Nurdan Haber

Eğitim Dosyası Yaratılış Raporu-4

Eğitim Dosyası Yaratılış Raporu-4
10 Mart 2018 - 7:00

10 

EĞİTİM DÜNYAMIZIN YENİDEN İNŞASI DEĞERLENDİRME RAPORU

EĞİTİM SADECE AKLI DEĞİL, KALBİ VE RUHU DA BESLEMELİDİR

Eğitimin öncelikli konusu insandır. Hedefi ve gayesi de, insanın istidat ve kabiliyetlerinin inkişafıyla dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak, toplumun refah ve huzurunu temin etmek olmalıdır.

İlk insan Hz. Âdem’in cennetten dünyaya gönderilmesi bu manada bir tavziftir, bir görevlendirmedir. Böylece dünyada insanın kabiliyetleri inkişaf ettirilecek, manevî terakkisi sağlanacak, Esma-ı İlahiyeye güzel bir ayinedarlık vazifesini yapacaktır.

İnsanı diğer varlıklardan ayıran özellikler de bunlardır. İnsanın makamı melekler gibi sabit değildir. İnsan yaratılış ve kabiliyet itibariyle manen en yüksek makamlara namzet olduğu gibi, en aşağı derecelere de namzettir. İnsanın bu yükselişi okumak ve ilim tahsil etmekle mümkündür.

İnsan sadece akıldan veya sadece ruhtan ibaret değildir. İnsan madde ve manasıyla beraber bir bütündür. Dolayısıyla ona verilecek eğitimin de buna göre olması gerekir. Yani sadece aklı besleyen bir eğitim sistemi değil, aynı zamanda kalbi ve ruhu da besleyen bir eğitim sistemi olmalıdır.

 

Yunus Emre’nin dediği gibi;

     İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır.         

Okumaktan mana ne,
Kişi Hakk’ı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir
.

İlimlerin ruhu, esası ve başı iman ilmidir. Yani Marifetullahtır, Allah’ı bilme ilmidir. İnsanın ruhuna takılan zihnin esas veriliş gayesi de budur.

İşte Yunus da okumadan maksadın Allah’ı bilmek olduğunu, şayet okunan bu ilimler Allah’ı bildirmiyorsa, o ilmin kuru bir emek manasına geldiğini veciz bir şekilde dile getirmiştir.

Nitekim Kur’an’ın ilk emri “Oku” dur ve Allah’ın adıyla okunması emredilmektedir.  Demek ki okutulacak ilimlerin Allah’ı hatırlatması gerekir. İşte müfredatlar da buna göre tanzim edilmelidir.

 

EĞİTİM SİSTEMİMİZ NASIL OLMALIDIR?

Eğitim, bir milletin geleceğini şekillendiren, insanlarını ve özellikle gençlerini o milletin bekası ve hedefi doğrultusunda yetiştirme görevidir.

Eğitimin hedefi, millî, manevî değerlerine ve tarihine bağlı, vatan ve milletini kendi menfaatinden üstün tutan, birlik ve beraberlik ruhunu taşıyan, çağın fenleriyle mücehhez fertleri yetiştirmek olmalıdır. Bu bakımdan Millî eğitimimizin yeniden inşası çok önemlidir.

Eğitimin asıl vazifesi insanın terbiyesidir. Bu terbiye insana, hayat ve varlık âlemine, insanlığa yakışır bir bakış açısı kazandırmalıdır. Toplum hayatının mücadele ile devam etmediği, insanların birbirine yardımıyla bunun mümkün olduğu sıkça nazara verilmelidir. Mücadelenin ancak kendi nefsiyle, çevresindeki kötülükle ve kötülerle, bir de kendi kabiliyet sınırlarını aşma yönünde olduğunu ortaya koyan bir terbiye hedef alınmalıdır.

Böyle bir terbiyede akıl ile kalbin, ilim ile inancın birlikte ele alınmasında zaruret vardır. Fertlerin ilim ve irfan ile ahlak ve fazilet ile donatılması, kalp ve ruhlarının, akıl ve hissiyatlarının ulvi gayelere yönlendirilmesi, eğitimin temel gayesi olmalıdır. Aklın nuru, kalbin ziyası faziletin de esası ilme bağlıdır. Maneviyatsız ilim şüphe ve tereddüde yol açar[5].

 

ÇOCUĞUN EĞİTİMİNDE ANNENİN VE ANAOKULU’NUN ROLÜ

Çocuk eğitiminde Annenin rolü çok büyüktür. Günümüzde annelerin yerini büyük oranda Anaokulları almıştır. Bu okullarda anne rolünü eğitimciler üstlenmişlerdir.

Anneler şefkat kahramanlarıdırlar. Çocuklarına karşı her türlü fedakârlıktan çekinmezler. Çocukların eğitiminde de bu şefkatlerini doğru yönde kullanmaları halinde evlatları onlara hem dünyada ve hem ahirette en yakın yardımcı ve şefaatçi olarak yetişmelerini netice verecektir.

Çocuk küçüklüğünde dini bilgilerini yeterince alamazsa, o zaman dünyada anne ve babasına hürmet yerinde onlara soğuk muamele ile sevmediğini gösterir ve çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi belâ olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil, belki: “Neden imanımı İslâm terbiyesi ile kurtarmadınız?” diye dâvâcı olur[6].

Çocuk eğitiminde anne rolünün ne kadar büyük olduğunu Bediüzaman’ın şu ifadelerinde de görmekteyiz:

Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda kat’î ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:

Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum.

Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum…

Acımak ve merhamet etmeyi, o validemin şefkatli fiil ve halinden ve o mânevî derslerinden aldığımı yakinen görüyorum”[7].

Demek çocuğun en birinci hocası ve tesirli öğretmeni onun annesidir. Çocuğun en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit dersini tazeler gibi annesinden daha bir yaşında iken aldığı telkinat ve manevî dersler onun fıtratında çekirdekler hükmünde yerleşmektedir. Ondan sonra alacağı dersler o çekirdek üzerine bina edilmektedir. Bu bakımdan din eğitiminin Anaokulu’ndan itibaren verilmesi ve telkini çok önemlidir. Bu yüzden, okul öncesi eğitim tamamıyla eğitmenlere bırakılmamalı, mümkün olduğunca annelerin de eğitime doğrudan katkıları sağlanmalıdır.

 

ÇOCUKLARA VERİLECEK DÎNÎ EĞİTİMİN BAŞLATILMASINDA YAŞ VE PSİKOLOJİK DURUMLARI DİKKATE ALINMALIDIR

Çocuk psikolojisiyle ilgilenen araştırmacılar; çocukların inanma isteğinin yaratılıştan var olduğunu belirtirler. Hollenbach’a göre,  çocukta görünmeyen bitmez tükenmez merak duygusu vardır. O, sığınacağı, kendine yardım edecek ve kendini koruyacak sonsuz bir kuvvet sahibini aramaktadır. Çocuk bu merakla henüz isim veremediği, fakat zamanla “Kutsal ve Mutlak” olarak kabul edeceği ilahi kuvveti durmadan arar.

Hollenbach çocuğun sonsuzluğa karşı duyduğu bu özleminden dolayı, onun yaratılışından dini duyguya sahip olduğunu söyler. Ancak o, bu özlemin teşvik edilmesi ve uyandırılması gerektiğini belirtir. Ona göre çocuk, dini duygular bakımından genişleme ve derinleşme isteğine ve kabiliyetine sahiptir.

Hollenbach’a göre küçük çocuk için Allah, melek, peygamber, Cennet, Cehennem, ölmek, dirilmek vb. konular henüz sırlarla örtülüdür. Yani dinin mahiyeti ve prensipleriyle ilgili esaslar çocuğun zihninde daha yerleşmiş değildir. Fakat o bunlar üzerindeki sır perdesinin kesin olarak kalkmasını ister[8].

Kroh da “Çocuk Allah’ı tek başına bulamaz. Fakat o, O’nun varlığına inanmak için hazırdır” der[9].

Remplein ise, çocukların, 2-6 yaş arasında Allah’a inanma hususunda özel ve canlı bir hazırlık içinde bulunduklarını söyler[10].

Bu hususta Künkel şöyle der:

“Çocuk, inanmaya doğuştan hazırdır. Onun, fıtri olan bu inanma ihtiyacının önünün açılması gerekir. Esasen çocuk düşünmeden şüphelenmeden ve itiraz etmeden inanmaya hazır olduğundan, söylenenlere içtenlikle inanır[11].

Bediüzzaman da çocuğun küçük yaşta mutlaka dini eğitim alması gerektiğine, yoksa sonra bunu ruhuna çok zor alacağına dikkat çekerek şöyle der:

“Bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir[12].

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve selem) de, çocuklara verilecek dini eğitimin erken yaşta başlatılmasını emretmekte ve şöyle buyurmaktadır:

Çocuklarınız yedi yaşına geldiklerinde onlara namazı emredin[13].

İşte bütün yukarıdaki bu ifadelerden anlaşılıyor ki, mademki o masum çocuklar hayatın dağdağalarına atılacaklar, mademki insandırlar. Elbette küçük kalplerinde çok uzun arzuları olacak ve küçük kafalarında büyük maksatları ve hedefleri bulunacaktır. Onlar aciz ve iktidarsız oldukları için, gayet kuvvetli bir dayanak noktasına ve yardım alacağı tükenmez hazine sahibi birisine muhtaçtır. O da sonsuz kudret ve zenginlik sahibi bir Allah’ın varlığını ve ahiret inancını kalplerinde yerleştirmekle mümkündür.

Çünkü toplumun dörtten birini teşkil eden çocuklar, âhiret imanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidatlarını taşıyabilirler. Yoksa elîm endişeler içinde, kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla, haylaz bir hayatla yaşayacak. Zira her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nazik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zayıf kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir tesir yapar ki, âhirete iman derslerini tam almamışsa, hayatı ve aklı o biçareye işkence ve azap aleti olur. O zaman bu sıkıntı ve üzücü hayattan uzaklaşmak için oyuncaklar altında onlardan saklanmaya çalışır.

Şayet kuvvetli bir şekilde Allah’a ve ahirete ait iman dersi almışsa, korku ve endişe duymak yerine, bir sevinç ve genişlik hissederek der:

Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyf eder, gezer. Ve validem öldü, fakat rahmet-i İlâhiyeye gitti, yine beni Cenette kucağına alıp sevecek ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim” diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir[14].

Şimdiki uygulamada, bir çocuk en erken 10 yaşına gelince din dersleri alabilmektedir. On yaşına kadar ailesinde ve etrafında meydana gelen belalar, ölümler, deprem ve hastalık gibi musibetlere karşı bu çocuklar kime sığınacak ve küçük kalbinde ve safi ruhunda meydana gelen fırtınaları nasıl dindireceklerdir?

Demek ki yapılan araştırmalarda, çocukların en geç iki yaşından itibaren inanma ihtiyacında oldukları ve bu arzularının tatmin edilmesi gerektiğine dikkat çekilmektedir.

İşte Millî Eğitim’de yapılması gerekenlerin başında çocukların bu fıtratlarına uygun bir dini eğitimin Anaokulu’ndan itibaren verilmesi gelmektedir. O masumlara şefkat ve merhamet de ancak böyle olur.

 

 

[5] Kırkıncı, M. Nasıl Maarif? Nasıl Bir Eğitim? Ekev Yayını, Erzurum, 2001.

[6] Nursi, Bediüzzaman, S. Emirdağ Lahikası I. rnk Neşriyat, İstanbul, 2014, s. 43.

[7] Nursi, Bediüzzaman, S. Lem’alar. Envar Neşriyat, İstanbul, 2013, s.199-200.

[8] Hollenbach, S. J. M.Chrictliche Tieefenerziehung. Verlag J. Knetcht, Frankfurt a.M.1960.

[9] Kroh, O. Entwicklungspsychologie des Grundschulkindes. Verlag J. Beltz, Weinheim, 1964.

[10] Remplein, H. Die seelische  Entwicklung des Menschen im Kindes- und Jugendalter, 14. Aufl. 1966.

[11] Künkel, F. Ringen und Reife, F. Bahn Verlag, Konstanz, O Jahr. Langeveld, M.J. Kind and Religion. G. Westermann, Braunschweig, 1959.

[12] Nursi, B. S. Emirdağ Lahikası I. Envar Neşriyat, İstanbul, 1993, s.41.

[13] Ebû Davud, Salât, 26.

[14] Nursi, Bediüzzaman, S.  Şualar. Rnk Neşriyat, İstanbul, 2014, s. 219.

Yarın: FEN İLİMLERİ ATEİST FELSEFEYE GÖRE TAKDİM EDİLİYOR

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )