Nurdan Haber

Meşrutiyetin hayatı hak, kalbi marifet, aklı kanundur 

Meşrutiyetin hayatı hak, kalbi marifet, aklı kanundur 
30 Ekim 2015 - 3:35

Sual : “Ne diyorsun? Şu sena ettiğin hürriyet hakkında denilmiştir: 

Hürriyet Cehenneme layıktır. Çünkü, o kafirlere mahsustur. (Hizanlı Şeyh Selim’in beyti.)

Cevap : O bîçare şair, hürriyeti bolşevizm mesleği ve ibahe mezhebi zannetmiş. Hâşâ! Belki, insana karşı hürriyet, Allah’a karşı ubûdiyeti intac eder. Hem de çok adamlar görmüşüm, Sultan Abdülhamid’e Ahrardan ziyade hücum ederdi ve derdi: “Hürriyeti ve kanun-u esasîyi otuz sene evvel kabul ettiği için fenadır.” İşte yahu, Sultan Abdülhamid’in mecbur olduğu istibdadını hürriyet zanneden ve Kanun-u Esasînin müsemmasız isminden ürken adamın sözünde ne kıymet olur? Belki, böyle diyenler öyledirler. Hem de, yirmi senelik İslâmiyetin bir fedâisi de demiştir: HAŞİYE  

Sual : “Nasıl, hürriyet îmanın hassasıdır?” 
Cevap : Zîra, rabıta-i îman ile Sultan-ı Kainata hizmetkar olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet ve şehamet-i Hürriyet, Rahman olan Allah’ın bir hediyesidir. Çünkü, o îmanın özelliğidir.

HAŞİYE: Güzel bir tarif.

îmaniyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukûkuna tecavüz etmeyi dahi, şefkat-i îmaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkarı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez, bir bîçareye tahakküme dahi tenezzül etmez. Demek, îman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte, Asr-ı Saadet. 

Sual : “Bir büyük adama, bir velîye, bir şeyhe ve bir büyük alime karşı nasıl hür olacağız? Onlar, meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların fazîletlerinin esiriyiz.” 
Cevap : Velayetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni, tevazu ve mahviyettir; tekebbür ve tahakküm değildir. Demek, tekebbür eden, sabiyy-i müteşeyyihtir; siz de büyük tanımayınız. 
Münâzarât, ss. 57-60. 

Meşrutiyet (cumhuriyet) adalet, meşveret ve kanun üstünlüğünden ibarettir . 

Cihad-ı hariciyi, Şeriat-ı Garranın berahin-i katıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira, medenîlere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz. Husûmete vaktimiz yoktur. Cumhuriyet ki:HAŞİYE 
Adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel Şeriat-ı Garra teessüs ettiğinden, ahkâm-da Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdat tevzi olunmuş olur.  Hâkim ve amir-i vicdanî olmalı. O da; marifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i Şüphesiz ki Allah, kuvvet ve kudret sahibidir.

HAŞİYE: O zaman meşrutiyet. Şimdi o kelime yerine Cumhuriyet konulmuş.

Beyanat ve Tenvirler, Sayfa 45

Bu Sayfayı ‘Sayfalarım’a Ekle

İslâm namiyle olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır. 
İttifak hüdadadır, hevada ve hevesde değil. İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahdırlar. Her şey hür oldu. Şeriat da hürdür, meşrutiyet dea Mesâil-i Şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru, insanın kusuruna sened ve özür olamaz. Yeis mâni-i her kemaldir. “Neme lazım, başkası düşünsün,” istibdadın yadigârıdır. 
Bu cümlelerin mabeynini rabtedecek olan mukaddematı, Türkçe bilmediğim için müta-liînin fikirlerine havale ediyorum. 
Divan-ı Harb-i Örfî, ss. 64-66. 

Meşrutiyetin hayatı hak, kalbi marifet, aklı kanundur 

Sual : “İstibdat nedir; meşrûtiyet nedir?” 
Cevap : İstibdat tahakkümdür, muamele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vahiddir, sû-i istimalata gayet müsait bir zemindir, zulmün temelidir, insaniyetin mahisidir. Sefalet dere-lerinin esfel-i safilînine insanı tekerlendiren ve alem-i İslâmiyeti zillet ve sefalete düşürttüren ve ağraz ve husûmeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hatta herşeye sirayet ile zehrini atan, o derece ihtilafatı beyne’l-İslam îka edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır. 
Evet, taklidin pederi ve istibdad-ı siyasînin veledi olan istibdad-ı ilmîdir ki, Cebriye, Rafı-ziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir. 

Sual : “İstibdat bu derece bir semm-i katil olduğunu bilmezdik. Lehü’l-hamd, parçalandı. Onu esasiyle tedavi edecek olan tiryak-ı meşrûtiyeti bize tarif et.” 
Cevap : Bazı memurların ef’ali, adem-i ülfetten dolayı size yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle hal-i hazırdan fehmettiğiniz meşrûtiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükümetin hedef-i maksadı olan meşrûtiyet-i meşrûayı beyan edeceğim. İşte: 

Meşrûtiyet  -1-  -2- ayet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir. O vücud-u nûranînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi marifettir, lisanı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir. 
Evet, meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvamın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz. Bütün eşvak ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır; uyku bes, siz de uyanınız. İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz. İslâmiyetin bahtını, Asya’nın taliini açacaktır. Size müjde. Bizim devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder. Milletin bekasıyla ibka edecek; siz daha me’yus olmayınız. Bir ince tel gibi her tarafa heva ve hevesin tehyîci ile çevrilmeye müstaid olan rey-i vahid-i istibdadı layetezelzel bir demir direk gibi, lâyetefellel bir elmas kılınç gibi olan efkâr-ı âmmeye tebdil eder; siz de, sefîne-i Nuh gibi emniyet ediniz. 
Herkesi bir padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz. Esas-ı insaniyet olan cüz’-ü ihtiyarı temin eder, azad eder; siz de câmid olmaya razı olmayınız. Üç yüz milyondan ziyade ehl-i İslâmı bir aşîret gibi birbirine rapteder; siz de o rabıtayı muhafaza ediniz. Zîra meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi. Milliyet içinde İslâmiyet ışıklandı, ihtizaza geldi. Zîra, milliyetimizin rûhu İslâmiyettir; hakîki ve nisbî ve izafîden mürekkeptir. Başka millete benzemiyoruz. 

Sual : “İstibdadın çirkinliğine, meşrûtiyetin bu derece iyiliğine delilin nedir?” 
Cevap : Siz avam olduğunuzdan hayalinizle tefekkür, gözünüzle taakkul ettiğinizden, temsil size bürhan-ı nazarîden daha ziyade muknîdir. İşte, ikisinin mahiyetlerini misalle tasvir edip göstereceğim. 
İşte, biliniz: 
Hükûmet hekim gibidir; millet hastadır. Farzediniz, ben şu çadırda oturmuş bir hekimim. 

1 Ve işlerde onlarla istişare et. (Âl-i İmran Sûresi: 159.)

2 Onların aralarındaki işleri istişare iledir. (Şûra Sûresi: 38.)

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )