‘’O ise…
Yenilgiden ders almıyor.
Hayatından dört sene daha kaybetti, kazandığını sanıyor, seviniyor.
Kornaya basarak tur atıyor.
***
Ömrünü çarçur etme diyoruz.
Hayır, böyle şahane diyor.
Bari çocuklarına yazık etme diyoruz.
Sana ne diyor.
***
E, kendi bilir.
Teklif var, ısrar yok.
Kazanarak kaybettiğini öğrenecek.’’
***
Üstte alıntı yaptığım yazı, Kemalist uç bir gazetenin popüler yazarı tarafından seçimden sonraki gün yazılmış yazısının son kısmı…
Aslında kayda değer bir yazı-yazar olarak da gördüğümden değil ama bir kaç şey söylemeden geçemeyeceğim.
Her şeyden önce şunu bilmelisin ki bizim hayatımız senin kısacık dünyevi hayatının çok üstünde seyrediyor ve ebediyete bakıyor..
Yenilgi dediğin şey senin açından siyaset olabilir ama bizim açımızdan ehli İslam’ın içindeki perişan durumundan ibarettir ama ha sakın unutma akıbet bizimdir kardeş o sana vurur bir sille…
Ömrün çar-çur etmek senin açından dini farizalarını yerine getiren müttaki halk tabakası olabilir ama biz ona Salih insanlar zümresi diyoruz kardeş…
Şunu unutan kardeşe diyeceklerimiz bitmedi; biz seçimle başa gelen iktidardan ötürü bir şey ne kaybeder ne de kazanırız çünkü senin tek gözlü dünyevi gözün bizim sonsuz ebedi hayatımızdaki kazancımızı görmez. Biz kaybetsek de kazanırız kazansak da kaybedenlerin yanında oluruz. Senin için kayıp olan şeyler bizde değersiz paçavra…
Evet kardeşim haklısın biz de aynı şeyi söylüyoruz çocuklarına yazık etme; kadehleri İzmir de parlatarak bize içindeki şehevi hayatın ezikliğiyle gelme diyoruz. Ama bunu yıllarca dinlemediniz. Noldu, bir siyasi partinin defalarca zaferi altı tane sivri okunuzu baya köreltti…
***
Bak kardeş benden sana ufak bir tavsiye, senin yazık etme dediklerinin nazarımız da kiymeti senin ‘’valsın’’ kadar yok..
Senin çarçurun bizim için cehennem…
Senin marşın, büstün, atan, ceddin bizim günahkar yönlerimizin mücessem hali…
Bizim ferasetimize senin cerbezeli nazarın ermez…
Senin nefsin için kul köle olduğun hayat tarzına mukabil; bizim abidimizin elinde küreler tesbih taneleri gibidir…
Kainatı avucunun içine alan ve kainat Halık’ının eserlerini hayretle tefekkür eden Abid bir kulu için senin tüm dünyevi zevkin sadece bir Malayniyattır…
Biz kul’uz kusuruz kardeş…
Mütevaziliğimiz senin gibilere belki eziklik gelebilir ama unutma ki enesine binmiş koca kafaları kocaman gaflet içinde gören mütefekkire kulak vermiş insanlarız…
Biz, mi.. Namazımızı kılacağız, meşru dairede eğleneceğiz, kalbin rahatlığıyla gelen huzurla neşeleneceğiz, kızlı-erkekli muhabbeti men eden rabbimize olan ittibadan gelen lezzeti tam olarak hissedip sevineceğiz..
***
Aslında sıkıntı nerede başladı kardeş, biliyor musun?
1930 da eğitim-öğretimin, laiklik adı altında tek şahısın propagandasının din aleyhine yapıldığı zamanlarda…
‘’ Çünkü bütün mekteplerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hal ise,âlem-i İslâma ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı.’’ R.N.K. 13. Şua.
Bak kardeş! işte sen bu dehşetli adamın muhabbetinin bozuk meyvesiyle yetişen nesildensin…
Farkımız tam da burada… Makas burada açılıyor…Bil istedim…
E, teklif var bizde, akla kapı da açarız…
Ama senin gibilere ısrar yok…