Nurdanhaber-Haber Merkezi
Dünyaca ünlü Müslüman âlim El-Cezerî’yi tanımayanınız var mı? Hani şu otomatik abdest alma makinasının mucidini. Modern bilim adamlarının -o dönemin imkânlarını düşünürsek hayran oldukları El-Cezerî’nin icatları, bugün dahi üniversitelerde ders olarak okutuluyor. Mezopotamya’nın bereketli topraklarına dahil olan El-Cezerî’nin memleketi Cizre’den daha nice âlim yetişmiş. Ünlü İslam tarihçisi İbnü’l-Esîr ile Molla Ahmed El-Cezerî ilim tarihine armağanları Cizre’nin. Ahmed-i Hanî’nin kaleme aldığı Kürt edebiyatının ilk örneği Mem u Zin’in kahramanlarının türbelerini de Cizre’de görmek mümkün.
Dicle’nin Türkiye’yi terk edip Suriye topraklarına girdiği mevkiin hemen yakınlarındayız. Dicle’nin sağ kıyısında 400 metre yükseklikteki eski çağlardan kalma Bâzâbdâ Kalesi’nin civarına kurulan şehir, içindeki zorlu geçitle meşhur olmuştur. Rivayete göre Büyük İskender Cizre’yi aşarken kullanmış bu geçidi.
Cizre’nin ilk İslam fetihleri öncesinde Sasani ve Bizans mücadelesinin önemli duraklarından birini oluşturduğu biliniyor. Geçmişte Cezîre adıyla anılan şehir sonraları Cezîre-i İbn Ömer ismini almış. Bu ad ile ilgili olarak kaynaklarda farklı rivayetler yer alsa da en çok rağbet göreni şehrin Hasan b. Ömer b. Hattâb et-Tağlibî tarafından kurulduğu ve ismini buradan aldığıdır.
Cizre stratejik önemi sebebiyle uzun süre askerî üs olarak kullanılmış. Sasani hükümdarı Şapur’un bütün Irak toprakları yerine Cizre ve Sincar’ı ele geçirmesi bölgenin önemini anlatır. Bunun yanında Musul Emiri Mevdud b. İmadeddin Zengî ile Artukoğlu Sökmen’in ordugâhlarını Cizre’de kurmuş olduklarını da akıldan çıkarmamak gerekiyor. Emevilerin hâkimiyet dönemi bölgedeki imar faaliyetleri için dönüm noktası sayılır. Bu dönemde köprü, hamam ve kervansaraylar inşa edilmiş, önceki devirden kalan eserler tamir görmüştür. Emeviler tarih sahnesinden çekilince Abbasi idaresine giren şehir Harici isyanları yüzünden zor günler geçirir. Karmati saldırıları ve Bizans ile mücadele de bölgeyi yıpratan unsurlar olarak öne çıkar.
El-Cezerî’nin icat ettiği filli saat ihtişamlı görüntüsüyle hayranlık uyandırır. Günde iki kere kurulan bir düzeneğe sahipti. Bunun için 30 metal topun ilk yerlerine geri getirilmesi, ayrıca gece ve gündüz uzunluğunun günbegün değişmesi sebebiyle su seviyesinin korunması gerekiyordu.
990 yılı ayrı bir öneme sahiptir. Cizre’yi merkeze alan Mervani Emirliği bu yıl kurulacak ve etkin bir güç olarak tarih sahnesine çıkacaktı. Bu emirliğin neşvünema bulmasıyla Kürtler ilk kez devlet olarak teşkilatlanıyorlardı.
Bölge tarihi için dönüm noktası olan bu dönemde huzur ve barış günlerini ekonomide hızlı gelişmeler takip
etti. 10. yüzyılda Cizre artık önemli bir liman şehriydi. Makdisî Ahsenü’t-Tekasim adlı eserinde şehri “iyi inşa edilmiş, nüfusu kalabalık, çevresi verimli topraklarla çevrili ve Dicle üzerinden gelen taşıtlarla bal, tereyağı, badem, ceviz ve şamfıstığı gibi ürünlerin Musul’a gönderildiği bir merkez” olarak tasvir eder.
Oğuzların -Selçuklu hanedanındaki rekabet yüzünden- Güneydoğu Anadolu bölgesine gelişlerinin Cizre ve Diyarbekir’in ekonomik ve demografik yapısında değişiklikler meydana getirdiğini kaynaklar zikreder. Cizre hâkimi Nasrüddevle b. Mervan, göç
dalgasından yöre halkının olumsuz etkilenmemesi için tedbirler aldı. Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey ile dostluk kurma yoluna giden emir, sonunda Selçukluların hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalacaktı.
Sınır boylarının emniyet altına alındığı bu dönemde şehir âlim ve sanatçıların uğrak yeri, kısaca bir ilim merkeziydi. Ne var ki, devletlerin de insanlar gibi ömürlerinin olduğunu belirten İbn Haldun bir kez daha haklı çıkacak, Mervaniler Nasrüddevle’nin ölümünün (1061) ardından giderek güçten düşecekti. Nitekim 1085’de Selçuklu Sultanı Melikşah’ın emriyle bölge üzerindeki
hâkimiyetleri sona erdi.
İslam dünyasındaki olumlu ve olumsuz gelişmelerden birebir etkilenen Cizre, Mervanilerden sonra Eyyübilerin
hâkimiyetine girdi. Bir süre sonra şiddetini arttıran saldırılar neticesinde Moğollarca işgal edildi. Hıristiyan bir vali tayin edilerek yönetilmeye çalışılan Cizre, Hülâgü döneminden sonra Emir Tûdan’a verilecekti.
Moğol tahakkümünün kırılmasıyla birlikte Memlükler İslam dünyasının birçok yöresine olduğu gibi buraya da seferler düzenleyeceklerdi. 15. yüzyılda bölge hakkında bilgiler veren coğrafyacı İbn Batuta şehrin büyük bölümünden “harabe” diye söz eder. Bu durum da göstermektedir ki Cizre 5 asır içinde istila ve isyanlarla güç kaybetmiştir.
Anadolu’da söz sahibi olmak isteyen ve bu niyetle sefere çıkan Timur’un stratejik önemi sebebiyle Cizre’yi es geçmesi elbette beklenemezdi. Onun 1394’te bölgeyi ele geçirmesiyle şehri uzun süredir yöneten yerel beylerin dönemi son buldu. Fakat Timur Devleti’nin hâkimiyeti Timur’un ölümüyle son bulacaktı. Timur’un oğulları Şahruh Mirza ve Muhammed dönemlerinde şehri Emir Bahtî yönetmiş; ondan sonra sırasıyla Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinin egemenliğine girmişti. Sonrasında Cizre’yi ele geçiren Emir Şerif yerel emirliklerin yönetimdeki etkisini yeniden ön plana çıkaracak uygulamaları gündeme getirecekti.
Bütün bu siyasî kargaşada gerçekleşen ‘güzellikleri’ de ıskalamasın gözlerimiz. Mesela Meşhur Kırmızı Medrese (el-Medrestü’l-hâmrâ) 15. yüzyılda inşa edilmişti. Şah İsmail’in de iştahının kabarmasına şaşırmamak gerekir. Cizre’yi ele geçirmek için akınlar düzenledi. Kısa süreliğine emellerine ulaşsa da yerel emirlerden Ali Bey tarafından Cizre geri alındı. Günümüzde şehrin önemli mahallelerinden Mirali’nin isminin bu emirin adından geldiğini söyleyerek Osmanlı’ya geçelim.
Cizre’ye Osmanlı damgası
Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı Devleti’nin doğu planları arasında Cizre’ye hâkim olmak da vardı. Yerel Kürt emirlerin gücünden istifade etmeyi hedefleyen Yavuz, Anadolu için bir tehdit olarak gördüğü Safevilerle mücadelenin eksenini bu düşünce üzerine inşa edecekti. İdris-i Bitlisî’nin özel gayretleri de bu düşüncelerin pratiğe dönüşmesinde etkili oldu. Bu sayede Kürt emirler Osmanlı Devleti’ne bağlı hale geldiler.
Şia’nın Anadolu’ya yayılma tehlikesinin Sünni Kürtlerin Osmanlı’ya yaklaşmalarındaki etkisi inkâr olunamaz. Özgürlüklerinin koruyucusu olarak gördükleri Osmanlı’ya bağlılıklarını bildiren Cizre halkı, devlet teşkilatında Diyarbekir eyaleti içinde yer almıştı. 16. yüzyıl boyunca aralıklarla devam eden Osmanlı-İran savaşlarında Osmanlı’ya bağlılık bildiren emirlere ayrıcalıklar verildiği de bir hakikattir. Yerelde özgürlükleri devam eden emirler savaş sırasında Osmanlı Devleti’ne her türlü desteği vermekten geri durmayacak; -diğer Sancak beyleri gibi- hazır ve nazır, üstlerinden emir bekleyeceklerdi.
Sonraki dönemde yerel emirlerin ailevi çekişmeleri Cizre’ye büyük zararlar vermiştir. 1627’de IV. Murad son Cizre emiri IV. Mehmed’i görevinden uzaklaştırmış, böylece emirlerin etkisine bir kez daha balta vurulmuştur. 1830’dan sonra şehrin nüfuzlu bir ailesinden gelen Bedirhan Bey mütesellim olarak görevdedir. 1846’da bir ayaklanma başlatır ve isyanın sonunda ailesiyle birlikte İstanbul’a sürgüne gitmek zorunda kalır.
Özgürlüklerinin koruyucusu olarak gördükleri Osmanlı’ya bağlılıklarını bildiren Cizre halkı, devlet teşkilatında Diyarbekir eyaleti içinde yer almıştı.
Sultan II. Abdülhamid ümmetin birliği önündeki engelleri birer birer ortadan kaldırırken, Cizre’ye de bölgenin güvenliğine verilen önemin işareti olarak Hamidiye Kışlası’nı inşa ettirmişti.
Osmanlı Devleti döneminde ticaret kervanlarının önemli bir durağı olmuş Cizre. Güneyden ve doğudan gelen mal yüklü kafileler için güvenli oluşuyla meşhur bu bölge vazgeçilmez bir konaklama merkeziydi.
Nüfusuna gelince 19. yüzyıl sonlarında Müller-Simonist ve Sashau gibi Batılı yazarlar Cizre’de 600-800 arası mesken olduğunu belirtirken Vital Cuinet nüfusunu 9.560 olarak vermektedir. Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımında (1927) ortaya çıkan
rakam ise neredeyse bunun yarısı, yani 5.348 idi.
1979’dan sonra Hacca karadan gidenlerin son istasyonu haline dönüşen Cizre’nin gerek döviz değiş tokuşunda, gerekse alışveriş açısından daha faal bir hale geldiğini görüyoruz. Ancak bu mesut dönem karadan Hacca gitmenin yasaklandığı 1990 yılından sonra bitecek ve 1990’lar, sancılı bir rota çizecekti Cizre tarihine.
Cizre’nin ilme bakan yüzleri
Cizreli âlimlerin sayısı oldukça fazla. Sibernitik alanında dünyaca ünlü âlim El-Cezerî bunların en tanınmışı. Batı dünyasında Cazarî (Gazarî) olarak bilinen İsmail Ebul İz b. Rezzaz el Cezerî (1153 1233) Mezopotamya (Cizre) Tor (Dağkapı) mahallesinde 1153 yılında dünyaya geldi. Asıl adı İsmail olup babasının adı Rezzaz’dır. Şeref ve onur babası anlamında Ebul
İz lakabını taşımıştır. El-Cezerî onun Cizreli olduğunun bir delilidir. Eşsiz icatlarıyla dünyaya nam salan El-Cezerî’ye ‘zamanın harikası’ anlamında ‘bediüzzaman’ denildiğini tarihî kaynaklar zikreder. Cizreli büyük mucit, bilgisayarın temelini atan âlim, fen ve teknik adamı, abdest alma, robotlar, saatler, su makinaları, şifreli kilitler, şifreli kasalar, termos, otomatik çocuk oyuncakları gibi nice aletin mucidi ve dünyanın ilk sibernetik bilginidir.
Yeni şafak