Cemiyet hayâtına alışmamız lâzım. İnsanlar birlikte yaşar. Bedevîlik çağları çok geride kaldı. Millet olarak Anadolu’ya yerleşeli, göçebeliği terk edeli yüzyıllar oldu. Şehirliliğe alıştık. Bugünün tekniği ve haberleşme vâsıtaları sebebiyle, köylülüğün şehirlilikten pek farklı kalmadı. Hele, İslâmiyet gibi bir dîne mensup insanlar olarak, gerçek medeniyetle bin yıldan önce tanıştık. Ama, buna rağmen hâlâ, birlikte iken hareketlerimize dikkat etmiyoruz.
Bir şahsın, yalnızken nasıl davranacağı yalnız kendisini ilgilendirir. Çünkü, kendisini gören ve hareketlerine dikkat eden – mânevî gözlerden başka – hemcinsi bulunmamaktadır. Fakat, en yakını bile olsa, bir insanın yanında bâzı sınırlar gözetilmelidir. Başkalarını iğrendirecek, tiksindirecek, rahatsız edecek davranışlar insânî ve medenî çerçeveye sığmaz. Ulu-orta ağzını, burnunu, kulağını temizlemek uygun değildir. Göstere göstere kaşınmak, ayaklarını ovuşturmak çirkin olur. Rahatsızlık sebebi ile bile olsa seslice geğirip gaz çıkarmak yakışık almaz. Esnemeyi gidermeye çalışmamak, ağzını kapamamak, garip sesler çıkarmak güzel hareket olmaz. Çevreye tükürmek, sümkürmek tiksindiricidir.
Bir topluluğa yakası, bağrı açık ve ceketinin önü düğmelenmemiş; eli cebinde, selâmsız-sabahsız girmek güzel olur mu? Tokalaşırken, konuşurken karşısındakinin yüzüne ve gözlerine değil, etrâfa bakmak; başkası ile ilgilenmek uygun mudur? Büyükler ayakta iken oturmak, yaşı ve içtimâî mevkîi ileride olana yer vermemek medeniyetle nasıl bağlaşır? Tek veya her iki eli pantolon cebinde dolaşmak, selâm verirken elini palto veyâ pardösüsünün cebinden çıkarmamak, muhatabı ile tokalaşırken eldivenini soymamak edebe muvâfık mıdır?
Biri sohbet ediyorken, kitap okuyorken diğerleri kendi arasında konuşmak câiz değildir. Muhâtabı dinlemeyip başka bir işle uğraşmak: gazeteye veyâ dergiye göz atmak, kalem, tespih ve anahtarlıkla oynamak; uykusuna galebe çalamayıp çaktırmadan uyuklamak hoş görülmez. Konuşanın sözünü münâsebet düşmeden kesivermek, lüzumlu – lüzumsuz lafa karışıvermek, sorulmadan o konudaki görüşünü beyân etmek de güzel bir hareket olmaz. Hele, mevzûu dağıtacak ve dinleyenlerin zihinleri başka istikàmetlere çekecek şekilde, konuşmayı alâkası olmayan bir vâdîye sürüklemek ne kadar çirkindir.
Sokakta, halkın gözü önünde bir şeyler yemek, dumanını savura savura sigara içmek, parmaklarının arasındaki sigarayı kollamayıp yanından geçenlerin üstüne başına değdirmek, Sizce, anlayışla mı karşılanmalıdır? Kapalı bir alanda, araçta izin isteyerek sigarayı yakmak bir tiryâkî için normal addedilebilir. Fakat, dumanı teneffüs etmek veyâ günlerce o mekânlardan çıkmayan kokuyu çekmek zorunda kalanlar, acabâ buna ne diyorlar? Nezâket îcâbı müsâade veren şahıs, bu sabırsızlığa ve saygısızlığa içinden kızmakta değil midir? Misâfirlerinin bulunması hâlinde, tiryâkînin, kendi evinde bile sigara içmesi âdâba aykırıdır.
Toplantılara, cemâatle yapılan ibâdetlere kokulu gıdâlar yedikten sonra; ter, kir ve kötü kokuları gidermeden katılmağa, ne medenî ne de dînî yönden, müsâmaha edilemez. Câmiin, okulun, hastahânenin, konferans salonunun kendine göre görgü kuralları vardır. Bunları bilmezden gelmek, aldırmamak insanın maddî ve mânevî îtibârını zedeler. Ön safa geçmek için başkasını rahatsız etmek nasıl kötü bir alışkanlıksa; sırtını duvara vererek, kıblesinden geçişleri mânen engellemek de kötüdür. İster öğretici ister öğrenici olsun, derslerine vaktinde girmemek, anlatılanı dinlememek, imtihanları veyâ vazîfelerini vaktinde yapmamak, netîceleri zamânında duyurmamak yakışıksızdır. Sırasını beklememek, gürültü yapmak, dünyâda kendisinden başkası yokmuş gibi davranmak saygısızlıktır. Kısacası, insanlığın ve inancın süsü, kıvâmı âdâb-ı muâşeretle tamamlanır.