Nurdan Haber

MUTLAK VEKİLLİĞE KARŞI YAPILAN CERBEZE 2

MUTLAK VEKİLLİĞE KARŞI YAPILAN CERBEZE 2
17 Nisan 2020 - 15:14

Mutlak vekillerden biri kalmış o da vefat ederse kime tabi olacaksınız? Ne yapacaksınız? “diye yine cerbezeli bir sual ediliyor.
Evvela: İzn-i İlahi ile geçmişte de şimdi de bizim mutlak vekil ağabeylerle beraber olmamız mana-i ismi ile değil mana-i harfi ile olan bir beraberliktir.
Saniyen: Bizim mutlak vekil olan ağabeyler ile beraber olmamızın en mühim ve en temel sebebi; Onlar’ın tam ve halis bir sadakat ve ve daimi ve sarsılmaz bir sebat ile Üstadlarına ve O’nun nurlu ve istikametli davasına olan bağlılıklarıdır. O dava ki Kur’anı Hakimin cadde-i Kübrası olan Tarik-ı Muhammediyedir (A.S.M.)  Yirmi sekizinci Mektupta Üstadımızın buyurduğu:
“Yalnız İmam, o mektublarında tavsiye ettiği gibi çok mektublarında musırrane şunu tavsiye ediyor: “Tevhid-i kıble et.” Yani: Birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar düşündüm: “Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi, yoksa daha ötekinin mi arkasından gideyim?” tahayyürde kaldım. Herbirinde ayrı ayrı cazibedar hâsiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken, Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle kalbime geldi ki: Bu muhtelif turukların başı ve bu cedvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi, Kur’an-ı Hakîm’dir. Hakikî tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise, en a’lâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım. Nâkıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o Mürşid-i Hakikî’nin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor; fakat ehl-i kalb ve sahib-i halin derecatına göre o feyzi, o âb-ı hayatı yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek Kur’an’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî, hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i İlahiye hükmündedirler.”
(Mektubat – 356)
Ayrıca Kastamonu Lahikası 197. sayfada geçen vasıfları taşımalarıdır. “Evet kardeşlerim; bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayatı ve cihanı sarsacak hâdiseler içinde, hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir.” Hizmet-i Kur’aniye’de bu vasıftaki zatları kendimize müdebbir,nazır,ustabaşı olarak görüp bu ağabeylerle beraber hareket etmemiz bazılarını niye rahatsız ediyor? Soruyoruz.
Ve o zatların müşahhas örnek olmaları ve en mühimmi; halen, fiilen de Üstadımızdan tatbikını görmeleri ve yaşamaları hasebiyledir beraberliğimiz. Onlar hayatta olduğu halde biz başka yollar ihdas ederek davaya sapsak yarın huzur-u İlahi’de hesabımız çetin olacaktır…
Salisen: Bu ağabeylerin Üstadımız’ın tam tarz-ı hareketini bilip, yakından gören,müntehab ve Cenab-ı Hak tarafından Üstad’a talebe ve hizmet-i Kur’an’da arkadaş olmaları hasebiyledir.
Rabian: Ecel muayyen olmadığından şayet biz mutlak vekil ağabeyden sonraya kalırsak O’nun Üstadımız’dan tevarüs ettiği tarz ve düsturlara göre hizmet-i imaniye ve Kur’aniyeyi aynen ifa edeceğiz inşaallah. “Şimdi de düşündüm: Birinci Hasan Feyzi’nin vefatından sonra “Said” yetişti ve namına baktığı ikinci Hasan Feyzi de vazifesini yaptı ve nurlara gark olarak ve yerine bırakacağı çok Hasan Feyzi’leri de vazife başına davet edip hayata veda etti. (Emirdağ-1 – 198) İnşaallah biz de kendimizi vazife başına davet edilenlerden sayıp, hizmet-i Kur’aniyeye, Üstadımızdan mutlak vekil ağabeyler vasıtasıyla bize ulaşan tarz ve düsturlarla devam edeceğiz.

Sadisen: “Risaletü’n-Nur şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i a’zamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işaret eder diye def’aten birden ihtar edildi.(Kastamonu – 29) Kıyamete kadar devam edecek bu hizmetin ve davanın sahibi Cenab-ı Haktır. Mühim olan kıyamete kadar devam edecek olan bu hizmet-i Kur’aniye’de Üstadımız’ın emrettiği ve istediği tarzda devam etmektir. “Hem benim ruhuma geldi ki: Senin binler, belki yüzbinler Saidcikler senin bedeline ders verecek ve konuşacaklar var.”
Emirdağ-2 – 226
Bu Saidcikler evvela ve bizzat
“..bana hizmet eden hakikî fedakâr talebelerim ve manevî evlâdlarım ve kardeşlerim
(Emirdağ-2 – 214) dediği işte bu ağabeylerdir.
Ve bu Saidciklerden olmaya çalışmamız iktiza eder. O da tam ve hâlis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat
(Kastamonu – 122) ile olur.
İnşaallah bizler ağabeylerden sonra ökçeleri üzerine dönüp gerisin geri kaçanlardan olmayacağız.

(devam edecek…)

Mustafa H.Küçükoğlu
ŞANLIURFA

Mutlak vekillerden biri kalmış o da vefat ederse kime tabi olacaksınız? Ne yapacaksınız? “diye yine cerbezeli bir sual ediliyor.
Evvela: İzn-i İlahi ile geçmişte de şimdi de bizim mutlak vekil ağabeylerle beraber olmamız mana-i ismi ile değil mana-i harfi ile olan bir beraberliktir.
Saniyen: Bizim mutlak vekil olan ağabeyler ile beraber olmamızın en mühim ve en temel sebebi; Onlar’ın tam ve halis bir sadakat ve ve daimi ve sarsılmaz bir sebat ile Üstadlarına ve O’nun nurlu ve istikametli davasına olan bağlılıklarıdır. O dava ki Kur’anı Hakimin cadde-i Kübrası olan Tarik-ı Muhammediyedir (A.S.M.)  Yirmi sekizinci Mektupta Üstadımızın buyurduğu:
“Yalnız İmam, o mektublarında tavsiye ettiği gibi çok mektublarında musırrane şunu tavsiye ediyor: “Tevhid-i kıble et.” Yani: Birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar düşündüm: “Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi, yoksa daha ötekinin mi arkasından gideyim?” tahayyürde kaldım. Herbirinde ayrı ayrı cazibedar hâsiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken, Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle kalbime geldi ki: Bu muhtelif turukların başı ve bu cedvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi, Kur’an-ı Hakîm’dir. Hakikî tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise, en a’lâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım. Nâkıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o Mürşid-i Hakikî’nin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor; fakat ehl-i kalb ve sahib-i halin derecatına göre o feyzi, o âb-ı hayatı yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek Kur’an’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî, hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i İlahiye hükmündedirler.”
(Mektubat – 356)
Ayrıca Kastamonu Lahikası 197. sayfada geçen vasıfları taşımalarıdır. “Evet kardeşlerim; bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayatı ve cihanı sarsacak hâdiseler içinde, hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir.” Hizmet-i Kur’aniye’de bu vasıftaki zatları kendimize müdebbir,nazır,ustabaşı olarak görüp bu ağabeylerle beraber hareket etmemiz bazılarını niye rahatsız ediyor? Soruyoruz.
Ve o zatların müşahhas örnek olmaları ve en mühimmi; halen, fiilen de Üstadımızdan tatbikını görmeleri ve yaşamaları hasebiyledir beraberliğimiz. Onlar hayatta olduğu halde biz başka yollar ihdas ederek davaya sapsak yarın huzur-u İlahi’de hesabımız çetin olacaktır…
Salisen: Bu ağabeylerin Üstadımız’ın tam tarz-ı hareketini bilip, yakından gören,müntehab ve Cenab-ı Hak tarafından Üstad’a talebe ve hizmet-i Kur’an’da arkadaş olmaları hasebiyledir.
Rabian: Ecel muayyen olmadığından şayet biz mutlak vekil ağabeyden sonraya kalırsak O’nun Üstadımız’dan tevarüs ettiği tarz ve düsturlara göre hizmet-i imaniye ve Kur’aniyeyi aynen ifa edeceğiz inşaallah. “Şimdi de düşündüm: Birinci Hasan Feyzi’nin vefatından sonra “Said” yetişti ve namına baktığı ikinci Hasan Feyzi de vazifesini yaptı ve nurlara gark olarak ve yerine bırakacağı çok Hasan Feyzi’leri de vazife başına davet edip hayata veda etti. (Emirdağ-1 – 198) İnşaallah biz de kendimizi vazife başına davet edilenlerden sayıp, hizmet-i Kur’aniyeye, Üstadımızdan mutlak vekil ağabeyler vasıtasıyla bize ulaşan tarz ve düsturlarla devam edeceğiz.

Sadisen: “Risaletü’n-Nur şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i a’zamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işaret eder diye def’aten birden ihtar edildi.(Kastamonu – 29) Kıyamete kadar devam edecek bu hizmetin ve davanın sahibi Cenab-ı Haktır. Mühim olan kıyamete kadar devam edecek olan bu hizmet-i Kur’aniye’de Üstadımız’ın emrettiği ve istediği tarzda devam etmektir. “Hem benim ruhuma geldi ki: Senin binler, belki yüzbinler Saidcikler senin bedeline ders verecek ve konuşacaklar var.”
Emirdağ-2 – 226
Bu Saidcikler evvela ve bizzat
“..bana hizmet eden hakikî fedakâr talebelerim ve manevî evlâdlarım ve kardeşlerim
(Emirdağ-2 – 214) dediği işte bu ağabeylerdir.
Ve bu Saidciklerden olmaya çalışmamız iktiza eder. O da tam ve hâlis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat
(Kastamonu – 122) ile olur.
İnşaallah bizler ağabeylerden sonra ökçeleri üzerine dönüp gerisin geri kaçanlardan olmayacağız.

(devam edecek…)

Mustafa H.Küçükoğlu
ŞANLIURFA

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )