Nurdan Haber

İSLÂM VE TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI-1

İSLÂM VE TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI-1
01 Nisan 2017 - 8:00

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur külliyatında esas olarak iman konularını işler; hayata, siyasete bakan konulardan Eski Said dönemindeki eserlerinde ve Yeni Said döneminde ise daha ziyade Mahkeme Müdafaaları’nda ve mektuplarında bahseder.

Bu yazımızda Said Nursi’nin eserlerinde bahsi geçen;

İslâm düşmanlarından ve onların dünyada

Kur’ân nurunu söndürme planlarından ve

planları uygulama çalışmalarından;

Müslümanlara yapılan zulüm ve suikastlardan bahsettiği noktaları ele aldık. Ve

günümüzdeki hadiselerin hatırlatmasıyla Müslümanlara ve “İslâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk Milleti”ne(1) tarih boyunca içte ve dışta yapılan ihanetlerin köklerini ve işleyişini görmek istedik.

KUR’ÂN’A NEDEN DÜŞMANLAR?

Risâle-i Nur’da, Kur’ân düşmanlığının başlangıcında yer alan ve onun devamını sağlayan sebepler olarak şunlar ortaya çıkar:

Kur’ân’ın dehşetli darbelerinden intikam besleyen inatçı Yahudilerin ve mağrur bir kısım Hıristiyanların hücumları,

Kur’ân’ın aleyhinde bin seneden beri intikam almak için hazırlanan dinsizler(2),

Yahudi, inatçı ve dinsiz feylesoflarından ve Avrupa’nın zındıklarının eskiden beri Kur’ân ve Peygamber’in (a.s.m.) hallerinden tenkite medar buldukları(3) ve kâfir feylesofların teraküm biriken, şimdi yol bularak yayılan şüpheleri(4).

BATI’DA 19. ASIRDA KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI

19. yüzyılda İngiltere’de siyasi olarak Osmanlı’yı yıkma plânı tam bir İslâm düşmanı olan ve büyük bir “Haçlı Birliği”ni hedefleyen Gladstone ile başlar, Gladstone(5) üç dönem İngiltere’de başbakanlık yapmış bütün politikalarını Kur’ân ve Osmanlı düşmanlığı üzerine kurmuş, etkisi günümüze kadar sürmüştür.

Gladstone, Kur’ân’a suikastını İngiliz Avam kamarasında Kur’ân’ı göstererek: “Bu Kur’ân, İslâm elinde varken biz onlara hakiki hâkim olamayız, bunun kaldırılmasına ve çürütülmesine çalışmalıyız.”(6), diyerek ilân eder.(7) Bediüzzaman da bu sözü işittiği 1898 tarihinden sonra fikrî bir inkılâp geçirir, gayrete gelir(8) ve bildiği bütün ilimleri Kur’ân’ın anlaşılmasına ve hakikatlerinin ispatına basamaklar yaparak hedefini, ilmi gayesini ve hayatının neticesini Kur’ân bilir.(9)

Hicri 1284’te (Milâdi: 1867-1868’de) Avrupa kâfirleri Osmanlı Devleti’nin nurunu söndürmeğe niyet ederler ve on sene sonra Rusları tahrik edip Rus’un Doksan Üç (1293: 1876-77) meş’um muharebesiyle –Kırım Harbi’nde Osmanlı Devleti’nin mağlubiyetinin kötü neticeleriyle- İslâm âleminin parlak nuruna geçici bir bulut, perde yaparlar.(10)

Yine, Avrupa zalimleri, İslâm devletinin nurunu söndürmek niyetiyle 1324’te (1906-1907’de) müthiş bir suikast plânı yaparlar.(11) İslâm milletini parçalamak için bin dört yüz seneden beri hücum eden küffar orduları, en nihayet I. Birinci Dünya Savaşı’nda emellerine muvaffak olurlar.(12)

Avrupa zalimlerinin dehşetli plânları; Sevr Antlaşması’yla Kur’ân’ın zararına, gayet ağır şartlarla kâfirâne fikirlerini icra etmektir.(13) İslâmiyet düşmanlarının galibiyeti neticesinde Osmanlı Devleti’yle yapılan antlaşma şartı, dünyayı dine tercih rejiminin başlangıcıdır.(14) 1920 tarihi, I. Dünya Savaşı’ndan istifade ile bilfiil Müslümanları nurdan zulümâta atmak için yapılan dehşetli antlaşmalar –Sevr Antlaşması- tarihidir.(15)

20. yüzyılda bin seneden beri Kur’ân aleyhinde biriken Avrupa itirazları ve evhamları i İslam âlemi içinde yol bulup yayılır.(16) Ehl-i dalâlet, müteşabihat-ı Kur’aniyeyi –Kur’ân’ın, teşbihle, benzetme yoluyla anlatılan âyetlerini- yanlış tevillerle –yorumlarla- tahrife ve şüpheleri çoğaltmaya çalışır.(17) Bu asırda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalâlet münafıkları, dehşetli bir surette Kur’ân’a hücum eder.(18)

İslâmlar içinde Kur’ân Nuru’na muhalif haletlerin ekserisi, o suikastlerin ve Sevr Antlaşması gibi gaddarâne antlaşmaların vahîm neticeleridir.(19)

TÜRK MİLLETİNE DÜŞMANLIĞIN SEBEBİ

Kur’ân ve din düşmanlarının, fesat komitelerinin Türk milletine düşman olmasının sebebi, Türklerin İslâmiyete hizmetleridir:

Kahraman, dindar ve İslâm ordusu olan bu millet,(20) asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiştir.(21) Devlet-i Abbasiye’nin dağılmasında İslâmın yardımına koşmuşlardır.(22) Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kalabalık kavmi olan Türkler(23), -Osmanlı Devleti olarak- İslâmiyetin kahraman bayraktarı olmuş ve bütün dünyaya karşı koymuş,(24) yedi yüz sene müddet zarfında Kur’ân’ın elinde şerefli, bârikaasâ –şimşek gibi – elmas bir kılıç olmuştur.(25)

Bütün asırlarda mümtaz olarak, Dünyanın her neresinde Türk varsa Müslümandır. Sair İslâmi unsurların, küçük de olsa yine bir kısmı İslâmiyet haricindedir. Türkler, İslâm milletinin en mühim, mücâhit, muazzam ve en kahraman ordusudur.(26) Pek ciddî, hakikî dindar ve bin sene kadar Hak dininin kahraman ordusu olarak yeryüzünde, milli iftiharlarını milyonlar dini eserlerle çakan ve kılıçlarının uçlarıyla yazan bir millettir.(27)

İslâmiyet âlemi ve insaniyete ve Haremeyn-i Şerifeyn’e asırlarca hizmet eden bu kahraman millet(28) hakkında Peygamber’in (a.s.m.) senâsı -övgüsü- vardır; Peygamber (a.s.m.) birkaç Hadisinde Türklerden ehemmiyetle bahsetmiştir.(29) Kur’ân’ın bayraktarı olan Türk Milleti, Kur’ân’ın senâsına(30) da mazhardır.(31)

Türk milletinin, İslâm düşmanları önünde muazzam bir set olması dolayısıyla Kur’ân düşmanları İslâmiyetin son ve tek hâmisi olan Osmanlı Devleti’ni yıkmayı, Müslümanları başsız bırakmayı hedef alır. Ve ‘Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek’ üzerine planlar yaparlar, I. Dünya Savaşı’ndan sonra bu hedeflerine ulaşmak için planlarını uygulamaya koyarlar:

Lozan Antlaşması’ndan sonra, İngiltere Avam Kamarası’nda “Türklerin istiklâlini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, İngiliz Dışişleri Bakanı ve Lozan İngiliz heyeti başkanı Lord Gürzon’un verdiği cevap dikkat çekicidir:

“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.” Yani verdikleri karar: ‘Türk Milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek’ kararıdır.

Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, suni istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile Yahudiliktir. Buna müşahhas memur kimse de, Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum‘dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizm şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır.

Yani: Masonluk hasebiyle Kur’ân’ın hükümlerini kaldırmak, milleti dinsiz yapmak.

Hayim Naum müdhiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

“Siz Türkiye‘nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyet’i ve

İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.” Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar heyetine -Lozan’da yetkili Türk heyetine- müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuştur.”(32)

Dipnotlar

1-Mahkeme Müdafaları, s.309.

2-Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.114.

3-Kastamonu Lâhikası, s.164.

4-Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.114.

5-William Ewvart Gladstone (d. 29 Aralık 1809, ö.19 Mayıs 1898). Birleşik Krallık Başbakanı (1868–1874, 1880–1885, 1886 ve 1892–1894).

6-William Ewvart Gladstone (d. 29 Aralık 1809, ö.19 Mayıs 1898). Birleşik Krallık Başbakanı (1868–1874, 1880–1885, 1886 ve 1892–1894).

7-Mahkeme Müdafaları, s.12; Emirdağ Lâhikası, s.407; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.91.

8-Şualar, s.581.

9-Şualar, s.582.

10-Şualar, s.594.

11-Şualar, s.594.

12-Tarihçe-i Hayat. s.591.

13-Şualar, s.594.

14-Tarihçe-i Hayat, s.274.

15-Şualar, s.265.

16-Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.86.

17-Şualar, s.575.

18-Şualar, s.617.

19-Şualar, s.594.

20-Mahkeme Müdafaları, s.309.

21-Tarihçe-i Hayat. s.141.

22-Emirdağ Lâhikası, s.140.

23-Mahkeme Müdafaları, s.15.

24-Mahkeme Müdafaları, s.309; Hanımlar Rehberi, s.117.

25-Risale-i Nur’un Fihrist Risalesi, s. 75; Mahkeme Müdafaları, s.309.

26-Barla Lâhikası, s.230; Mahkeme Müdafaları, s.15.

27-Tarihçe-i Hayat. s.212.

28-Emirdağ Lâhikası, s.73.

29-Emirdağ Lâhikası, s.413.

30-“Allah öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler; Allah yolunda cihad ederler ve dil uzatanların kınamasından da korkmazlar.” Mâide Sûresi, 54. âyet.

31-Emirdağ Lâhikası, s.73.

32-Emirdağ Lâhikası, s.407.

İslam ve Türkiye Düşmanlığı -2

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )