Nurdan Haber

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans – 4

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans – 4
Prof. Dr. Himmet Uç( himmetuc@hotmail.com )
20 Kasım 2021 - 7:00

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans – 4

 

 

Konuşacak  Mehdi 

Geldi derleniş günü 

Derleniş toparlanış vakti

Artık her gün her gece

Bir kadir günü ve gecesi 

Kur’an iniyor dağlardan tepelerden

….

Düzeltip dünyayı yeniden 

Toplumu dirilten insanı erdiren 

 Şeytanı bir duvar ucunda sıkıştıran 

 Dam saçaklarında kovalayıp 

 Eski sınırına iten

 Kentlere mutluluğu 

 Bir ikindi anıtı gibi getiren 

  Her eve mermer dağıtan  

 

Taha’nın Kitabı yine kurmaca bir metindir. Edebiyatımızda  birçok şair ve yazarın topluma vermek istediği mesajlarda kullandığı idealize ettiği, vitrinine koyduğu, farklı özelliklerle donattığı karakter kişiler vardır. Halide Edip , toplumla uzlaştığı ve onlarca baskı yapan romanı Sinekli Bakkal’da Rabia ile toplumu kucaklar, toplumda bu romanı kucaklar. Onunla din-toplum-sanat-edebiyat-cemiyet için uyumlu bir sentez geliştirir Halide Edip. Yakup kadri nisbeten siyasi kişilerle toplumu modernize etmek ister. Mehmet Akif, Asım ile tezlerini topluma yansıtır. Karakoç da Monna  Rosa, Hızır ve özellikle Taha ile tezlerini netleştirir. O da Asım gibi henüz yolunu tayin edememiş bir cemiyete bir idealize edilmiş fert olarak önderlik etmek ister. Bütün değerlerine bağlı, yaşadığı cemiyetin damarlarını bilen, nerede durması ve nerede susması gerektiği bilen özel bir  şahıstır Asım. Asım her fenalığın üstüne gider, Canakkale’de savaşır, güreşir, yüzer, milleti ve değerleri adına kahraman bir insandır. Karakoç’un Tahası da daha sembolik içerikli, imgelerin perdeleri arasından konuşan, toplumun geleneksel yol haritasını geliştirmeye çalışan, kahraman ruhlu realist olmaktan çok romantik  bir anlatı metni kişisidir. O Sezai karakoç’un perdelere, çarşaflara, imgelere, sembollere bürünmüş kendisidir, büstütün kendisi midir, elbetteki şairin yapmadıkları yapmayı düşünen bir canlıdır Taha.

İmaj niteliği kazanmış, sanat eseri hüviyetine bürünmüş bir eserin mukaddes bağlantılarını tesbit etmek eleştiri sınıfına girmez. Taha yaşadığımız zaman ilekayıtlı bir zaman birimi kullanmaz. Bu tür zaman birimleri batı romanında kullanılır, Wirjinia Woolf’un Orlando romanında Orlando altı yüz yılı aşkın bir süre yaşar, hatta cinsiyet değiştirir. Bu hali ile anglo-amerikan romanının önemli bir eserdir. Orlando bütün İngiliz tarihi boyunca beli bir tarih ve coğrafyada yaşar, yazar onun ile tarihini özetler hemde mantıksız ve şövenist bir şekilde. Karakoç  Taha’nın ismi kozmik  ve beşeri macerası  içinde bütün Anadolu, İslam, Kurani coğrafyada dolaşır, o Coğrafyanın yüzlerce yıllık sakinleri ile günün temel  meselelerini konuşur.

Taha’nın da Asım’ın temel meselesi değişimdir. Asım seyyar zaptiye memurluğundan kurtulmak için eğitim almak zorunluğundadır bu nedenle Almanya’ya değişmek için gönderilir. Taha ise değişim için nasların bünyesine ve sınırsız ışığına davet edilir. Taha, hareket noktası olarak Dicle’den başlar, mukaddes kitaplardan güç alarak değişir. Onun karşısında muhalif kişiler olarak soytarılar vardır. Onlar hayatı bir ziyafet sofrası olarak görür ve her ciddi şeyi eleştirirler.

Değişim’in haritası çizilir.

Bu Taha için de geçerlidir, muhalifleri için de. 

Ay burçlarında gezeyim derken  gecenin sarnıcına düşüyorsun

Kadehleri içip şarabı kırıyorsun 

Doğuştan askersin savaşı kınıyorsun 

Bir karınca kadar sabrın yok velilik taslıyorsun

Duvar mısın sur musun?

Köprü müsün han mısın yıkılıyorsun?

Rolün sembolleri biziz  ama aktörlüğünü sen yapıyorsun 

Biz eser verdik sen tuluat yapıyorsun 

Samanyolu hareketin merkezindedir, belli bir gezeğen ile sınırlı değildir. Kuran, İncil, Tevrat ve Mezmurlar, bir nevi dinlerarası uzlaşmanın  ipuçlarıdır. Taha şarkın efsane coğrafyasında dolaşır. Bu romanın gerilimi savaş ve düşmanlar ile başlar. Taha’nın rakipleri ziyadan, ışıktan  rahatsız  olan yarasalara karşıdır. Onları tasvir eder ve onlara karşı iki hucum yapar, ikisinde de galip gelir.Romanın veya hikayenin ana teması Taha’nın dirilişi ve mücadelesidir. Şahıs ve olay örgüsü kötü ve işi şahıslar, bakış açısı ile bir roman manzarası  gösterir eser. Taha’nın zaferi kur’an’dan doğacak bir yeniden doğuştur. Bu hali ile edebiyatımızdaki benzer ideal karakterler içinde ayrı bir yer edinir. Bu durum Akif ve Necip Fazıl da da benzerlikler gösteren bir vaka akışı ve idealizm anlayışıdır.

Gül Muştusu bu lüzünlü ve eleştirel arayış romanının  gerilimin çözüldüğü anticlimaksa benzer. Şair  ve devir gözlemcisi romancı gözlü şair, Gül  Muştusunda bir yeni hava yakalamıştır. Bundan önceki bölümlerdeki şikayet ve serzenişler burada azalmıştır. Edebiyatımız metinlerin çok anlamlığı konusunda zengin değildir. Divan şiiri geleneği içinde çok anlamlı vadi daha zengindir. Çok anlamlı şiir  yazıldığı dönem ile sınırlı, dar bir yorum düzeni getirmez. Şiirin vaka örgüsü ve mana  zinciri, katmanları birbiri içinde akar. Bu şiir düz bir cadde değil , birbiri içinde patikalardan oluşan yürünmesi zor bir yoldur. Onu umumi cadde haline getirecek yorumlar da bu tür şiir için zor şeydir. Çok anlamlılık bir okyanus gibidir, herkes yüzme bildiği kadar ona açılabilir, veya derinliğine gidebilir.

Sezai Karakoç’un mana dünyasının katmanları ikinci yeni gibi bir şemsiye mantıkla izah edilemez, onun mana katmanları tasavvuf, divan şiiri, kelam felsefesi, Kuran ve hadislere bir oranda da hayata bağlıdır. Sezai Karakoç’un düşünce ikliminde yaşamayan bir süre oturmayan, onun kültürü ve dünya görüşü ile ilişki  kurmayan bir yorumcu bir şeyler anlamaz.

Gül Muştusu kendisine gelinceye kadar ki anlatıdan ayrılır, genel havası ile. Şiir yine bir anlatı formu olan ve romanın atası sayılan mesnevi formu ile konuşur. Şiirde  yaşanmış hayat, yaşanması gereken hayat, ritüellerle idealleştirilen hayat,  Türkiye’nin akışı  içindeki hayat anlatılır. Şair bir haber vermektedir ama neyin haberi olduğu konusunda yüklemin öznesi kapalıdır. Şair yetmişli yılların atmosferindeki şairin gözlemleri ile bir iyimserlik havasına bürünmüştür. Hüznün yerini sevinç, ölümün yerini diriliş, üç mevsimin yerini bahar almış, hepsinden öte gül çok anlamlı bir mahiyet arzederek su gibi şiirin bütün heyetine dağılmıştır.

Gül varlık ötesinin varlığa açılan kulağıdır, gül hem haber getiren hem de varlık ötesine haber götüren bir nesnedir. Varlığın en itinalı nesnesidir. Fuzuli su kasidesinde Hz Peygamberi güle benzetir ve

Suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin

Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzare su    

Gül‘ün şiirde kazandığı mana farklılıkları ayrı bir etüdün konusu olacak kadar geniştir.

Bundan önceki  şiirlerdeki eleştirel hava burada Şair  yoktur. Bezginlik, kırgınlık, huzursuzluk, durgunluk daha birçok olumsuz fiilin yerini enerji, gayret, devingenlik, ümit, heyecan ve birçok insan ruhunu harekete geçiren fiiller şiirde yer almıştır.

 “Kerpiçte bir değişme var

 Ölü tozunda bir doğrulma 

 Tüyleniyor mezar taşları 

 Sızıyor saçaklardan kiremit kanı 

 Oluklardan akıyor

 Dökülmüş çiçek tozlarıyla bulanmış su 

 Arılar arılar içeceğiniz su bu su 

 Kerpiç damlarımızın oluklarından akan 

 Baharla karışık su 

 Eleğimsağma damlaları 

 Kar marmeladı 

 Her damlasında şimşek 

 Bir  avuç suyunda yıldırım

 Gök gürültüsünün salkımı“ 

 Anlatıcı aynı anda birkaç farklı noktaya bakar, 

Bu bakışta ağırlık kaynağını vermeye yanaşmadığı bir iyi, güzel, olgun değişmedir. Bu değişme Türkiye ile sınırlı değildir, Bağdat’a, Şam’a, Kudüs’e kadar uzanır.

“Hiç görmediği büyük şehirlerde 

Bir şey olacak biliyor ama ilerde

Bağdat’ta, Şam’da, Kudüs’te

İsmini söyleyemediği 

Söylenmesi adeta yasak olan 

Batı illerinde 

Güneşin battığı yerlerde 

 Kaynayan bir cehennem gibi coşarak

Işıklı ve kutlu din topraklarını 

 Toza, dumana ve kana boğan 

 O yerlerde 

Ama şimdi bütün bunlar ilerde

Bahar gelmiş gülü zorlamada 

Elbetteki gülün gelişi toprağın alındaki bir metafizik değişmenin sonucudur. Şair gülün gelmesini ve onunla birlikte çok anlamlı bir şekilde mevsimin sürekli bir bahara değişmesinin oluşumunu anlatmaz. Anlattığı gülün gelişidir, ve müsbet anlamda değişmedir.

Anlatının bütün heyetinde bu müjdeli değişim vurgulanır, şair ve anlatıcı olmadıkşekilde mutludur. Aslında bahar muştusudur, çünkü mevsim değişmez, bahar olmazsa gül de açmaz, gülü getiren baharın gelmesi, baharı getiren de gezeğenler arasındaki kozmik hareketlerdir. Şair-anlatıcı kozmik değişmeleri, mevsimin değişmelerini değil gülün gelişini kutlar. Şiir kurgu ile  hem sembolik hem de imgeseldir.

Kitaptaki ilk şiir 1951‘de son şiir ise 1988 de yazılmıştır. Aradan geçen kırk yılda şairin ruhsal yapısı, psikobiyografisi değişmiştir. Bir şahıs var Dicle İle Fırat arasında ortaya çıkmış oradan Anadolu, Ortadoğu İslam dünyasına, biraz da dünyaya açılmıştır. Burada gelinceye kadar bu şahıs ayağına  takılanlarla, onu huzursuz edenlerle konuşmuş, beklentilerini, ümitsizliklerini onlara anlatmış, yarasaları ile çatışmış, ama Gül Muştu’sunda bir yere varmıştır, bütün karamsarlıklar bitmiş, şair yeni bir oluşumun müjdecisidir. Yahya Kemal’in Süleymaniye ‘de Bayram Sabahı şiirindeki zafer gelişini anlatarak onları karşıladığı gibi Karakoç da bir gelişi  kapalı ve imgesel ve simgesel bir dille anlatır. Ama Karakoç üstadı gibi bozgunda fetih rüyası görmez, gerçek bir fethin yeni bir baharın güllerini müjdeler.

Karakoç’un şiirinde tabiat bu şiirde ağıklık kazanmıştır. Diğer şiirlerinde bir bütünlükçü ve destekleyici, tezi güçlendirici bir tabiat yokken bu şiirde şair tabiata bakmaya başlamış ve tasvirler yapmıştır. Bu gülün içinde oluştuğu baharın tasviridir.

Toprağın çağırmasına ulaşan yağmur

Tohumların diriliş çağrısına 

Çocuksu çağrıya uyarak inen su 

Çayırların yağmur çizgilerinde 

Göğe yükselişleri 

 

Bir tabiat dirilişi değildir, şark dünyasındaki genel bir değişimi anlatır, anlatıcı.

Bu gelen diriliştir kuşta ses

Menekşede koku gün çayırlarda yeşillik

Ölümden sonra gelen yeşillik

Varlık üstüne meleklerdensaçılan dökülen 

Anlatıcı gül ile İsa arasında bir parelellik kurar. Gül hazreti peygamberdir, gül ile İsa  arasındaki bağlantı baharın meydana gelişini bir uzlaşmadan ortaya çıkmış olmasını işaret etmektedir.

“Açılan her bahar yeniden geleceğine İsa’nın” 

Şair anlatıcı kitaplı dinlerin varlığın son demi  konusundaki beklentilerine işaretler verir.

Şiirde bir çocuk, bir genç adam, bir olgun adam anlatılır, hareket noktası ülkenin güneyidir. Oradan sonra bütün ülkeyi ortadoğuyu, İslam dünyası azda olsa dünyayı yorumlar.

O değişimi müjdelerken doğu ve batı dünyasının kültür devlerini değişimi karşılamaya çağırır.

Ayın muştusunu vermek için 

Beni sön gönderdin Rabbim

Ayağıma sen takdın 

Aya doğru akan hız türküsünü 

Hey Odisseus nerdesin 

Ksenefon

İbn-i Batuta 

Evliya Çelebi 

Yazın yeniden insanın macerasını 

İnsan kasının çılgın kahkahasını 

Duy yeraltındaki yeri ta kendisi olan adam 

Gün Doğmadan kitabı Monna Roza ile başlar, bir gülün karşısında hüznü, ve baharı beklemektir bu şiir. Gül Muştusu isimli şiir dizisinde ise artık bahara ve güle kavuşulmuştur. Gül Muştusu’ndan sonraki  şiirler baharı takib eden, bir yazı kozmik yazı değil. Belli bir süreç ile sınırlanmamış olan ebedi bir yazın ortaya çıkmasının şiirleridir. Kitabı tanzim eden bölümlere bir romanın bölümleri gibi isimler vermiştir. Bahara ve güle kavuşanlar bu sefer, yazı ve daha ileride yazın getireceği varlıkları düşünürler, onlarla olan ilişkilerini düzenlerler. Zamana Adanmış Sözler bu bahardan sonraki sürekliliğin şiirleridir.

Yazı batının ışığında düşünen kavrayış ve özümseyişlere göre anlatıcı diriliş ve süreklilik içinde batıya yer yermez.

 “bana ne Paris’ten 

Avrupa’nın ülkü mezarlığından 

Moskova’dan Londra’dan Pekin’den 

Newyork

Bütün bu türedi uygarlıklar  umurumda mı 

Birazcık Roma’yı hesaba katabilirdim

Ama Roma 

Kendi kendini inkar edip durmakta 

Buz  gibi eriyerek 

Bir kokakola

Veya bir votka bardağında

Şair anlatıcı olarak bundan önce olmayana azru ile eleştiri ile yönelmişti, şimdi ise elde edilmiş bir mutluluk anında mazideki serüvenini hikaye eder. İkisi de eleştiridir ama, yerleri ve yapılış tarzları farklıdır. İnsan mitolojik, dini, felsefi, tasavvufi anlamda yeryüzüne  sürgündür. Sürgünün nitelikleri ona bakış açısı farklılık gösterir. Şair dünyadaki sürgününün uzun sürmemesini, kendisini gönderenden ister. Şair önceki bölümlerde esir sehrin mahbusu, yerkürede mahkum iken burada oradan kurtulmuş ve öz ülkeye gelmiştir. Romanın bölümlerinin mantığı içinde zorunlu bir diziliş ve vaka örgüsüdür.

Rahatlamış olan anlatıcı kozmik felsefesinin ana hatlarını açıklar.

Bu ülkede ilham yağmur ve rüzgarlara bakar

Donmuş suh ancak baharla kanatlarını açar

Şair-anlatıcı romanında bu ülkeyi anlatır, ülke penceresinden çevreye ve dünyaya açılır. İnsan ancak ortamını bulunca ilhamını bulur, büyük medeniyetler ve sanatlar devletlerin ülkelerin demokratik ve hür, zengin olduğu dönemlerde ilerlemiştir. Kanuni ve Baki, Fransa ve 14 lui hep ilerlemiş dönemlerde  rüzgar ve yağmurdan büyük adam olmuşlardır. Rüzgar döllendirici değil de yıkıcı olursa hiçbir şey ortaya çıkmaz, ne bitki ne meyve, ne sanatçı, ne de insan.

Romanın yükselen bahtı aslında milletin yükselen bahtıdır, olaylar başarı tepesine varınca paslanan tarihin içinden uygarlık ırmağının çıkışı, huzuru ve başarıyı yakalamış toplumun huzur şarkılarıdır.

Şair çileli yıllarından arkasından gelen baharı “Özgür Bahar “olarak niteler. Psikanalitik olarak şairin dünyası değişmiştir, Zamana Adanmış Sözler isimli şiir gurubunda her şiir bir heyecan, feyz, emniyet, sevinç  ve zafer çığlığıdır.

“Kuvvetle yere bastım yokladım derinliğini toprağın 

Omuzlarımdan kalktı sanki ağırlı bir dağın 

Resmini çizdim durdum kutlu sayfalarına çağın 

İsmini fısıldadım yeryüzüne gökyüzüne durmadan

Şair sanatı besleyen yağmurların ve sanata zemin hazırlayan zamanın kıt olduğu zamanlarda sürekli bir hüznün ve arayışın ve bedbinliğin tesirindedir, ama yıllar geçince zaman da yağmur da değişmiştir. Bu yüzden şair kendindeki müsbet ve olumlu değişmelerin kaynağını bir sanat felsefesi kuralı ile yorumlar. İlhamın zaman ve yağmur ile bağlantısını vurgular.

Bu ülkede ilham yağmur ve rüzgarlara bakar

 Donmuş ruh ancak  baharla kanatlarını açar 

 Kışı bırakmak yeniden  yaratılmak gibi

 Yeniden olmak gibi bir fizikötesi töreni

Buradaki bahar bizim bildiğimiz zaman değildir artık. Metafizik anlamda bir değişimdir, yeniden yaratılmaktır. Tolstoy’un Diriliş romanındaki değişim ile Sezai Karakoç’un diriliş telakkisi çok farklı boyutlardadır.

Su  baharda artık akrepler ölmüştür, akrepler ve yarasalar Gün Doğmadan romanında gerilimin kaynağıdırlar.Onlar ölmüşse insanlığa bu toprağa huzur gelmiştir,

Akrebin Ölümü şiiri bir toplumsal zehirlenmenin sonudur. Hikayesi olan bir şiirdir, bir romanda kötü adamın misyonu bittimi mutluluk elde edilir.

“geldi samyeli camlardan geçip 

Üzümlerden incirlerden bir koku taşıyarak 

Dondu akrebin zehri  damarlarında

Romanımızın son bölümlerinden biri Çeşmeler adını taşır. Romanın vaka örgüsü olumuzluklarla başlayan ve tırmanan bir çizgi gösterir.

Hızırla Kırk Saate gelinceye kadar bu gerilim devam eder,  romandaki gerilim şairin ruhunda ve yorumlarında görülür. Hızırla Kırk Saat bölümünde ise gerilim düşar ama birden bire huzur  yükselmez. Hızır bahardan önce gelir ve baharı hazırlar. Gül Muştusu bölümünde Hızır gelmiş artık onun tesiri ile güller çok boyutlu bir şekilde ortaya çıkmıştır, şiir bölümlerinin isimleri birbirimi tamamlayan roman bölümleri gibidir. Zamana Adanmış Sözler de Hızır ve gül mevsimi arkasından büsbütün değişen zaman ve değişen zamanın destanı hükmünde Zamana Adanmış Sözler. Zamana Adanmış Sözleri tanıtırken bölümün başındaki cümleler Romanın gizini, sırrını ifşa  eder.  “Bardaktan boşanırcasına paslanan talihin içinden gülümseyen uygarlık ırmağı“

İçinde bir ıztırabın dindiği şair-gözlemci-romancı artık eşyaya ve medeniyet unsurlarına bakar, önceden toplumun bahtını sorgulayan şair, değişen zaman  ve mevsimlerle birlikte medeniyetin vergisi olan unsurlara bakar, çeşmeleri yorumlar, özellikle İstanbul çeşmelerini.

Ve derken Üsküdar tophane 

 Kabataş ve Valideçeşme

 Sultanahmet Sofular

 Her yerde ve her zamanda 

 Anıt gibi ayakta 

 Durabilen

Ecdadın bu medeniyet unsurlarına gösterilen ilgisizliği şairin ruhunu burkar.

Karakoç çeşme ile şaire gösterilen ilgisizliği birleştirir ve onunla birlikte ağlar

 Ya ben gidip çeşmeye kapansam 

 Ya çeşme bana açılsa 

 Ya çeşme gelip bende kapansa 

 Ya birlikte bir ağıt olsak

Ayinler bölümü ise tam yerine oturtulmuştur, huzuru, mutluluğu bulmuş insanın ayinlerle mutluğunu pekiştirir. Ayin’in mitolojideki anlamı ile dindeki anlamı birleşir, şair burada iki anlamı birlikte satırları ile perçinler. Karakoç, önceki bölümlerde mana planında aksaklıklardan rahatsız olan ruhu, bayrama. güle. muştuya ulaşınca şair bu sefer medeniyet sorunlarına, getirdiklerine eğilir. Tabiatı, sanatı, çeşmeleri, felsefeyi fark eder. Felsefi konularda yavaş da olsa bir gelişme hissedilir.  Felsefenin aslı matematiktir, evren de matematik bir düzen içindedir gibi felsefenin  meseleleri şiirlerinde ve yorumlarında görülür.

Matematik metafiziktir, metafizik matematik değil

Döl metafiziği çağı sona erdi, son buldu insan artışının teoriği 

Çoban sürüsünü müzikle erdirirken tabiatüstü yüceliğe 

Zaman çevirdi insan kitlesini karılmış ve yıkılmış bir hayvan çerisine 

 Sanat sorunları da girer şairin gözlemcinin- gözlemci romancının peyzajına.

Şairin tablolarındaki zamanın ihata sınırını belirlemek güçleşir. Hal, mazi, kadim geçmiş, günümüz hep birlikte tayflar halinde eserde görülür.

  Diri dedikleriniz ölü, ölü dedikleriniz diri 

  Sonbahar yaprakları gibi dökülüyor dünya terleri 

  Mücevher  saatler  ayin yeri duvarlarında kımıldanış

  Lete’de değil Ganj’da değil Kevser’de yıkanış

Çin ressamları döneminden  rum ressamları dönemine geçiş

Daha sonraki dönemde de gönlü arıtıp genişletip derinletiş 

 Hüdavendigar önüne diz çökmek içinizin bekleyiş

 Bir buhurdan gibi yayılan bir koku 

 Havariyyun  ve sahabe havası tuttu ufku

Şairin ruhu eleştirinin gri havasından kurtulmuş, gözler objektif bir tarzda hayata, hayatı ihata eden zamanın arkasına önüne geçmişlerdir.

Dirilişin teori devri bitmiş, dirilişin erenlere ortaya çıkmıştır.

Bunlar diriliş erleri erenleri pirleridir

Kucaklarına dünya kesilmiş bir baş gibi devrilir

Ruhlarının akustiği sağlansın diye 

Arşta çınlayan cezbe sesleri devşirilir

Şair varlık ötesinin neşeşine düşmüştür, arş bile diriliş ile doludur. Erenlerin, diriliş coşkusunun mimarları işlerini başarınca Tanrı da, onlardan memnundur, zafer kazanılmıştır artık.

Ve Tanrı görünüyor artık 

Ve Tanrı onlardan razıdır artık 

Saçılıyor bir hazine gibi ortaya 

Gizli bir hazine gibi ortaya sırlar

Dayanmaz oldu bu açılıma aynalar

Kırılıp dökülüp yokluğa karıştılar

Leyla ile Mecnun romanda estetik olarak en uygun yerine konmuştur. Romanın yükselen huzur çizgisi bu güncellik kazanmış klasik konu ile hakikat arayışına döner. Bahar devrinin arkasını insanları hakikatı arayan bir dünya takib etmiştir.

Şiir göndermede bulunduğu anlamlarla zengindir. Leyla kaşı kara gözü kara bir çöl dilberi değil, uğruna her şeye katlanılan bir evrensel metafizik idealdir, güzeldir. Yoksa bu satırlar bir estetik duruşa söylenmez.

Melekler çöl şehrine dağılsın 

 Leyla’nın uyku saati geldi 

 Bütün çıkrıkları bozsunlar

 Leyla’nın uyku saati geldi 

 Sussun bütün böcekler sussun bütün çöl

 Leyla’nın uyku saati geldi.   

 Unutma çöl ulu bir şehirdir

Leyla ile Mecnun konusu müstakil bir yorum olacak bir bahistir. Şairin ideallerinin yeni bir yapı ile ifade edilmesidir. Süre olarak kırk yılı kapsayan, ama şiirlerde kullanılan zaman açısından, insanın evrene ayak bastığından büyük tecrübenin içine alındığı zamanın öncesini ve sonrasını kapsayan eserin şahıs kadrosu içinde Leyla ile Mecnun mesnevisinin, fiktif metninin şahısları sembolleştirilmiş, romanın önemli ve gerçek şahısları içinde yer almışlardır. Dinin, felsefenin, sanatın, ve yazarın ürettiği şahısların tamamı bir büyük şahıslar harmanı olarak ortaya konmuştur. Bu şahıslar içinde peygamberler vardır, elbetteki bu şahısların içinde sanatsal imajlarla portre özelliğini kazanmış olan Hz Peygamberdir. Böylelikle roman insanın ezeli macerasını  sembolleştirdiği için bu macera içinde peygamberler, özellikle Hz Peygamber baş rolü üstlenir. Leyla ile Mecnun mesnevisi klasik eserlerin zaman anlayışı ile kaleme alınmıştır, Sezai Karakoç  zamanın evrensel niteliğini korumakla birlikte konuya güncellik de kazandırmıştır. Eserin başarısı  buradan ileri gelmektedir. Thomas Mann nasıl Yusuf İle Züleyha Mesnevisini Yusuf ve Kardeşleri isimli eserinde evrensel ve güncel bir boyuta taşımışsa, Karakoç da Leyla ile Mecnun’un benzer bir şekilde evrensel-güncel yapı ile yorumlamıştır. Biz onu burada romansal bakış açımız ile yorumladık.

Ateş Dansı ve özellikle Alın Yasızı Saati kitabı bir bütün halinde yayınlayan mantığın tam bir roman kurgusu ile tanzim ettiğini ifşa eder. Romanların sonunda kahramanların alın yazıları ortaya çıkar. Karakoç da bu bahiste artık kendinin ve farklı zamanlara göndermeler yapan eserinin alın yazısı ile bahsi kapatmak ister. Bu bahisler de dağınık düşünceler, bir araya getirilmiştir, bunların tamamını bir çatı altında ifade etmek, bölümleri oluştururken mümkünse de gerçekte bunlar arasında bir ittisal noktası bulmak zordur. Karakoç roman içindeki benini daha çok sanat sorunları, İslam dünyasının sorunları, küçük realiteleri anlatarak bitirir. Bu bölümün en estetik  belki de eserin en estetik mısraları şairin güzel konusundaki fikirlerini anlattığı pasajdır.

 “Yeniden varolmanın sırrı 

 Dirilmek ve diriltmek görevi 

 Ölümün çürütemediği güzellik

 Ben o güzelliği söylüyorum

 Ben o güzelliği söylüyorum

 Ölümün ötesindeki güzellik

 Ben o güzelliği söylüyorum

 Sonbaharın kızıl yapraklarındaki baharı 

 Ben o güzelliği söylüyorum

 Açlık ve susuzluktan sonraki sofraları 

 Yakıcı çölün derinliğindeki ırmak 

 Yatır örtüsündeki  yeşil sükunetin bal peteği 

 Balın içindeki geometri  vahyin kanıtı Cebrail izi 

 Cebrail’in gölge gibi geçerken bıraktığı iz gecede 

 Ben hep o güzelliği söylüyorum 


Nurdan Haber

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )