Nurdan Haber

İlber Ortaylı

İlber Ortaylı
13 Haziran 2015 - 16:02
Topkapı Sarayı Eski Başkanı

1947 yılında Avusturya’da doğdu. Ankara Atatürk Lisesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İdari Şube ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Yeniçağ Tarihi Bölümü’ni bitirdi. Viyana Üniversitesi’nde Slavistik ve Orientalistik Bölümü’nde okudu. Chicago Üniversitesi Tarih Bölümü’nden yüksek lisans diploması aldı. 1979 yılında doçent, 1989 yılında profesör oldu. Paris, Princeton, Moskova, Berlin, Viyana gibi dünyanın en ünlü üniversitelerinde misafir profesörlük yaptı. Yerli ve yabancı dergilerde, ‘Şehirler ve İdare Tarihi’ üzerine makaleleri bulunuyor. CIEPO (Uluslararası Osmanlı Çalışmaları Topluluğu) Başkan Yardımcısı ve Avrupa İranoloji Cemiyeti üyesi.

ESERLERİ:

Tanzimattan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, Türkiye İdare Tarihi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, Gelenekten Geleceğe, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul’dan Sayfalar, Studies On Ottoman Transformation, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti’nde Kadı, Türkiye’nin İdare Tarihi’ne Giriş, Osmanlı Toplumunda Aile.

HAKKINDA YAZILANLAR
Aydın Doğan Vakfı Ödülü Prof.Dr. Ortaylı’ya verildi

AYDIN Doğan Vakfı tarafından her yıl kurucusu adına düzenlenen Aydın Doğan Ödülleri’nin beşincisi, tarih dalında Prof. Dr. İlber Ortaylı’ya verildi. Prof. Dr.Nurhan Atasoy’un başkanlığında Doç. Dr. Ali Akyıldız, Prof.Dr. Mahir Aydın, Murat Bardakçı, Dr. Filiz Çağman, Doğan Hızlan, Orhan Koloğlu, Dr. Nazan Ölçer, Prof. Dr. Mete Tunçay’dan oluşan Seçiciler Kurulu, 28 Şubat’ta yaptığı toplantıda 35 başvuruyu değerlendirdi.

Prof. Dr. Ortaylı’nın ‘Osmanlı Toplumunda Aile’ isimli eserini değerlendiren Seçiçiler Kurulu şu açıklamayı yaptı: ‘‘Bu eserin yanısıra tarih alanında 1970’li yılların başlarından itibaren Prof. Dr. Ortaylı’nın yaptığı çalışmaları, yayınladığı makalelerle kitaplarını, tarih biliminin yaygınlaşması çabalarını, tarihi her yaştan Türk insanına sevdirme konusundaki faaliyetlerini, yurtdışındaki bilimsel etkinliklerini ve Türk tarihçiliğinin uluslararası alanda önemli bir ismi olmasını da gözönüne aldık.’’

Hürriyet Medya Towers’da Nisan ayında yapılacak ödül töreninde Prof.Dr. İlber Ortaylı’ya Vakıf Başkanı Aydın Doğan, 15 milyar olan para ödülünün yanısıra ‘Tarih Ödülü’nü simgeleyen bir madalyon verecek.

Seçiciler Kurulu ayrıca Mehmet Genç’in ‘Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi’ adlı yapıtını da, titiz ve özgün bir çalışmanın ürünü olarak övgüye değer buldu ve kendisine ‘Özel Ödül’ verilmesini kararlaştırdı.

HABER
ORDU DARBE YAPABİLİR

Prof. Ortaylı’dan şok açıklamalar: “Biz asker milletiz. Asker düşmanlığı pomplanıyor. Açılım lafları boştur. Sivil siyaset olmazsa darbe normaldir.”

Prof. Dr. İlber Ortaylı, ‘asker millet’ olmanın Türklerin en önemli vasfı olduğunu belirterek, ”Askeri vasıflarını kaybetmiş Avrupa, bizde bulunan bu vasfın da yok olmasını istiyor” dedi. MHP’nin Siyaset ve Liderlik Okulu’nda partililere konuşan Ortaylı, hükümetin demokratik açılımını da eleştirdi.

Ortaylı, son yıllarda Türkiye’de milliyetinden utanma duygusunun, asker düşmanlığının körüklendiğini iddia etti. Bunu Avrupa’nın da kışkırttığını ima eden Ortaylı, şöyle konuştu: ”Türk toplumunun militarist olmasından Belçika’nın, İsviçre’nin ne zararı olabilir? Bizde de resim, heykel sanatı yok, musikiyle uğraşılmaz, filozof yoktur, fakat ölmeyen sanatımız, vasfımız askerliktir.”

ORDU DARBE YAPABİLİR

Ordunun siyasete karışmasının da kaçınılmaz olduğunu, bunun tarihsel gerçeklik taşıdığını savunan Ortaylı, ”Sivil siyaset kendini geliştiremezse darbe kaçınılmazdır’ diye konuştu.

GÜNEYDOĞULU KOPYA ÇEKİYOR

Ortaylı, ”Doğu ve Güneydoğu’da üniversiteye giriş sınavlarında açık şekilde kopya çekildiğini” öne sürerek, ”Böylelikle iyi okullara ehil olmayan öğrenciler geliyor. İmtihanların asayişini iyi kontrol etmeliyiz” dedi.

PİS HERİFLER KIZLARI KOVALIYOR

“Bütün kentlere üniversite açılması ahlaksızlıktır” diyen Ortaylı “Ankara’ya 20 okul aç Doğulu çocuklar buranın kültürün görsün” dedi. Ortaylı taşraya üniversite açılmasının zararını ise şöyle anlattı: “Evvela bakkal çakkal çocukları kandırıyor. Ondan sonra oradaki ev sahipleri kazıklıyor çocukları. Ondan sonra her şehirde vardır onlardan bir sürü pis herifler genç kızları kovalıyor.”

AÇILIM DEDİKLERİ BOŞ BİR LAFTIR

Demokratik açılım çalışmalarını da eleştiren Ortaylı, sözlerine şöyle devam etti:?”Açılım boş laftır. Açılım isteyenler gitmez de durmaz da. Kimse kimseye kitle dalkavukluğu yapmak için, sempatik görünmek için konuşmasın. Türklere karşı tez geliştirmek için arşive giren kaçıncı ecnebi Türk taraftarı oldu, onlar anladı, bizdekiler anlamıyor. Bunlar tehlikeli işler, belediyeciliğe benzemez.’

SÖYLEŞİ
Beşeriyetin değişmez değerleri vardır
Akşam 19 Eylül 2011

Paçozlaşma var ama sokak dili kullanmazdım

İlber Ortaylı’dan Alev Alatlı’ya hem destek hem eleştiri

Prof. İlber Ortaylı, yazar Alev Alatlı’nın Türkiye’de paçozlaşma süreci yaşandığı yorumlarına destek çıktı. Toplumdaki elit değerlerin yok olduğunu belirten Ortaylı, ‘Ama paçoz çok sokak dili. Ben bu kavramı kullanmazdım. Niteliksizleştirme denilebilir’ görüşünde

Geçen hafta yazar Alev Alatlı ile yaptığım söyleşi entelektüel camiada ve medyada bir hayli ilgi çekmişe benziyor. Röportajın ardından en çok tartışılan, Alatlı’nın nasıl kavramlaştırdığını uzun uzun anlattığı ‘paçozlaşma’ konsepti üzerinde yapıldı. Her ne kadar yazar Alatlı konuşmamız esnasında ‘paçoz’ ile ‘paçozluk’ veya ‘paçozlaşma’ arasında net bir ayrım yapmış olsa da, söyleşinin ardından yapılan tartışmalardan, bu ayrımın satır arasında yitip gittiğini gözlemledim. Paçozlaşma tartışmasının bir ucunda Beyaz Türkler konsepti de olunca, Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın kapısını çaldım. Topkapı Sarayı Müdürü tarihçi Ortaylı’nın Alatlı’ya hak verdiği yerler kadar, itirazları da var. Bakalım siz ne düşüneceksiniz…

Şenay YILDIZ

Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ile Topkapı Sarayı’ndaki ofisinde perşembe günü bir araya geldim. Yazar Alev Alatlı’nın ortaya attığı paçozlama konseptinden, Ortadoğu’daki siyasi gelişmelere pek çok konuda Ortaylı’nın AKŞAM’a yaptığı değerlendirmeler şöyle:

– Yazar Alev Alatlı’nın geçen hafta yaptığım söyleşide dile getirdiği ve ‘paçozlaşma’ adını verdiği kavramlaştırmayı nasıl değerlendirdiniz?

Şimdi Türkiye’nin mazisini şişirmenin bir anlamı yok. Benim çocukluğum ve benim çocukluğumdan biraz evveline bakarsanız, eski Türkiye çok kitap basılmayan, basılan kitabın da çok kalitesiz olduğu, çevirilerin büyük kısmının gayet kötü yapıldığı bir dönemdi. Büyük sorunlar vardı. Sadece İstanbul ve Ankara’da iki üniversitemiz vardı. Bir de teknik üniversite. Fakat, buralardan çıkan insanlar donanımlı çıkardı. Şimdi ise şöyle bir sorunla karşı karşıyayız: Türkiye son iki yüzyıldır pek çok şeyler başarmış, çok ileri gitmiş, diplomatını, kimyagerini, askerini, bankacısını yetiştirmiş ama birçok sahada da paçozlaşmış. Maddi medeniyette büyük kademeler kat eden ve zenginleşen bir millet maalesef kendi dilini, Türkçe’yi kullanamıyor. Bir yüksek tahsilli ile bir çamaşırcıyı ayırt edemez hale geldik neredeyse. Paçozluk bu işte! Kültürel açıdan Tanzimat döneminden daha geriyiz. Ben belki aynı tabiri kullanmam ama o ad verilmiş bu duruma.

ÖZKÖK DOSTUM, OKURUM
– Paçozlaşma diye kullanmazdım demenizin sebebi nedir?

Paçoz sokak lafı, onun için kullanmam. Kavramların çok sarih, tercüme edilir olması veya literatürde kullanılmış olması lazım. Mesela röportajda Dostoyevski’nin Puşlost’unu örnek vermiş… Tamam, o oturur. Çünkü insanlar Dostoyevski okuyorlar ve tabirleri yerleşik oluyor. Rusça’yı aşıyor, İngilizce’ye Fransızca’ya giriyor. Alev (Alatlı) tabii zeki bir kadın olduğu için derhal bunu dengeliyor ve tercüme ediyor. Tamam, o zaman oldu. Paçoz’u kabul ettik. Bu tip bir teşhis ve şikayet doğru. Ama tabii, bu meselenin basına, bugünkü yazarlara dağılımını bilmiyorum. Röportajda saydığı Ertuğrul (Özkök) gibi bir sürü isim benim dostum ve her gün okuyorum da tabii.

– Basında kötü örnekler yok mu peki?

Çok kötü yazarlar var tabii, o ayrı. Yazmamak için doğrulmuş, hiçbir şekilde entelektüel güvenilirliği olmayan adamlar var. Ama tek tek bunlara girmeme gerek yok. Mesela, bir insan 40 yaşından sonra yön değiştirmez. Ayıp, çok ayıp olur. Öyleleri de var.

– 40’ından sonra yön değiştirme furyası bayağı yaygın gerçi bizde…

Evet. Sonra, terbiyesiz mesela. Matbuatı kullanıyor. Mesela Taraf gazetesinin bazı internet sitelerini desteklediğini biliyorum ve bunlar açıktan açığa insanlara hakaret ediyor. Bu çok ayıp bir şey! Yani, matbuatta yeri olan bir gazete, oturuyor, internette sorumsuz, yazarı çizeri olmayan belli olmayan bir internet sitesine mali destek oluyor. Bu da Taraf gazetesi diye ilan ediliyor. Matbuatta böyle şeyler olabilir mi? Bunlar tabii hoş şeyler değil, bizim alıştığımız eski gazete değil.

AİLE TERBİYELERİ EKSİK

– Peki siz Beyaz Türklerin küsmesi gibi bir durum gözlemliyor musunuz?

Valla, Beyaz Türkler kılık değiştiren bir toplumda umumiyetle küserler. Çünkü Türklerin kendine göre bir ataleti, yavaşlığı ve seçiciliği vardır. Şimdi ben de mesela İstanbul’da sağda solda yapılan binalara küsüp, Türkiye’den gideyim. Bu olur mu? ‘Hükümeti beğenmem’ diyorlar. Peki o zaman? Kendin siyaset yaparsın ama yapmıyor. Beyaz Türk dediğiniz garip kültürü olan bir insan. Çünkü, bunların anne baba terbiyeleri eksik. Bunların anne baba terbiyesi genellikle ‘Buradan gidin ve kendinizi kurtarın’ şeklindedir. ‘Buradan gidin’ demek için çocuk yetiştirilir mi? Buna Beyaz Türk deniyor bizde. Aslında o çoğu Beyaz Türk’ün de nitelik bakımından beyaz meyaz olduğu yok. Mesela ‘Beyaz Alman’ kiliseyle gitmese bile kiliseleri, halk edebiyatını, felsefesini bilir. Türkiye’nin Beyaz Türk’Ünde böyle bir noksanlık var: Kendini tanımaz, bilmez. Bunların bağları zayıftır, intibaksızdırlar. Onun için gittikleri yerlerde de fazla bir şey olmazlar.

ELİT DEĞERLER YOK OLUYOR

– Ülke kabuk değiştirirken kültürel hayatımızda yaşananları siz nasıl tanımlarsınız?
Elit değerler tamamen siliniyor, yok oluyor. Yerine onun kalitesinde olmayan başka bir şey geliyor. Paçoz, çok sokak kelimesi. ‘Sasıma’ veya ‘niteliksizleştirme’ gibi başka bir ad bulursun. Niteliksiz insan niteliksiz olduğu için her yere sızabilir, bulaşabilir; her türlü kalitesizliğe, kötülüğe karışabilir. Beyaz Türk dediğin de bundan bozulup gidiyor. Ama Beyaz’ın ne kadar beyaz olduğu tartışmalı olduğu için işler düzelmiyor. İşte Alev Alatlı onu diyor. Bugün toplumun Tanzimat tipi bir münevveri, oturması yazması olan bir yüksek sosyetesi yok.

YENİ BURJUVAZİ
– Sizin daha önce dile getirdiğiniz yeni bir Müslüman burjuvazisi konsepti var…

Evet, ama ne getiriyor bize bu Müslüman burjuvazisi? İçlerinde çok kayda değer insanlar var. Ama mesela bunlar bize İslamiyet’i, İslami yaşayışı yeni bir yorum, güzellikle, şıklıkla getirebiliyor mu? Daha önemlisi kendi yaşamadığı, iştirak etmediği, benimsemediği başka yaşam tarzları ve kültürü doğru düzgün ve ciddi biçimde muhakeme edebiliyor mu? Önemli olan budur. Yani, bir şeyi yaşamadığın zaman onu bilme mükellefiyetin ortadan kalkmıyor.

BİDON GÜRÜLTÜSÜ
– Entelektüel veya Beyaz Türkler gibi kavramları tarihsel atıflarla tanımlıyorsunuz. Toplum dönüşürken, bu kavramlar da dönüşmez mi?

Hayır. Çünkü, beşeriyetin değişmez değerleri vardır. Beşeriyet, çok dolu, sözü-sazı yerinde, inandırıcı insanı dinlemek ister. İnandırıcı insan sadece laf ebesi değildir; belirli köprüleri geçip, arkasındakilere cesaret ve yol gösterebilen adamlardır. Bunlardan çok nadirdir bizde. Ama bütün tarih boyunca bu böyledir ve değişmez. Mesela Cicero’nun sırf nutukları değildir insanları çeken. Bir köprü atlamıştır: Roma Senatosu’nda darbeci, komplocu gruplara karşı hakikaten kelleyi ortaya koyarak konuşmuştur. Büyük komutanlar, mareşaller, padişahlar… hepsi öyledir. Onun için bu üniversal boyuttur ve kolay değişmez. O boyutu yakalamayan insanlarınki teneke tırıltısıdır, yani bidon gürültüsüdür. Bir süre için götürebilir ama uzun vadede hiçbir tesiri olmaz.

– Bizdekiler bidon gürültüsü mü?

Bidon çoktur, evet. (gülüyor.)

KABUK DEĞİŞTİRİRKEN ROTAMIZ YOK
– Siyaseti, ekonomisi ve basınıyla dönüşen Türkiye kentlileşiyor diyebilir miyiz?

Hayır, kentlileşiyor değil. İrlanda’daki patates kıtlığı sırasında açlıktan kurtulmak için önüne buldukları gemiye atlayan insanlara benziyoruz! O insanların gemi hangi yöne gider, indiği yerde ne olur, gerçekten oraya varabilir mi, hiçbir fikri yoktu. Türkiye’nin kabuk değiştirmesi de buna benziyor. Hiçbir planı ve bilgisi yok. Şimdi insanları ‘Kendi İslami kökleriyle ilgisi yok’ diye tenkit ediyorlar. Peki, sizin kaçınızın var? Kaçınızın çocuğu gidip Ortadoğu’da Arap, Fars Edebiyatı öğrenip, bölgeyi tetkik ediyor? Bunların en bilinçlisi, yeni İslamcı entelektüel takımından olanları, gidip Amerikan üniversitelerinde Ortadoğu öğrenirler!

Erdoğan Nasır’dan daha başarılı
– Bir tarihçi olarak Arap Baharı’nın bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bahar gelir mi gerçekten?

Arap toplumlarında seni beni cebinden çıkaracak kadar çok entelektüel insan vardır. Bizim Türkçe bilmediğimiz yerde Arap toplumlarında nefis Arapça konuşan insan vardır. Ama, Arap toplumu üretmez. Üretemeyen toplumlar örgütlenemezler. Böyle toplumlar 50 tane bahar yaşasalar, arkasından kızgın yaz sıcağı ve soğuk gelir. Evvela, toplumun üretmesi lazım. Bu olmadıkça, buralara bahar kolay gelmez.

KAVGA HEP SÜRECEK
-Eski emperyal devletler diktatörlerin devrildiği ülkelerin üzerine çöreklendiler. Emperyalizm döneminden hiç çıkamadı mı aslında dünya?

Valla, insanlar ekmek, enerji, yiyecek, su, kısaca kaynak kavgasında. Dünya cennet değil, her istediğin yok. İnsanların üretim gücü de sınırlı. Dünyayı kirletmesen, aç kalıyorsun. Bu kavga hep sürecek.

– Başbakan Erdoğan’ın Ortadoğu turu çok ilgi çekti. Erdoğan’ın Mısır’ın en önemli liderlerinden Nasır ile kıyaslanmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Bence, Erdoğan Nasır’dan çok daha başarılı ve tutarlı. Çünkü Nasır’ın arkasında böyle bir Türkiye yoktu. Nasır’ın arkasındaki Mısır nüfus artışı ve patlamasının sınırına gelmiş; eğitim ve sağlıkta inanılmaz sorunları olan, Arap dünyasına sahip çıkamayacak kadar fakir ve boyundan büyük yük altına giren bir Mısır’dı. Nasır’ın çözümü küçük maaşlarla herkese iş vermek oldu. Birtakım çözümleri çok çocukça, birtakım yerlerde de çok iddialı ideolojileri vardı. Arkasındaki Suriye, Mısır bir hiçti. Tayyip Erdoğan’ın arkasındaki Türkiye mukayese kabul etmez o dünyayla. Türkiye’de birçoğunun beğenmediği bir ordu, bir yönetici sınıfı, bir Dışişleri, bir kültür var. Arkamızda 1940’larda, 50’lerde halledilen bir sağlık devrimi var ve iyi kötü bir şeyler becerilmiştir. Bunlar çok önemlidir. Bunların hiçbiri o dünyada yok.

GÖVDE GÖSTERİSİ
– Yeni kurulmakta olan Ortadoğu’da Türkiye Mısır’dan liderliği alır ve götürür mü?

Efendim, Türkiye kimseden liderliği almaz. Çünkü Mısır zaten lideri değil! Türkiye kimseyle çekişmez. Türkiye saygın ve kuvvetli bir ülke. Ama Türkiye birtakım şeyleri yerine getirebilir mi, ona bakmak ve onun söylemine dikkat etmek lazım.

– Ne kastediyorsunuz?

Yani, son günlerde yapılanlar çok yanlış mı? Bence değil. Nihayetinde bir memleketin gövde gösterisi de hakkıdır. Ama tabii bir gövde gösterisinde söylenenleri yaygınlaştırır ve çok ciddiye alırsan iş değişir. Yani gövde gösterisinde edilen sözlerin bir tesiri olabilir ama onun dozunu bileceksiniz!

İstanbul’u hödükler doldurdu
– Topkapı Sarayı oldukça korunaklı bir yer. Saray’dan çıkıp İstanbul’a bakınca estetik açıdan ne düşünüyor, ne hissediyorsunuz?

İstanbul, estetik olarak ayvayı yemiş, bitmiştir. Çok güzel yerleri var ama inşaatlardan dolayı bitecek. Maalesef İstanbul’la alakası olmayan hödükler doldurdu bu şehrin her tarafını. ‘Hödükler İstanbul’a geliyor’ diye şikayet edenlerden değilim. Öyle bir şey olmaz. Burası bir metropol. Elbette ki ekmeğini arayan insanlar gelirler ve sen onları almak zorundasın. Fakat biz onları eğitemiyoruz. Çünkü İstanbullu diye bir zümre yok artık. Ve o gelenlerin hiçbir eğitim görme endişeleri yok! Büyük bir arogans içinde bir yarım yamalak rejisörle, bir yarım yamalak müteahhit istediği yere istediği binayı dikiyor, istediği filmi çekiyor, program yapıyor. Ne yapayım yani? Bu çok namüsait bir durum, sıkıntı yaratıyor. Elbette ki insanları iş-aş, eğitim, sağlık hakkından alıkoyamazsınız. Ama hiçbir yerde de böyle bir elit olmadan birtakım insanlar gidip başköşeye oturup pisleyemez! Bu evde de olmaz, bir ülkede de olmaz. Ama, maalesef Türkiye böyle.

HABER
Ortaylı: Suriçi’ne özel statü
16 Mart 2012

Prof. Dr. İlber Ortaylı, Suriçi’nde dünyanın en önemli müzeleri ve abidelerinin bulunduğunu belirterek, bu bölgeyi seçilmiş belediye başkanlarının değil, atanmış kişilerin yönetmesini istedi.

Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı, Fatih Belediyesi sınırlarında bulunan Suriçi bölgesinin özel bir kanunla yönetilmesini savundu. İstanbul semtleri grubunun toplantısında konuşan Ortaylı, Suriçi’nin İstanbul’un genelinden idari ve bütçe olarak da ayrı ele alınmasını önererek şunları söyledi: “Payitaht bu modelle idare edilemez. Suriçi’nin seçim sistemi dışına çıkarılması gerekiyor. Bu bölge için demokrasiden vazgeçilsin. Bu atamayı iktidar da yapabilir, cumhurbaşkanı da. Burası ancak özel yetkilerle idare edilebilir. Suriçi İstanbul suriçinde kalmayacak kadar herkesin şehridir. Dünyanın en önemli müzeleri, abideleri buradadır. Onunla ilgili gelişme ve düzenlemeler hepimizi ilgilendirmelidir. Bütçesi, kadroları ona göre düzenlenmelidir.”

‘DUYGUSAL BAĞ ÖNEMLİ’

Ortaylı’nın bu önerisine farklı bir yaklaşım sanat tarihçisi Süleyman Faruk Göncüoğlu’ndan geldi. Sabah gazetesinin haberine göre Göncüoğlu, “Mesele atanmışlık seçilmişlik değil. Darbe döneminde atanan belediye başkanları görev yaptı. Seçilenler de partinin atamasıyla seçiliyor. Tarihi yarımadayı yönetmeye talip olanların İstanbul’la geçmiş duygusal bağları olması gerekir. Valisi de belediye başkanı da tam görevleri sona ererken İstanbul’u öğreniyor” diye konuştu. Gazeteci-yazar Beşir Ayvazoğlu Ortaylı’nın önerisine kısmi destek verdi: “Seçilmişler tarafından yönetilmesi taraftarıyım. Ama tarihi yarımadaya özel statü kazandırılmasını da düşünenlerdenim. Atanmışın Suriçi bölgesini yönetmesi için ciddi kanun değişikliği gerekir. Ama ben seçilmişlerin yönetmesini tercih edenlerdenim. Tarih şuuru yoksa ister atanmış ister seçilmiş hiçbir şey değişmez. Önemli olan şehri yönetenin şehri bilmesi, tanıması, tarih şuuru ile yönetmesidir.”

HABER
Ortaylı’dan Topkapı Sarayı’na veda
1 Temmuz 2012

2005 yılından bu yana Topkapı Sarayı Müzesi Başkanlığı’nı yürüten İlber Ortaylı, yaş haddinden emekliye ayrıldı.

Ortaylı, bugün Topkapı Sarayı Mecidiye Köşkü’nde verilecek kokteylin ardından görevi bırakaak. Kokteyle, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da katılacak.

HABER
İlber Ortaylı’dan Orhan Pamuk’a soykırım eleştirisi
30 Ağustos 2012

Kimine göre kalemin efendisiydi… Kimine göre de akıcı bir dile hakim değildi. İşte edebiyat dünyasının “pamuk yazarı” Orhan Pamuk’a ce ünlü oyuncu Metin Akpınar, sonra da tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’dan farklı bir eleştiri geldi.

Orhan Pamuk kimmiş ya!” dedi. Sonra da “Pamuk’u? Okuyamıyorum… Okunmuyor. Birkaç tane kitabını okumak için direndim. Ama olmuyor. Akmıyor. İstismar sezdim” diyerek ünlü yazarı eleştirdi.

Türkiye ünlü güldürü ustasının Pamuk tespitlerini tartışırken bir eleştiri de tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’dan geldi.

CAMİDE BALKON!

TAKVİM’e konuşan Ortaylı, şunları söyledi: “Söz konusu kişinin kaleme aldığı bir eserde şu ifade geçiyor; ‘İmam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını okudu.’ Şimdi bu toplumda yaşayan her insan bilir ki, namazın saati olmaz vakti olur. Camilerde balkon diye bir yer yoktur minarenin şerefesi vardır. Ezanı da imam değil müezzin okur. Bu örnekle de sabittir ki kişiler, içinden çıktıkları toplumu bilmeden bir şeyler yapmaya çalıştıklarında doğru şeyler yapmazlar. Bana göre, Pamuk, Türkçe’yi de İngilizce’yi de bilmiyor.”

SÖZDE DİL!

Orhan Pamuk’un “jenosit” sözleri de İlber Ortaylı’nın dikkatinden kaçmadı. Prof. Dr. Ortaylı, “Ermeni olaylarıyla ilgili Genocide (soykırım) yorumu yapanlar ‘jenosit’in kelime anlamını bile bilmiyorlar. Ermeni soykırımı söz konusu bile değil” dedi. Yani İlber Hoca, Pamuk’un kelimelerin anlamlarını bile bilmediğini söyledi.

TOPLUMDAN HABERİ YOK

Prof. Dr. İlber Ortaylı, Pamuk’un yaşadığı toplumdan da haberi olmadığını söyledi. İlber Hoca, “Toplumunun alışkanlık ve kültüründen haberi olmayan bir yazarın, Nobel ödülü almış bile olsa doğru eserler ortaya koymuş olması mümkün değildir” dedi.

HABER
Ortaylı, 2. Mahmud’dan 2. Abdülhamit’e Siyaset ve Toplum’u anlattı
sondevir 14 Şubat 2013

Tarihçi Prof. Dr. Ortaylı, önlem alınmaması durumunda Doğu illerindeki göçlerin Karadeniz ve Orta Anadolu’dan da yoğun olarak gelecek yıllarda yaşanabileceğini bildirdi.

Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, şu anda AB’de birkaç ülkenin dışında Türkiye’nin iktisadi, kültürel açılımının faydasına olacak ülke bulunmadığını belirterek, ”Hatta ayak bağı olacak çok sayıda ülke var” dedi.

Ortaylı, Kepez Belediyesi’nin kültür ve sanat etkinlikleri kapsamında Erdem Bayazıt Kültür Merkezi’nde düzenlediği ”2. Mahmud’dan 2. Abdülhamit’e Siyaset ve Toplum” konulu konferansta, Türk sanayisinin 19. yüzyılın başlarında askeri ihtiyaçlar silsilesi sonucu sanayinin gelişme göstermeye başladığını ifade ederek, ”Türkiye’nin modernleşmesi askeri bir toplumun modernleşmesidir” ifadesini kulandı.

Osmanlı Devleti’nin himayeci bir politika güttüğünü anlatan Ortaylı, ”Yerli üretimin güçlendirilmesi için son dönemlerde ciddi gümrük duvarları oluşturuldu. Ancak bu bile ekonomik yönden çok büyük sorunlar altında bulunan devletin çöküşünü engellemedi” diye konuştu.

Ortaylı, Sultan 2. Abdülhamit’in tahta çıktığı sırada devletin mali açıdan iflas ettiğini belirterek, Düyun-u Umumiye (Borçlar İdaresi) aracılığıyla alacaklı devletlerin borçlarını sistematik bir şekilde geri aldığını kaydetti.

Osmanlının son dönemlerinde kurtuluş için ciddi mücadeleler yürütüldüğüne de değinen Ortaylı, Osmanlı Devleti’nin çağdaşlarına göre, son derece demokratik bir yapıya sahip olduğunu belirtti.

O dönemde ve günümüzde bazı istisnalar hariç hiçbir devletin parlamentosunda üçte biri farklı din ve azınlıktan oluşan milletvekili bulunmadığını ifade eden Ortaylı, ”Bir arada yaşama örneğinin bariz bir şekilde görüldüğü bu ortam bile devleti yıkılmaktan kurtaramamıştır. Buna rağmen birilerinin iddia ettiği gibi Türkiye ırkçı ve milliyetçi bir devlet değildir. Bunu söyleyenler tarih bilgisinden uzak kişilerdir” dedi.

Ortaylı, Avrupa Birliği’nin güçlü üyesi Fransa’nın Ermeni meselesini ortaya koyarak bir yere varmak istediğine de işaret ederek, Fransa’nın bugün Türkiye üzerinde nüfuz kurabilecek, politika çevirecek, iktisadi açılımlar ve menfaatler temin edebilecek bir ülke olma özelliğini kaybettiğini belirtti. Ortaylı, ”Şimdi Fransa 100 yıl önceki Fransa değil. 100 yıl önceki Fransa’da bu mümkündü bugün bu mümkün değil” diye konuştu.

Avrupa Birliği’ne üyelikle ilgili tartışmaların yaşandığı bugünlerde Türkiye’nin bu konuyu bir kez daha düşünmesi gerektiğini vurgulayan Ortaylı, şöyle konuştu:

”Şu anda AB’de birkaç ülkenin dışında Türkiye’nin iktisadi, kültürel açılımının faydasına olacak ülke yok. Hatta ayak bağı olacak çok sayıda ülke var. Buna tarihte ‘işe yaramaz müttefik’ tanımı yapılır. İktisadi sıkıntılar yaşayan ülkeler Türkiye’ye bile zarar verebilir.

Biz AB standartlarını isteyebiliriz ancak bunu isterken de bazı ülkelerle sorunlar yaşayabiliriz. Örneğin Yunanistan ikili ilişkiler kurarak birlikte hareket edebileceğimiz bir ülke ama bir iktisadi sistem içinde bunlarla ortak hareket edemeyiz. Bugünkü durumları ortada.”

-”Dinamik toplum olmak büyük avantaj”-

Ortaylı, Türkiye’nin enerji sorununu kalıcı yatırımlarla çözmesi gerektiğini de belirterek, hükümetin cesur ve kararlı adımlar atıp bu işin altından kalkabileceğini vurguladı.

Türkiye’nin enerji meselesini halletmek zorunda olduğunu anlatan Ortaylı, ”Doğru seçimlere karar vermek zorundadır. Bugünkü enerji edinim yolları tamamen geçicidir. Toplumu kısa sürede sıkıntıya sokar. Ama artık birisi hem teknik hem de politikalar bakımında cesur hareket etmek zorundadır” ifadesini kullandı.

Bazı büyük kentlerde nüfusun yoğunlaşmaya başlamasının da geleceğin Türkiyesi açısından büyük bir sorun olacağına işaret eden Ortaylı, mülkiyet sorunlarının çözülerek buna göre altyapı çalışmalarının yapılması gerektiğini belirtti.

Ortaylı, önlem alınmaması durumunda Doğu illerindeki göçlerin Karadeniz ve Orta Anadolu’dan da yoğun olarak gelecek yıllarda yaşanabileceğini bildirdi.

Ortaylı, Türkiye’nin çevresindeki ülkelere göre oldukça iyi bir durumda olduğunu belirterek, dinamik bir toplum olmanın büyük bir avantaj teşkil etiğini söyledi. İlber Ortaylı, geleceğe daha güvenle bakabilmek için sanayide ve üretimde ara tabaka eleman yetiştirilmesine ihtiyaç olduğuna dikkati çekti.

Eğitimde de ilerlemenin beklenilenden çok yavaş sürdüğünü kaydeden İlber Ortaylı, ”Tanzimat döneminde Mithat Paşa ile başlayan Sanayi Mektebi seferberliğini maalesef Türkiye Cumhuriyeti devam ettirememiştir. Bu hız 1950’lerde tamamen durmuş. Bugün de istenilen seviyelerde değil” diye konuştu.

Etkinlik sonunda Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü, Ortaylı’ya çiçek verdi.

HABER
İlber Ortaylı:
Demokrasiye sahip olmak istiyorsanız devlete önem vereceksiniz
13 Temmuz 2013

Bandırma’da düzenlenen Ramazan sohbetlerinde konuşan Prof. Dr. İlber Ortaylı, son dönemlerde çekilen tarih konulu dizilerde ecdadın yanlış anlatıldığını belirterek, “Türkler maalesef tarihi filmler yapamaz. Bizim senaristlerimiz fevkalade zayıf” dedi.

Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleştirilen etkinlikler kapsamından Ramazan sohbetlerine katılan İlber Ortaylı, “Son günlerde birtakım eski solcular, muvaffak olamamış sözde solcularla bir şekilde muhafazakar kanattan güya birtakım insanlar oturmuşlar. Bunlar hayatlarında ne siyasi ne de felsefi olarak muvaffak olamamıştır ama Türkiye de devlet fikrine saldırıyorlar. Demokrasi başka, kanunlar başka, hukuk başka. Devleti katlayamazsınız bu kadar açık. Demokrasiye sahip olmak istiyorsanız kanuna ve devlete önem vereceksiniz. Bunun olmadığı yerde demokrasi olmaz. Kaos olur. Kaos ortamında da sadece insanlar, Suriye gibi birbirini keserler. Suriye de devlet yok, insanlar birbirini kesiyor. Mısır’da ne olacağı belli değil. İran maalesef, bırakın demokrasiyi kanuni bir rejime kavuşmak için bile daha çok uzun zaman beklemek zorundadır” dedi.

“SON DÖNEMDE ÇEKİLEN TARİHİ DİZİLER ECDADIMIZI YANLIŞ TANITIYOR”

Konuşmasını tamamladıktan sonra söyleşiye katılarak kendisini dinleyenlerin sorularına yanıt veren Ortaylı, tarihi dizilerin ecdadı yanlış tanıttığını söyledi. Bir vatandaşın, “Ülkemizde çekilen film ve dizilerde ecdadımızın yanlış tanıtıldığını düşünüyor musunuz?“ sorusunu yanıtlayan Ortaylı, “Düşünüyorum. Türkler maalesef tarihi film yapamazlar. Bir İtalyan bir Fransız sinemasının, bir Macar sinemasının, Polonya’nın büyük rejisörleri senaristleri vardır. Bu adamlar büyük tarihçiler gibidirler. Bu tür insanlar Türkiye’de yok. Bizim senaristlerimiz fevkalade zayıf. Sağcı olsun, solcu olsun, kendi hastalıklarıyla malul adamlar. Bir meseleyi maalesef encamı ve efradıyla tetkik edip değerlendirmekten, uygun ve uygunsuz yönleri ayıklamaktan bihaberler” şeklinde konuştu.

Balıkesir’in Erdek ilçesine bağlı Hamamlı köyünden özel bir televizyon programında yayınlanan “Kim 1 milyon ister?” isimli yarışmaya katılarak 30 bin lira kazanan Ümmiye Gürbüz’ün sorduğu, “Ermeni katliamları ile ilgili iddialar konusunda ne düşünüyorsunuz?“ sorusuna cevap veren Ortaylı, “Ermeni olayları konusunda bizi tutmayan çok ama tutanlar da (destekleyen) var. Ermeni olayları 1. Cihan Harbi içinde meydana gelen trajik olaylardır. Ordunun emniyeti bakımından Doğu Anadolu’da bu sürgün yapılmıştır. Çok da kanlı olmuştur. Aslında sürgünü yapan ordunun bile mecali yoktur” açıklamalarında bulundu.

ERMENİ SOYKIRIMI TEPKİSİ

Batı ülkelerinden Ermeni soykırımı iddialarına destek veren devletlerin kendi ayıplarını kapatmak amacında olduğunu söyleyen Ortaylı, “Bilhassa Fransa ve Almanya kendi Yahudi kıyımı ayıplarını örtmek için tarihte böyle vakalar arıyor. Türkler bu suçu kabul etmediler çünkü biz kazandık. Bu savaşı kazandık. Muzaffer olduk. Muzaffer insana kendi kaprislerinizi dayatamazsınız” dedi.

Cumhuriyet’in 100’üncü yılında sağlam durulması gerektiğini de söyleyen Ortaylı, “Bu iş kabul edilemez. Bakıyorum sağda solda, hatta hükümet kanadında ve muhalefette bile bilip bilmeden bu işi böyle kabul etmeye meyyal insanlar var. Bunlara iltifat etmememiz gerekiyor” şeklinde konuştu.

HABER
Ortaylı: Goethe mi Faust’u, Faust mu Goethe’yi yazmıştı?
Zaman 9 Kasım 2013

Türkiye ile birlikte Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Gürcistan, Türkmenistan’dan çok sayıda romancı edebiyat araştırmacısı ve tarihçiyi bir araya getiren “II. Milletlerarası Tarihî Roman ve Romanda Tarih” sempozyumu önceki gün Dolmabahçe Sarayı’nda başladı.

Türkiye Yazarlar Birliği tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve TBMM Milli Saraylar Müzecilik, Tanıtım Başkanlığı’nın desteğiyle düzenlenen üç günlük sempozyumun açılışında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mehteran Takımı bir konser verdi. Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, açış konuşmasında, 10 yıl önce ilki gerçekleştirilen sempozyum hakkında bilgi verdi. Tarih ve roman üstüne düşüncelerini dile getiren Doğan, “Tarih bizim tecrübe alanımız değil. Geçmişi bırakın, bugünün olaylarını bile tamamıyla görmemiz, müşahede etmemiz adeta imkânsız. Tarihi roman bir dışa bakıştır. Ne zaman ki, olaylara atılan kişilerin hissiyatı yansıtılır, o zaman içe bakış ve gerçek roman olur.” dedi. Sempozyumun Prof. Dr. İlber Ortaylı başkanlığında gerçekleşen ilk oturumu, bilgilendirici sunumların yanı sıra eğlenceli anekdotlara sahne oldu. Edebiyat zevki ile tarih merkezli ilmi tecessüsün bir araya geldiği sempozyumda gazeteci-yazar Nuriye Akman, Geceden Doğan romanının zihninde canlanma merhalelerinden bahsetti. Her adımda farklı bir konuyu araştırıp öğrenmesi gerektiğini anlatan Akman’ın ardından oturumu yöneten tarihçi İlber Ortaylı, “Böylece bir romancının ilmi çabasının bir akademisyenden, bir araştırmacıdan daha az ve çeşitsiz olmadığını, onlardan daha az emek harcamadıklarını görmüş olduk.” dedi.

Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Özlem Kumrular da romanın sosyolojik araştırmalar bakımından önemli bir boşluğu doldurduğunu belirtirken, öğrencilerine bazı konuları anlamaları için roman tavsiyelerinde bulunduğunu söyledi. Bu tavsiyelere dair bir anısını anlatan Kumrular, bir öğrencisinin dersten sonra yanına gelip “Madame Bovary’nin hangi romanını okuyacaktım?” dediğini söyleyince salonda gülüşmeler yaşandı. Bunun üzerine araya giren Ortaylı, “Goethe mi Faust’u, Faust mu Goethe’yi yazmıştı, hep karıştırıyorum.” sözünü duyduğunu anlattı. Romanlarda tarihi veriler kullanılırken tarihi gerçekliğin ihmal edilmemesi gerektiğine dikkat çekilen sempozyumda ‘tarihi kurguya katıp katmamaktan çok eserin niteliği önemli’ fikri üzerinde duruldu. Bazı romancıların tarihi gerçekliği ihmal ettiği eleştirilerine değinen Prof. Dr. İlber Ortaylı “Anakronizme düşmemek gerekir, bunun için neyin ne zaman olduğunu araştırmak lazım.” dedi.

Dün, yerli ve yabancı romancı ve akademisyenlerin sunumlarıyla devam eden sempozyum, bugün yapılacak toplantılarla sona eriyor.

HABER
Dışişleri, Ortaylı’nın beratlarını kaybetti
Hürriyet 19 Kasım 2013

Dışişleri Bakanlığı’nın, tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın, yasa gereği devlete bildirmek için teslim ettiği, Rusya ve Avusturya cumhurbaşkanlarının imzalarını taşıyan madalya beratlarını kaybettiği ortaya çıktı.

Memurların, yurtdışından aldığı madalyaları devletine bildirmek zorunda olduğunu kaydeden Ortaylı, şunları anlattı: “Bir madalya verdikleri zaman onun bir beratı, belgesi olur. Örneğin İtalya Cumhurbaşkanı onu imzalar. O belgede o madalyanın resmi olur. Sana verildiği yazılır. Altına da İtalya Cumhurbaşkanı imzasını atar. Beratı alan gider koyar evine onu. Halbuki kanuna göre, devlet memurları bunu devletine bildirmek, icazet almak durumundadır. Tarihçi olduğum için ben biliyorum. Kanun var kimse bilmez onu.

“BÖYLE REZALET OLABİLİR Mİ?”

Putin’in imzaladığı Puşkin Nişanı’nı ve Avusturya Cumhurbaşkanı’nın imzaladığı ‘Avusturya Kültür Nişanı’nı aldım götürdüm, Protokol Genel Müdürlüğü’ne. Beratların aslının noter tasdiklisini verdim. Oradaki büyükelçi kadın ‘Hayır, bunun aslını getireceksiniz, Başbakanlık aslını istiyor’ dedi.

Çerçeveden çıkardım, aslını götürdüm. Başbakanlık’tan ‘Alınmıştır, kabul edilmiştir’ diye yazı geldi. ‘Aslını verin’ dedim yok. Ayıptır söylemesi benim madalya beratlarımı kaybettiler. Böyle bir rezalet olabilir mi? Madalyalarımın beratları gitti.”

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )