadığı için. Hayatın anlamını kaybederseniz onun tali anlamları da buharlaşır ve yok olur. Evlilik tali anlamlarından birisidir. Ürdün’de yayınlanan es Sebil gazetesinde ‘Yaşlılar geçmiş zaman bayramlarını hatırlıyor’ başlıklı bir yazı okudum (http://www.assabeel.net/important/item/134062-كبار-سن-يستذكرون-أعياد-زمان ). Yazıda en fazla dikkatimi çeken ve düşünmeye sevk eden bir kelime veya kavram oldu. O da ‘izve’ kavramıdır. Yaşadığımız tatsızlığın nedeni veya sırrı bu kelimede! ‘İzve’nin yok oluşu tadımızı tuzumuzu aldı götürdü. Bu kelime bağlılık ve mensubiyet anlamına gelir. Biz gerçekten de geniş bir insanlık ailesine mensubuz. Hazreti Ali’nin ifadesiyle insani bağlarla bütün insanlığa dini bağlarla da Müslümanlara bağlıyız. İlişkilerimiz ‘earth programının’ gösterdiği gibidir. Büyük ölçekte büyük ilişkilerimiz var. Ölçek küçüldükçe özele ineriz. Geneliyle özeliğiyle herkesle çepeçevre alakadarız. İşte bu alakadarlık çeperi veya münasebetlerimiz zayıfladı ve insani can damarlarımız kurudu. Zamanın bazen rutubet gibi küflendirme etkisi var. İlişkilerimiz küflendi. Bağlarımız kesildiği için alaka ve ilişkilerimiz yok oldu veya azaldıkça azaldı.
Bağlarımız kesildikçe intisabımız azaldı, kaynaklarımız kurudu ve yapayalnız kaldık. Yalnızlık içinde güçlü görünmek istedikçe zavallı hale geliyoruz. Ailemizin ve insanlığımızın çatısı yıkıldı. Yalnızlık içinde sanıldığı kadar güçlü değiliz.
İzve’nin, mensubiyetin sırrı paylaşmak ve başkaları için yaşamaktı. Bunun başka bir ifadesi fedakarlık. Fedailik. Fedailik ve kahramanlık. Fütüvvet. Sahabeler daima Hazreti Peygambere ‘annem babam sana feda olsun’ demişlerdir. Bu fedakarlık ruhu ile bezenerek hakkın fedaileri haline gelmişler ve bu sayede bentlerini aşarak, taşarak dünyaya nam, küffara gam salmışlardır. Büyük akile ile aile sigortasına kavuşmuşlardır. Şimdi bu sigortanın yerini tutan hiçbir sistem kalmadı. Kadını erkeğe sigortalamak yerine erkekle eşitleyerek; İslam’da aile anlayışını yok ederek aslında insanı yalnızlaştırdık. Aileyi parçalara ayırdık. Bencilliğe mahkum ettik. Her şeyi eşitleyelim derken herkesi birbirine müstağni kıldık, bencillik hastalığına düşürdük. Hayattaki akrabalık sigortamızı kaybettik. Ne kadar yansak azdır. Zenginlik peşinde koşarken fakirleştik. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olduk. Yeni zenginlik alanları keşfetmeye çalışırken eldekini uçurduk, kaçırdık. Sırtımızı dayayacak kimseler kalmadı. Kaybettiklerimizin yanında kazandıklarımız tartıya bile gelmez. Her şeyden önce insanlığımızı kaybettik. Zenginliği istiğnada ararken beraberliğin gücünü kaybettik. Paylaşmak bizi fakir kılar zannettik. Halbuki, paylaşmak bizi duygusal manada zengin ve güçlü kılacak ve ilişkilerimizi pekiştirecek ve namerde muhtaç olduğumuz günlerimizde karşımıza çıkacak, imdadımıza yetişecekti. Sırtımızı dayayacak ne ailemiz ne akilemiz ne kabilemiz var. Zamanın yeli hepsini aldı götürdü. Bağlarımızı duygularımızla birlikte zamanın yeline verdik, savrulup gittiler.
Arkamız boşaldı kimsemiz kalmadı. Modernizm ve şehirlerin büyümesiyle birlikte sosyal ilişkilerimizde bir daralma oldu. Maddi imkanların peşinden giderken insanlığımızı insan yapan duygusal dünyamızı ihmal ettik. Modernizme kurban verdik. Dolayısıyla insanlığın tadını, kokusunu alamaz olduk. İnsanlığın tadı mensubiyettedir. Mesele Kaside-i Bürde’de izah edildiği şekildedir.
قد تنكر العين ضوء الشمس من رمد … وينكر الفم طعم الماء من سقم
Bazen insan, göz hastalığından dolayı güneş ışığını inkâr eder. Ağız da hastalıktan dolayı bazen suyun tadını alamaz. Modernizm veya Batı medeniyeti tadımızı tuzumuzu bozmuştur. Bizi bizden almış ve insanlığımızdan çıkarmıştır. Yaşadığımız modern mimari oluşturduğu çevre anlayışıyla insani çevreye zıt düşmüş ve fıtri olmaktan çıkmış ve insani ilişkileri kemirmektedir. Ahlaki dokunun çürümesi de sosyal çevrenin gelişmesine engel ikinci faktördür. Böylece hayat alanı hayat tarzını sıkıştırmıştır. Maişet derdi, iktisadi hayat manevi hayatı geriletmiş ve köreltmiştir. İnsanlar ne nasihat dinler ne de ibret alır hale gelmişlerdir.
Derin bir hastalıkla karşı karşıyayız. Batı medeniyeti ekalliyetin huzurunu veya saadetini esas alır. İslam ise ekseriyetin mutluluğunu temin eder. Bunun nedeni paylaşımı esas almasıdır. Batı medeniyeti infiradı ve ferdileşmeyi esas alır. Tekrar yol çatına ve istikameti kaybettiğimiz noktaya dönmeli ve doğru bir başlangıç yapmalıyız. Fıtratımıza, sosyal bağların dokunduğu rahimiyet ilişkilerine dönersek yine eski ramazanlara kavuşabiliriz. Yoksa kaybettiklerimizin farkına bile varmadan bu dünyadan göçeceğiz.
Eski ramazanları keşfedersek hayatın tadını tuzunu yeniden yakalarız. Yoksa bedbahtlığımız kalıcı olur ve dünya sürgünümüz uzar gider.