Bediüzzaman Said Nursi kimdir?
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ, yüzyılımızın yetiştirdiği önde gelen İslam mütefekkirlerinden biridir. (R.1293-M.1878)’da Bitlis’in Hizan kazasına bağlı İsparit nâhiyesinin Nurs kõyünde dünyaya gelmiş, 23 Mart 1960’da Şanlıurfa’da Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Keskin zekäsı, hârikulâde håfızası ve üstün kàbiliyetleriyle çok küçük yaşlardan. îtibaren dikkatlerì üzerinde toplayan Said Nursî, normal şartlar altında yıllar süren klasik medrese eğitimini üç ay gibi kısa bir zamanda tamamlamıştır. Gençlik yıllarını alabildiğine hareketli bir tahsil hayatı ile değerlendirmiş; ilimdeki üstünlüğünü, devrinin ulemâsıyla çeşitli zeminlerde yaptığı münazaralarda fiilen ispatlamıştır. Bu meziyetleriyle ilim çevresine kendisini kabul ettirerek, “Bediüzzaman,” yani, “çağın eşsiz güzelliği” läkabı ile anılmaya başlamıştır.
Said Nursi medrese eğitimiyle dînî ilimlerde kazandığı ihtisası, çeşitli fenlerde yaptığı tetkiklerle tamamlamış bu arada devrinin gazetelerini takip ederek ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerle ilgilenmiştir. Diğer taraftan, doğup büyüdüğü şark topraklarının sıkıntı ve problemlerini bizzat yaşayarak gören Said Nursî, en zarüri ihtiyacın eğitim olduğu kanaatine varmış; bunun için de şarkta din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite kurulmasını temin için yardım istemek maksadıyla 1907’de İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da da ilim dünyasına kendisini kısa sürede kabul ettiren Bediüzzaman, çeşitli gazetelerde yazdığı makalelerle, o günlerde Osmanlıyı ve İstanbul’u çalkalayan hürriyet ve meşrûtiyet tartışmalarına katılmış; meşrütiyete İslâm nämına sahip çıkmıştır.1909’da patlak veren 31 Mart Olayında yatıştırıcı bir rol oynamış; buna rağmen, haksız ithamlarla Sıkıyönetim Mahkemesine çıkarılmış, ancak beraat etmiştir. Bu hädiseden sonra İstanbul’dan ayrılarak şarka dönmüştür.
Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği günlerde Van’da bulunan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşmuştur. Vatan müdäfaasında çok büyük hizmeti geçmiş; savaşta birçok talebesi şehit olmuş; kendisi de Bitlis müdafaası sırasında yaralanarak esir düşmüştür. Yaklaşık üç yıl Rusya’da esåret hayatı yaşadıktan sonra Varşova, Viyana ve Sofya yoluyla İstanbul’a dõnmüştür.
İstanbul’da devlet ricälinin ve ilim çevrelerinin büyük teveccühüyle karşılanmış; Dârü’I-Hikmeti’I-İslâmiye âzâlığına tâyin edilmiştir. Bu devrede, resmi vazifesinden aldığı máaşla kendi kitaplarını bastıran ve bunları parasız dağıtan Bediüzzaman, İstanbul’unişgàli sırasında neşrettiği Hutuvât-ı Sitte adlı broşürle büyiık hizmet etmiş ve işgal kuvvetlerinin plänlarını bozmuştur. Kezå, işgalcilerin baskısı altında verilen ve Anadolu’daki kuvå-yı milliye hareketini “isyan” olarak vasıflandıran şeyhülisläm fetvåsına karşı, mukàbil bir fetvâ vererek milli kurtuluş hareketinin meşrüiyetini ilän etmiştir. Bu hizmetleri Anadolu’da kurulan Millet Meclisinin takdirini kazanmış ve Bediüzzaman bizzat Mustafa Kemai tarafından ısrarla Ankara’ya dävet edilmiştir.
Bu mükerrer dåvetler neticesinde 1922 sonlarında Ankara’ya gelmiş ve Mecliste resmï bir “hoşâmedi meräsimiyle karşılanmıştır. Ankara’da kaldığı günlerde, yeni kurulan devlete håkim olan kadronun dîne bakış tarzının menfï olduğunu görünce, on maddelik bir beyannäme hazırlayarak Meclis âzâlarına dağıtmıştır. .Bu beyannâmede yeni inkılâbın mimarlarını İslâm şeâirine sahip çıkmaya çağırmış; akabinde Mustafa Kemal’le birkaç görüşmesi olmuştur. Kendisine şark umümi våizliği, milletvekilliği ve Diyänet äzälığı teklif edilmiş; ancak Bediüzzaman bu teklifleri kabul etmeyerek Van’a dönmüştür.
O sıralarda çıkan Şeyh Said hådisesiyle hiçbir ilgisi olmadığı, hattâ hådise öncesinde kendisinden destek isteyen Şeyh Said’i bu niyetinden vazgeçirmeye çalıştığı halde, Bediüzzaman hådise sonrasında, Van’da ikàmet ettiği uzlethânesinden alınarak Burdur’a, oradan da Isparta’nın Barla nâhiyesine götürülmüştür. Burada “månevï cihad” hizmetini başlatmış birbiri peşi sıra telif ettiği eserlerde iman esaslarını terennüm etmiştir. Bu eserler, imanını tehlikede hisseden halkın büyük teveccüh ve rağbetine mazhar olmuş; elden ele dolaşarak hızla yayılmıştır. O devrede elle yazılarak çoğaltılan eserlerin toplam tirajı 600.000’i bulmuştur. Başlattığı hizmetin halka mal olması, devrin idarecilerini rahatsız ettiğinden 1935’te Eskişehir, 1943’te Denizli, 1947’de Afyon, 1952’de de İstanbul mahkemelerine çıkarılmıştır. Bunlardan netice alınamamış, ancak Bediüzzaman yine rahat bırakılmamış; Kastamonu’da, Emirdağ’da, Isparta’da sıkı tarassud ve takip altında yaşamaya mecbur bırakılmıştır.
Yarın devam edecek…