Nurdan Haber

İsm-i Kuddüs gibi bir ism-i a’zamdan,

İsm-i Kuddüs gibi bir ism-i a’zamdan,
31 Mayıs 2017 - 3:50

Otuzuncu Lem’a’nın Birinci Nüktesi

 

Ve bu fabrikanın öyle tanzifçi bir sahibi var ki o koca fabrikayı ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizler, tanzim ve tanzif eder. Ve o pek büyük fabrikanın büyüklüğü nisbetinde muzahrefatı ve enkazından kalma kirli maddeleri, süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüğü nisbetinde, temizliğine ve nezafetine dikkat ediliyor. Bir insan, bir ayda yıkanmazsa ve küçük odasını süpürmezse çok kirlenir, pislenir. Demek bu saray-ı âlemdeki pâklık, safilik, nuranilik, temizlik; mütemadiyen hikmetli bir tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor.

Ve eğer o daimî tathir ve süpürmek ve dikkat ile bakmak olmasaydı, bir senede bütün hayvanların yüz bin milletleri arzın yüzünde boğulacaklardı. Ve semavatın fezasında, tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvanatın başlarını, belki küre-i arzın başını, belki dünyamızın başını kıracaklardı. Dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı ve bizi bu vatan-ı dünyevîmizden kaçıracaklardı. Halbuki eskiden beri o yukarı âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ı ibret olarak yalnız birkaç semavî taşlar düşmüş ise de hiç kimsenin başını kırmamış.

Hem zeminin yüzünde her sene mevt ve hayatın değişmeleri ve dövüşmeleri yüzünden yüz binler hayvanat milletlerinin cenazeleri ve iki yüz bin nebatatın taifelerinin enkazları, berr ve bahrin yüzlerini fevkalâde öyle kirleteceklerdi ki zîşuur, o yüzleri değil sevmek, âşık olmak belki öyle çirkinlikten nefret edip mevte ve ademe kaçacaklardı. Bir kuş kolayca kanatlarını ve bir kâtip rahatça sahifelerini temizlediği gibi, bu tayyare-i arzın ve bu tuyûr-u semaviyenin kanatları ve bu kitab-ı kâinatın sahifeleri de öylece temizleniyor, güzelleşiyor ki âhiretin hadsiz güzelliğini görmeyen ve imanla düşünmeyen insanlar, dünyanın bu temizliğine, bu güzelliğine âşık olurlar, perestiş ederler.

Demek bu saray-ı âlem ve bu fabrika-i kâinat, ism-i Kuddüs’ün bir cilve-i a’zamına mazhardır ki o tanzif-i kudsîden gelen emirleri, değil yalnız denizlerin âkilü’l-lahm tanzifatçıları ve karaların kartalları, belki kurtlar ve karıncalar gibi cenazeleri toplayan sıhhiye memurları dahi dinliyorlar. Belki o kudsî evamir-i tanzifiyeyi, bedende cereyan eden kandaki küreyvat-ı hamra ve beyza dahi dinleyip bedenin hüceyratında tanzifat yaptıkları gibi nefes dahi o kanı tasfiye eder, temizler.

Ve o emri; göz kapakları, gözleri temizlemek ve sinekler, kanatlarını süpürmek için dinledikleri gibi koca hava ve bulut dahi dinler. Hava zeminin sathına, yüzüne konan toz toprak gibi süprüntülere üfler, tanzif eder. Bulut süngeri, zemin bahçesine su serper, toz toprağı yatıştırır. Sonra gökyüzünü çok zaman kirletmemek için çabuk süprüntülerini toplayıp kemal-i intizamla çekilir, gizlenir. Göğün güzel yüzünü ve gözünü, silinmiş ve süpürülmüş, parıl parıl parlar gösteriyor.

Ve o evamir-i tanzifiyeyi yıldızlar, unsurlar, madenler, nebatlar dinledikleri gibi bütün zerreler dahi dinliyorlar ki hayret-engiz tahavvülat fırtınaları içinde o zerreler nezafete dikkat ediyorlar. Bir yerde lüzumsuz toplanmıyorlar, kalabalık etmiyorlar. Mülevves olsalar çabuk temizleniyorlar. En temiz ve en nazif ve en parlak ve en pâk vaziyetleri; en güzel, en saf, en latîf suretleri almak için bir dest-i hikmet tarafından sevk olunuyorlar.

İşte bu tek fiil, yani bir tek hakikat olan tanzif; ism-i Kuddüs gibi bir ism-i a’zamdan, kâinatın daire-i a’zamında görünen bir cilve-i a’zamdır ki doğrudan doğruya mevcudiyet-i Rabbaniyeyi ve vahdaniyet-i İlahiyeyi esma-i hüsnasıyla beraber, güneş gibi geniş ve dürbün gibi olan gözlere gösterir.

Evet, Risale-i Nur’un çok cüzlerinde kat’î bürhanlarla ispat edilmiş ki: İsm-i Hakem ve ism-i Hakîm’in bir cilvesi olan fiil-i tanzim ve nizam ve ism-i Adl ve Âdil’in bir cilvesi olan fiil-i tevzin ve mizan ve ism-i Cemil ve Kerîm’in bir cilvesi olan fiil-i tezyin ve ihsan ve ism-i Rab ve Rahîm’in bir cilvesi olan fiil-i terbiye ve in’am; bu daire-i a’zam-ı âlemde, her biri bir tek hakikat ve bir tek fiil olduklarından bir tek zatın vücub-u vücudunu ve vahdetini gösteriyorlar. Aynen öyle de ism-i Kuddüs’ün bir mazharı ve bir cilvesi olan fiil-i tanzif ve tathir dahi o Zat-ı Vâcibü’l-vücud’un hem güneş gibi mevcudiyetini hem gündüz gibi vahdaniyetini gösteriyorlar. Ve mezkûr tanzim, tevzin, tezyin, tanzif misillü o ef’al-i hakîmane, a’zamî dairede vahdet-i neviyeleri noktasında bir tek Sâni’-i Vâhid’i gösterdikleri gibi esma-i hüsnanın ekserisinin, belki bin bir esmanın her birinin böyle birer cilve-i a’zamı, bu daire-i a’zamda vardır. Ve o cilveden gelen fiil, büyüklüğü nisbetinde vuzuh ve kat’iyetle Vâhid-i Ehad’i gösterir.

Evet, her şeyi kanun ve nizamına itaat ettiren hikmet-i âmme ve her şeyi süslendirip yüzünü güldüren inayet-i şâmile ve her şeyi sevindirip memnun eden rahmet-i vâsia ve zîhayat her şeyi beslendirip lezzetlendiren rızk-ı umumî-i iaşe ve her şeyi umum eşyaya münasebettar ve müstefid ve bir derece mâlik eden hayat ve ihya gibi kâinatın yüzünü güldüren, ışıklandıran bedihî hakikatler ve vahdanî fiiller; ziya güneşi gösterdiği gibi bir tek Zat-ı Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzak, Hay ve Muhyî’yi bilbedahe gösteriyorlar.

Eğer her biri birer bürhan-ı bâhir-i vahdaniyet olan o yüzer geniş fiillerden tek birisi Vâhid-i Ehad’e verilmezse yüzer vecihte muhaller lâzım gelir. Mesela, onlardan değil hikmet, inayet, rahmet, iaşe, ihya gibi bedihî hakikatler ve vahdanî deliller, belki yalnız tanzif fiili kâinat Hâlık’ına verilmezse o vakit ehl-i dalaletin o meslek-i küfrîsinde lâzım gelir ki: Ya tanzif ile alâkadar zerreden, sinekten tut tâ unsurlara, yıldızlara kadar bütün mahlukatın her biri koca kâinatın tezyinini ve tevzinini ve tanzimini ve tanzifini bilecek, düşünecek ve ona göre davranacak bir kabiliyette olacak veyahut Hâlık-ı âlem’in sıfât-ı kudsiyesi kendisinde bulunacak veyahut bu kâinatın tezyinat ve tanzifatı ve vâridat ve masarifinin muvazenelerini tanzim etmek için kâinat büyüklüğünde bir meclis-i meşveret bulundurulacak ve hadsiz zerreler, sinekler, yıldızlar o meclisin azaları olacak ve hâkeza… Bunlar gibi hurafeli, safsatalı yüzer muhaller bulunacak. Tâ ki her tarafta görünen ve müşahede olunan umumî ve ihatalı, ulvi tezyin ve tathir ve tanzif vücud bulabilsin. Bu ise bir muhal değil, belki yüz bin muhal ortaya girer.

Evet, eğer gündüzün ziyası ve zemindeki umum parlak şeylerde temessül eden hayalî güneşçikler güneşe verilmezse ve bir tek güneşin cilve-i in’ikasıdır denilmezse o vakit zemin yüzünde parlayan bütün cam parçalarında ve su katrelerinde ve karın şişeciklerinde, belki havanın zerrelerinde birer hakiki güneş bulunmak lâzım gelir. Tâ ki o umumî ziya vücud bulabilsin.

İşte hikmet dahi bir ziyadır. Rahmet-i muhita bir ziyadır. Tezyin, tevzin, tanzim, tanzif muhit birer ziyadırlar ki o Şems-i Ezelî’nin şuâlarıdırlar.

İşte gel, bak; dalalet ve küfür nasıl hiç çıkılmaz bataklığa girer. Ve dalaletteki cehalet, ne derece ahmakane olduğunu gör, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى دٖينِ الْاِسْلَامِ وَ كَمَالِ الْاٖيمَانِ de.

Evet, kâinat sarayını tertemiz tutan bu ulvi, umumî tanzif elbette ism-i Kuddüs’ün cilvesi ve muktezasıdır. Evet nasıl ki bütün mahlukatın tesbihatları ism-i Kuddüs’e bakar, öyle de bütün nezafetlerini de Kuddüs ismi ister. (Hâşiye[1]) Nezafetin bu kudsî intisabındandır ki اَلنَّظَافَةُ مِنَ الْاٖيمَانِ hadîsi, nezafeti imanın nurundan saymış. اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّابٖينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرٖينَ âyeti dahi tahareti, muhabbet-i İlahiyenin bir medarı göstermiş.

***

Yarın: Otuzuncu Lem’a’nın İkinci Nüktesi

 

Kaynak: Hizmet Vakfı

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )