Nurdan Haber

FATİHA’NIN HER AYETİ TEVHİDİN FETHİDİR

FATİHA’NIN HER AYETİ TEVHİDİN FETHİDİR
02 Mayıs 2020 - 12:46

İslam’ın özü olan “Tevhid” inancı en yalın anlamıyla “Allah’ın Birliği” demektir. Bizler kâinatta bir yaratıcı gücün varlığından ziyade O gücün Bir ve Tek olduğuna, eşi-benzeri bulunmadığına, her şeyin kaynağında ve her işin sonucunda var olduğuna iman ederiz. Kuran’ın kendisiyle başladığı ve “açmak” anlamıma gelen Fatiha Suresi de Kuran’ı tevhitle açmış ve diğer surelerde de en önemli mesele bu tevhid konusu olmuştur. Çünkü tevhidin olmadığı bir yerde İslam’dan da söz edilemez. Şimdi Fatiha Suresi’nin her bir ayetinin tevhide nasıl işaret ve vurgu yaptığını görelim;

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm (Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle) ayeti besmeledir ki; tüm isimleri içine alan lafza-i celal dediğimiz “Allah” ismi zikredilerek başlanmış ve her şeyin Allah’ın isimleri ile var olduğu, başlangıçta sadece zatı bulunduğu ve Rahman, Rahim gibi tüm isimleri ile kâinatı yarattığı, tüm kâinatın O’nun isim ve sıfatlarının bir yansıması olduğu işaretiyle Tevhid’e yol gösterilmiştir.

Elhamdulillâhi Rabbi’l-âlemîn (Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun) ayetinde Allah kendisini “Rabb” olarak yani şefkatle ve merhametle terbiye eden sıfatıyla tanıtmıştır. Âlemler ise dünya, ahiret, kabir; canlı, cansız; bitki, hayvan, insan, melek, cin; hatta her bir tür ve o türün her bir ferdi ve her bir hücresi, atomu bir âlem olarak nitelenebilir. Çünkü hepsi de düzenli bir işleyişe sahip sistemlerdir. Tüm âlemleri terbiye eden; yani başlangıcından nihayetine kadar her şeyin her an her halinde tüm ihtiyaçlarını gideren ve onda istediği gibi tasarruf eden, idare edendir.

“El Hamdü” lafzıyla hamd mutlak manada; O’nun terbiyesinden geçen âlemlerin, üzerinde görünen her türlü mükemmellik ve nimetten doğacak tüm övgü ve şükre yegâne sahip ve layık olarak ancak Allah’a aittir. İşte bu ayette; hem “âlemler” lafzıyla hiçbir şey bırakmaksızın her şeyin terbiyesi sadece Allah’ın elinde olduğu bildirilmekle hem de bu terbiyeden kaynaklanan tüm övgü ve minnettarlığın sadece O’na yapılması gerektiği vurgulanmakla yineTevhid hakikatine işaret edilmiştir.

Er-Rahmâni’r-Rahîm (Rahman ve Rahim’dir) ayetinde Rahman ve Rahim isimleri mutlak manada zikredilmiş yani şuna merhamet eden buna şefkat eden diye herhangi bir sınırlama yapılmamış. Öyleyse kâinat yüzünde görülen merhametten kaynaklanan tüm fiiller ve mevcudat, özellikle tüm annelere dercedilen şefkatin kaynağı olarak Allah’ın zatı nazara verilmekte böylece yine tevhit hakikatine güzel ve latif bir işaret yapılmaktadır.

Mâliki yevmi’d-dîn (Din gününün sahibidir) ayetinde “Din Günü” olarak nitelenen mahşer günüdür ki; o gün âdeta bu dünya tarlasının bir harmanı, dünya ağacının meyvelerinin devşirildiği hasat zamanınıdır. İşte dünya hayatının meyvesi ve mahsulü olan amellerin hesabının tek görücüsü olduğunu belirterek hem mahşer meydanındaki yegâne otoritesini nazara vermekte hem de ağaç meyvesi için dikildiğine atfen, dünyanın ahiret için var olduğu imasıyla yani meyve kiminse ağaç da onundur işaretiyle, dünyanın da yegâne otoritesine sahip olduğuna işaret edilmiş ve böylece Tevhid’e vurgu yapılmıştır.

Hem mahşer gününü “din” ifadesi ile belirtmesi de bu işareti kuvvetleştirmiştir. Evet, mahşer meydanında geçerli olacak kuralların sadece Allah’ın koyduğu kurallar olacağı hem orada dünyadaki amellerin hesabı görüldüğü için dünya hayatında da din kuralların asıl olduğu belirtilmek istenmiş ve yine dünya-ahiret tek hüküm sahibinin Allah olduğu inancı olan Tevhid ilkesi pekiştirilmiştir.

İyyâke na’budü ve iyyâke neste’în (Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz) ayetinde kulluğun sadece Allah’a yapılacağı ifadesi, açıkça başka mevhum ilahların reddedilip Tevhit vurgusu yapıldığını gösterir. Bununla birlikte yardımın da sadece Allah’tan istenmesi işaretiyle tüm yardımların gerçek manada sadece O’ndan geldiği belirtilmek suretiyle yine Tevhid’e işaret edilmiştir.

Evet, insan günlük hayatta genelde yardım ve ihsan gördüğü şeyleri sever ve onlara bağlanır. Bu bir kaidedir ki; insan ihsanın kölesidir. İşte bu sebeple yardımların ve ihsanların kaynağı Allah olduğu ve bu yüzden direk ondan istemek gerektiği ve canlı-cansız insana fayda sağlayan diğer varlıkların sadece bir sebep olduğu, o sebepleri yerine getirip sonucu Allah’tan beklemek gerektiği ve böylece Tevhid’e halel gelmemesi istenmiştir.

İhdine’s-sırâta’l-mustagîm (Bizi dosdoğru yola hidayet eyle, ulaştır) bu ayette Sırat-ı Müstagîm yani bu hayatta dosdoğru bir yolda olmak yanlışa sapmamak hem ayetin işareti hem de aklın gereği olarak hayatın anlamı ve insanın elde etmesi gereken en önemli ve öncelikli ihtiyacıdır. Dosdoğru yoldan maksat ise insanın öncelikle iman ile hayatına anlama katması ve Allah’a kulluk ile diğer varlıklara kulluktan kurtulup huzura kavuşmasıdır. Daha sonra vahyin öğretileri doğrultusunda düzgün bir hayat yaşamasıdır.

İşte bu amaca erdirecek olanın yani hidayet edicinin Allah olduğu, insanın en önemli ihtiyacı ve hayatının anlamı olan şeyin dua lisanıyla Allah’tan istenmesi gerektiği çünkü sadece O’nun verebileceği ile “Tevhid” ilkesine dikkat çekilmiştir.

Sırâta’l-lezîne en’amte aleyhim. Ğayri’l-mağdûbi aleyhim ve le’d-dâllîn (Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapanların değil) ayeti önceki ayeti takiben kendilerine asıl nimet verilenlerin bu dosdoğru yola iletilenler oluğu ifade edilmekte ve bu yolun dışındakiler yani ona tabi ve talip olmayanlar, Allah’ın gazabına uğrayacağı ve O’nun nurundan faydalanamayıp karanlıkta kalacakları belirtilmekte ve böylece tek yolun Sırat-ı Müstagim olduğu diğer yolların ise hüsrana götürdüğü işaretiyle “Tevhid”e atıf yapılmaktadır.

Allah bizleri daima Sırat-ı Müstagîm üzere Tevhid ehli eylesin. Âmin…

Mehmet BİLEN

İslam’ın özü olan “Tevhid” inancı en yalın anlamıyla “Allah’ın Birliği” demektir. Bizler kâinatta bir yaratıcı gücün varlığından ziyade O gücün Bir ve Tek olduğuna, eşi-benzeri bulunmadığına, her şeyin kaynağında ve her işin sonucunda var olduğuna iman ederiz. Kuran’ın kendisiyle başladığı ve “açmak” anlamıma gelen Fatiha Suresi de Kuran’ı tevhitle açmış ve diğer surelerde de en önemli mesele bu tevhid konusu olmuştur. Çünkü tevhidin olmadığı bir yerde İslam’dan da söz edilemez. Şimdi Fatiha Suresi’nin her bir ayetinin tevhide nasıl işaret ve vurgu yaptığını görelim;

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm (Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle) ayeti besmeledir ki; tüm isimleri içine alan lafza-i celal dediğimiz “Allah” ismi zikredilerek başlanmış ve her şeyin Allah’ın isimleri ile var olduğu, başlangıçta sadece zatı bulunduğu ve Rahman, Rahim gibi tüm isimleri ile kâinatı yarattığı, tüm kâinatın O’nun isim ve sıfatlarının bir yansıması olduğu işaretiyle Tevhid’e yol gösterilmiştir.

Elhamdulillâhi Rabbi’l-âlemîn (Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun) ayetinde Allah kendisini “Rabb” olarak yani şefkatle ve merhametle terbiye eden sıfatıyla tanıtmıştır. Âlemler ise dünya, ahiret, kabir; canlı, cansız; bitki, hayvan, insan, melek, cin; hatta her bir tür ve o türün her bir ferdi ve her bir hücresi, atomu bir âlem olarak nitelenebilir. Çünkü hepsi de düzenli bir işleyişe sahip sistemlerdir. Tüm âlemleri terbiye eden; yani başlangıcından nihayetine kadar her şeyin her an her halinde tüm ihtiyaçlarını gideren ve onda istediği gibi tasarruf eden, idare edendir.

“El Hamdü” lafzıyla hamd mutlak manada; O’nun terbiyesinden geçen âlemlerin, üzerinde görünen her türlü mükemmellik ve nimetten doğacak tüm övgü ve şükre yegâne sahip ve layık olarak ancak Allah’a aittir. İşte bu ayette; hem “âlemler” lafzıyla hiçbir şey bırakmaksızın her şeyin terbiyesi sadece Allah’ın elinde olduğu bildirilmekle hem de bu terbiyeden kaynaklanan tüm övgü ve minnettarlığın sadece O’na yapılması gerektiği vurgulanmakla yineTevhid hakikatine işaret edilmiştir.

Er-Rahmâni’r-Rahîm (Rahman ve Rahim’dir) ayetinde Rahman ve Rahim isimleri mutlak manada zikredilmiş yani şuna merhamet eden buna şefkat eden diye herhangi bir sınırlama yapılmamış. Öyleyse kâinat yüzünde görülen merhametten kaynaklanan tüm fiiller ve mevcudat, özellikle tüm annelere dercedilen şefkatin kaynağı olarak Allah’ın zatı nazara verilmekte böylece yine tevhit hakikatine güzel ve latif bir işaret yapılmaktadır.

Mâliki yevmi’d-dîn (Din gününün sahibidir) ayetinde “Din Günü” olarak nitelenen mahşer günüdür ki; o gün âdeta bu dünya tarlasının bir harmanı, dünya ağacının meyvelerinin devşirildiği hasat zamanınıdır. İşte dünya hayatının meyvesi ve mahsulü olan amellerin hesabının tek görücüsü olduğunu belirterek hem mahşer meydanındaki yegâne otoritesini nazara vermekte hem de ağaç meyvesi için dikildiğine atfen, dünyanın ahiret için var olduğu imasıyla yani meyve kiminse ağaç da onundur işaretiyle, dünyanın da yegâne otoritesine sahip olduğuna işaret edilmiş ve böylece Tevhid’e vurgu yapılmıştır.

Hem mahşer gününü “din” ifadesi ile belirtmesi de bu işareti kuvvetleştirmiştir. Evet, mahşer meydanında geçerli olacak kuralların sadece Allah’ın koyduğu kurallar olacağı hem orada dünyadaki amellerin hesabı görüldüğü için dünya hayatında da din kuralların asıl olduğu belirtilmek istenmiş ve yine dünya-ahiret tek hüküm sahibinin Allah olduğu inancı olan Tevhid ilkesi pekiştirilmiştir.

İyyâke na’budü ve iyyâke neste’în (Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz) ayetinde kulluğun sadece Allah’a yapılacağı ifadesi, açıkça başka mevhum ilahların reddedilip Tevhit vurgusu yapıldığını gösterir. Bununla birlikte yardımın da sadece Allah’tan istenmesi işaretiyle tüm yardımların gerçek manada sadece O’ndan geldiği belirtilmek suretiyle yine Tevhid’e işaret edilmiştir.

Evet, insan günlük hayatta genelde yardım ve ihsan gördüğü şeyleri sever ve onlara bağlanır. Bu bir kaidedir ki; insan ihsanın kölesidir. İşte bu sebeple yardımların ve ihsanların kaynağı Allah olduğu ve bu yüzden direk ondan istemek gerektiği ve canlı-cansız insana fayda sağlayan diğer varlıkların sadece bir sebep olduğu, o sebepleri yerine getirip sonucu Allah’tan beklemek gerektiği ve böylece Tevhid’e halel gelmemesi istenmiştir.

İhdine’s-sırâta’l-mustagîm (Bizi dosdoğru yola hidayet eyle, ulaştır) bu ayette Sırat-ı Müstagîm yani bu hayatta dosdoğru bir yolda olmak yanlışa sapmamak hem ayetin işareti hem de aklın gereği olarak hayatın anlamı ve insanın elde etmesi gereken en önemli ve öncelikli ihtiyacıdır. Dosdoğru yoldan maksat ise insanın öncelikle iman ile hayatına anlama katması ve Allah’a kulluk ile diğer varlıklara kulluktan kurtulup huzura kavuşmasıdır. Daha sonra vahyin öğretileri doğrultusunda düzgün bir hayat yaşamasıdır.

İşte bu amaca erdirecek olanın yani hidayet edicinin Allah olduğu, insanın en önemli ihtiyacı ve hayatının anlamı olan şeyin dua lisanıyla Allah’tan istenmesi gerektiği çünkü sadece O’nun verebileceği ile “Tevhid” ilkesine dikkat çekilmiştir.

Sırâta’l-lezîne en’amte aleyhim. Ğayri’l-mağdûbi aleyhim ve le’d-dâllîn (Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapanların değil) ayeti önceki ayeti takiben kendilerine asıl nimet verilenlerin bu dosdoğru yola iletilenler oluğu ifade edilmekte ve bu yolun dışındakiler yani ona tabi ve talip olmayanlar, Allah’ın gazabına uğrayacağı ve O’nun nurundan faydalanamayıp karanlıkta kalacakları belirtilmekte ve böylece tek yolun Sırat-ı Müstagim olduğu diğer yolların ise hüsrana götürdüğü işaretiyle “Tevhid”e atıf yapılmaktadır.

Allah bizleri daima Sırat-ı Müstagîm üzere Tevhid ehli eylesin. Âmin…

Mehmet BİLEN

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )