Nurdan Haber

Bir Isparta Kahramanı, Kötürüm (Alil) Ali (1913 – 1950)

Bir Isparta Kahramanı, Kötürüm (Alil) Ali (1913 – 1950)
19 Ekim 2016 - 22:08

YARIM VÜCUDUYLA HİZMET HAYATI FİLMLERE KONU OLACAK BİR KAHRAMAN

KÖTÜRÜM ALİ, CHP’Lİ DAYISININ EVİNDE HZ. MUSA GİBİ KORUNMUŞTU

Sorulsa ki: “Hangi nur talebesinin hayatını filme alalım?” Aklıma gelen ilk isimlerden birisi, “Alil Ali” olurdu…

Risale-i Nur’da “Alil Ali, Kötürüm Ali, Ali Osman, Demirbaş Ali Osman” olarak adı geçen Ali Osman Öztop ağabeyimizin filmlere konu olacak efsanevi bir hizmet hayatı vardır. Hakkında derlediğimiz hatıralar okunduğunda hiç abartı yapmadığımız anlaşılacaktır...

Ali Osman Öztop 66 sene önce bugün 20 Ekim 1950 tarihinde vefat etmişti. Merhum ağabeyimizi minnet, şükran ve dualarımızla anıyoruz…

Kötürüm (Alil) Ali Isparta Atabeylidir. 1913 yılında dünyaya gözlerini açmıştır. 20 yaşlarında iken yürüyemez olur, kötürüm olmuştur. Sonra hemşerisi Tâhirî Mutlu Ağabey vesilesiyle nur hizmetlerini tanır. Allah ayaklarını almış, fakat ona mânevi kanatlar vermiştir. Kısa ömründe, yarım vücuduyla hizmette adeta uçmuştur. Çok hızlı bir hizmet hayatı vardır. Ona, dünyasına bedel ahireti yüzüne gülmüştür. Zira Üstadı, vefat ettiğinde öyle diyor: “…Tebrik ediyorum ki, vazifesini tam yapmış ve şimdi de Nur kahramanları Hâfız Ali ve Hâfız Mustafa yanında duama dâhildir.” Böyle yazıyor Hz. Bediüzzaman taziye mektubunda.

Emirdağ Lâhikasında adı; “Alil Ali, Kötürüm Ali, Ali Osman, Demirbaş Ali Osman” şeklinde çokça geçmektedir. 1913 doğumlu Ali Osman Öztop (RH) 1950 tarihinde daha henüz 37 yaşında iken vefat etmiştir. Mezarı Atabey’dedir.

Hatıraları müsvedde olarak yazan Ali Osman ağabeyimizin yeğeni Ali Rıza Atadal’dır. Kendisi 45 yıllık kadim dostumdur. Ankara ODTÜ mezunudur. Dayısının vefat yıllarında doğmuş ve hizmetlere O’nun bıraktığı yerden devam etmektedir. Dayısına tam bir hayr-ül halef olmuştur…

NOT: “Risale-i Nur Hizmetkârları Ağabeyler Anlatıyor-2” kitabından özetlenmiştir.

Ömer Özcan

* * *

 

Ali Osman Öztop (Kötürüm Ali)

 

Kötürüm Ali’nin Yeğeni Ali Rıza Atadal Anlatıyor:

ALİ OSMAN DAYIM GENÇ YAŞINDA KÖTÜRÜM OLDU

Dayım kötürüm (Alil) Ali Isparta’nın Atabey ilçesinde 1329 (1913) yılında doğmuş ve 20 Ekim 1950’de daha henüz 37 yaşında iken vefat etmiştir. Mezarı Atabey’dedir. Atabey; Agros ve Aras diye de bilinir. Her üç isim de Risale-i Nur’da geçmektedir. İlkokulu bitirdikten sonra bağ-bahçe işleriyle meşgul olmaya başlar… Boylu poslu olan genç Ali Osman tahminen 20 yaşlarında iken, halk arasında “yılancık” diye bilinen bir hastalık vücuduna arız olur ve birkaç sene içerisinde bacaklarındaki kas ve sinirler tamamen zayıflayarak yürüyemez bir hale gelir.

Artık kötürüm olmuştur, bir daha hiç yürüyemez. Çare olarak; yere dayanıp yürüyebilmesi için, altına deriden bir altlık, ellerine de birer ellik verilmiştir. Bu şekilde önce ayaklarını öne atıyor, sonra elleriyle yere dayanarak vücudunu ileriye doğru verip yürüyebiliyormuş.

RİSALE-İ NUR’U TANIYINCA YARIM VÜCUDUYLA, SANKİ ON AYAKLA BİRDEN HİZMETE KOŞMUŞTUR

Kötürüm olan dayımın hayatı evinde böyle geçerken, tahminen 1938-1939’lu senelerde Risale-i Nurları tanımakla şereflenir. Aynı memleketli, Tâhirî Mutlu (RH) Ağabey bizzat eve gelerek dayımla meşgul olmaya başlar ve Risale-i Nurları O’na tanıtır. Zaten bekâr olan dayım Ali Osman, artık o tarihten itibaren kendini tamamen nurların hizmetine vakfeder.

Bedenî hayatı bir anda yıkılan dayımın, manevi hayatı birden ayağa kalkmıştır. Üstad’ına yazdığı bir mektubunda: “Allah’ıma şu dünyadaki bütün zerratlar adedince hamd olsun. Şu zamanın hatta mazi ve müstakbelin de en büyük ve en mühim uleması olan Risale-i Nur’u bizlere bahşetmiş.” Diyerek hayatını iman ile hayatlandırmış, yarım vücuduyla, kısa ömründe, sanki on ayakla birden hizmete koşmuştur.

Nurlarla ayaklanan dayım Alil Ali, Tâhirî ağabeyin getirdiği nur risalelerinin yazılıp çoğaltılması ve yakını olan eski arkadaşlarına Risaleleri tanıtmakla meşgul olmaya başlar. Dayım aynı zamanda kitap ciltlemeyi iyi bildiği için, diğer ağabeylerin yazdıkları kitaplar da ona gelir, onları da ciltlermiş.

YOKSULLUK İÇİNDE HİZMET ETTİ

Burada Annem Ayşe Atadal’dan (RH) dinlediğim bir hatırayı arz edeyim. Ta ki o günkü hizmet şartlarının zorluğunu tekrar hatırlayalım:

Annem anlatıyor: “O tarihlerde en küçük bir ihbar olduğunda, gelip evleri basıyorlar ve yazılan risaleleri imha ediyorlardı. Bu sebeple risaleler ekseriyetle geceleri, kandil veya gaz lambasının ışığı ile yazılıyordu. Ancak şüphe çekmemek için dışarıya ışık sızdırılmadan yazılması lazımdır. Ali Osman da o yazanlardan biridir.

Ev eski, ahşap, her taraftan soğuk alırdı. Yakacak odun ve kömür de fazla olmazdı. Bu sebeple akşamdan yanan sobanın kor halindeki ateşi, mangaldaki külün içine alınır ve mangaldaki kor ateş çabuk sönmesin diye de üzeri külle örtülürdü. Ali Osman yazdıkça üşüyen parmaklarını, sadece parmaklarını bu külü açarak ısıtırdı. Üşüdükçe tekrar ısıtır ve bu şekilde sabaha kadar yazıya devam ederdi.

Rahmetli Ali Osman ağabeyim bu şartlarda çok fazla hizmet etmiştir. Bu ihlâslı fedakârlığı bana çok tesir ederdi. Arada bir parça nurlardan okuyuverdiğinde; sanki ağzından Cennet balı akıyor gibi tatlı lezzet alırdım.”

İşte Dayımdan sekiz yaş küçük olan annem, ağabeyi Ali Osman’ı böyle anlatırdı. Cenab-ı Hak cümlesine gani rahmetler eylesin. Âmin…”

Alil Ali’nin büyük zahmetlerle Risale-i Nur yazdığı Atabey’deki evinin bugünkü hali

 

ÜSTAD’LA İSTİŞARE EDİLEREK EĞRİDİR’E TAŞINIR

Dayım, Atabey’de Anne babasının evinde böyle hizmet ederken, Eğridir’e birisinin gitmesi icap eder. Ağabeyler üstadımızla da istişare ederek, bekâr olduğu için dayımın gitmesini uygun görürler. Ve Eğridir’de hizmet etmesine karar verirler. Dayım Alil Ali nihayet Eğridir’e taşınır. Orada Çilingir Ali Savran, Kazım Ağabey vs. ile hizmete devam ederler.

Burada enteresan bir inayet-i İlahiye ile hizmetler cereyan eder. Şöyle ki:

Şimdiki gibi her yerde nur dersaneleri olmadığı için evler kullanılır. Nur talebelerinin evleri de hem genişlik, hem de emniyet bakımından müsait değildir. Eğirdir halkı da ekseriyetle Halk Partililiği ile meşhur olduğu için; nurların tanıtılması ve yazdırma hizmetleri oldukça müşkül şartlarda yapılmaktadır.

Orada ikamet eden büyük dayım Hasan İnce vardır. Yani, dayım Ali Osman’ın ve annemin dayısı olan büyük dayımız. Onun iki katlı, o günkü şartlara göre güzel ve geniş olan evi vardır. Fakat büyük dayım Halk Partilidir ve Eğirdir Halk Partililerin başıdır.

EĞRİDİR CHP İLÇE BAŞKANI OLAN DAYISININ EVİNDE MUSA (AS) GİBİ KORUNUR

Kaderin tecellisine bakın ki;

Büyük dayımızın hanımı olan yengemiz Şehriban İnce, ‘Musa’nın Âsiye’si gibi’ çok safi, salâbetli ve dindar bir hanımdır. Yeğeni olan kötürüm Ali Osman dayımı oraya yerleştirir. Hizmetlerin kendi evinde yapılmasını ısrarla ister. Ve evinin, hem de üst katını hizmetler için ayırır. Büyük dayımız da buna mecburen muvafakat eder. Artık ilçenin Halk Parti Başkanı’nın evi dersane-i nuriye olmuştur.

O andan itibaren bu ev arama ve baskınlardan -şikâyet bile olsa- müberra ve mahfuzdur. Burada arama ve baskın yapılamazdı. Çünkü o günkü idarecilere göre; en emniyetli şahıs, elbette ki kendi partilerinin başkanı olan şahsın evidir. İşte kaderin tecellisi; Allah (CC) geçmiş devirlerde Musa Aleyhisselamı hangi saraylarda büyütmüşse, benzer bir tecellisi Eğirdir gibi bir yerde görülür. Ve o günkü dehşetli şartlarda böyle bir evde Kur’an nurları çoğaltılır, her tarafa neşredilir.

Üç-dört sene gibi uzunca bir müddet büyük dayımızın evi böylece nur dersanesi olur. Orada Eğirdir köylerinden gelen birçok insan nurları tanır ve imanlarını arttırırlar. Bu insanlar köylerine dönerken dayım onlara okumaları ve yazmaları için birer risale verir. Onlar da yazdıklarını ertesi pazar getirirler. Dayım da tashihatlarını yapar, ciltler ve yazmaları için onlara başka risaleler verir… Böylece epeyce bir nur talebesi yetişmiş olur.

Sonra dayımı merkezî bir köy olan İmrahor’a taşırlar. Bir müddet de orada hizmetlere devam eder.

Kötürüm Ali Eğridir’de CHP ilçe başkanı olan dayısının evinde Hz. Musa gibi korunmuştu

 

EĞRİDİR’DEKİ BU HİZMETLERİ ÜSTAD SAİD NURSİ TEBRİK EDİYOR

“Atabey’li alil (kötürüm) Ali Osman’ın yazdığı uzun mektubu ve Asâ-yı Musa Risalesi ve Nurların neşrinde cidden tesirli çalışması ve hizmet-i Nuriyede çok çalışkan Çilingir Ali ile ve dayısı Hasan’ın ona yardım etmesi ve mübarek hülyaları ve tevafukları bizleri ferahlandırdı. Eğirdir kasabasını bana ziyade sevdirdi. Cenab-ı Erhamürrahimin onlardan razı olsun.” (Emirdağ Lâhikası 159)

“Sâlisen: Hüsrev’in mektubunda, Atabey’li Kötürüm Ali ve Eğridirli Kâzım’ın Nurlara tam şevkle hizmetleri, hattâ ruhanîleri de onları tebrike ve tahsine sevk eder.” (Emirdağ Lâhikası 154)

BEDİÜZZAMAN KÖTÜRÜM ALİ’YE DEMİRBAŞ ALİ OSMAN DİYOR

Emirdağ Lâhikasında Denizli Kahramanı Hasan Feyzinin vefatı münasebetiyle Üstadımızın bir mektubu vardır. Bu mektupta Üstad Hazretleri Hasan Feyzi’yi müjdelerle taziye ettikten sonra; mektubun haşiyesinde Onun yerini Ali Osman’ın (R.H.) doldurmasını tavsiye ediyor.

Şöyle ki:

“…İnşâallah Cenab-ı Hak onun vazifesini dünyada gördürecek Nur dairesinde çok Hasan Feyzi’leri yetiştirecek.” (Haşiye)

“(Haşiye): Bu merhum kardeşimizin Nur’a ait müteaddid vazifelerini tamamen görecek ve şakirdlerin tensibiyle ve meşveretiyle intihab edilecek bir yeni kahraman bulununcaya kadar, o vazifeleri taksim-ül a’mal suretinde her bir şakird bir vazifesini yapmağa başlasın. Demirbaş Ali Osman, bu vazife Isparta’da sana düştü. Hem oradaki kardeşlerin meşvereti ile, onun yeri boş kalmamak için Nur’la onun gibi çok alâkadar birisi, şimdilik Denizli Hüsrev’i vaziyetini alsın. Ona hediye ettiğim takkeyi muhafaza etsin, tâ hakikî sahib çıkasıya kadar.” (Emirdağ Lâhikası 190)

KÖTÜRÜM ALİ MALUM VE MEŞ’UM AFYON HAPSİNDE

Bu arada 1948’lere gelinmiştir. Malum ve Meş’um Afyon Hapishanesine üstadımızla beraber nur talebeleri toplattırılmaya başlanır. 06 Mart 1948’de, o civardaki birçok nur talebesiyle beraber, dayımı da kötürüm olmasına rağmen tevkif ederler.

TEK BAŞINA SÜRÜNEREK, KENDİNİ ÇEKE ÇEKE MAHKEME BİNASINA KADAR GELİR

Burada Tâhirî Mutlu Ağabeyimizden bizzat dinlediğim güzel bir hatırayı nakledeyim:

Afyon Hapishanesinden Üstad’ımızla beraber bütün ağabeyler 22 Mart 1948 günü mahkemeye giderler. Dayım da mevkuf olarak aralarındadır. Herkes ikişer ikişer kelepçelenir. Jandarmaların refakatinde bütün grup hapishaneden mahkemeye doğru hareket eder.

Dayım kötürüm olduğu için arkalarında kalır. Tek başına arkalardan sürünerek, kendini çeke çeke mahkeme binasına kadar gelir. Önden giden Üstad ve ağabeyler muhakeme edilecek olan binanın üst katına çıkarlar, salonun dış sofa kısmında merdivenin başında mahkeme saatini beklemektedirler.

Dayım ise arkadan gelmiştir. Üst kata çıkması lazımdır. Merdivenlerden çıkmaya başlar. Evvela vücudunu bir üst basamağa alıp, sonra ayaklarını çekerek, geri geri, “tık, tık, tık” diye ses çıkararak tırmanmaktadır.

KÖTÜRÜM ALİ SÜRÜNEREK MAHKEMEYE GİDERKEN ÜSTAD’IN GÖZLERİ YAŞARIR

Manzara çok dokunaklıdır…

Yukarıdan bu manzarayı Üstad’la beraber seyreden ağabeylerin bazıları: “İşte en sakatımız dahi buraya gelmiş idamla yargılanıyoruz!” diye hüzünlenirler. Üstad’ımızın da gözleri yaşarmıştır… İşte tam bu esnada, Üstadımız gür bir sesle bütün topluluğa hitaben: “Korkmayınız Kardeşlerim! İnşallah bu Nurlar parlayacaklar” der.

Tâhirî ağabey:

“Bizim, idamla yargılandığımız mahkemede, bu kadar dehşetli şartlar içinde, Üstad’ımızdan çıkan bu sözün münasebetini bir anda kuramadık. Hatta, ‘acaba Üstad’ımız hapishanenin o dehşetli tecridhanesinde muvazeneyi mi bozdu?’ diye endişelenmiştik. Sonra zaman o sözü tefsir etti ki; aynı hakikat bir müjde imiş. Mübarek Üstadımız ilham ve ihtarlarla bize bu müjdeleri veriyormuş.”

ÜSTADIMIZ DAYIMI ŞU MEKTUPLA TAZİYE EDER:

Nihayet dayımın son seneleri daha da ciddi hastalıklarla geçer. Esbap dairesinde yaşıyoruz. O, zor, soğuk şartlar ve çok kitap ciltlemekle meşguliyet esnasında aldığı selülozik tozlar, Onun tüberküloz (verem) olmasına vesile olur. Nur talebeleri ağabeyler ve ev halkı tedavisi için çok uğraşırlar. Fakat takdir-i İlahi öyle hüküm vermiştir. Nihayet 20 Ekim 1950 günü Rahmet-i İlahiye ye ve Onun Resulüne kavuşur.

“Râbian: Ali Osman’ın vefatıyla hem akrabasını, hem Medreset-üz Zehra ve Nur dairesini ta’ziye ediyorum. Ve onu da tebrik ediyorum ki, vazifesini tam yapmış ve şimdi de Nur kahramanları Hâfız Ali ve Hâfız Mustafa yanında duama dâhildir. Umum kardeşlerime binler selam. El Bâki Hüvel Bâki. Said Nursî” (Em L II-48)

Alil Ali’nin Atabey kabristanında bulunan mezarı

VEFATI VE İKİ KERE KILINAN CENAZE NAMAZI

Civardaki birçok nur talebeleri ve memleket halkından epeyce bir cemaatle Atabey’de defnedilir. Defnedildiği gece cenaze namazını kıldıran memleketimizin hocasına rüyasında görünür: “Hafız Efendi benim cenaze namazımda, ‘Sübhaneke’ okunurken ‘ve celle senâüke’ yi unuttunuz. Cemaati toplayıp lütfen namazımı tekrar kıldırınız” der. Hocaefendi de hakikaten unuttuğunu hatırlar ve namazı tekrar kılarlar. Hatta uzak yerlerden gelip cenaze namazına yetişemeyen birkaç nur talebesi de cenaze namazını kılmış olurlar.

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )