Nurdan Haber

Kâinatın heyet-i mecmuasına ve her bir nevine

Kâinatın heyet-i mecmuasına ve her bir nevine
06 Haziran 2017 - 3:40

Otuzuncu Lem’a’nın Dördüncü Nüktesi

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ

âyetinin bir nüktesi ve Vâhid ve Ehad isimlerini tazammun eden bir ism-i a’zam veya ism-i a’zamın altı nurundan bir nuru olan Ferd isminin bir cilvesi, şevval-i şerifte Eskişehir Hapishanesinde bana göründü. O cilve-i a’zamın tafsilatını Risale-i Nur’a havale edip burada muhtasar yedi işaretle ism-i Ferd’in tecelli-i a’zamıyla gösterdiği tevhid-i hakikiyi, gayet muhtasar beyan edeceğiz.

Birinci İşaret: Ferd ism-i a’zamı, a’zamî bir tecelli ile kâinatın heyet-i mecmuasına ve her bir nevine ve her bir ferdine birer sikke-i tevhid, birer hâtem-i vahdaniyet koyduğunu, Yirmi İkinci Söz ile Otuz Üçüncü Mektup tafsilen göstermişlerdir. Burada yalnız üç sikkeye işaret edeceğiz.

Birinci Sikke: Ferdiyet cilvesi, kâinat yüzünde öyle bir sikke-i vahdet koymuştur ki kâinatı tecezzi kabul etmez bir küll hükmüne getirmiştir. Bütün kâinata tasarruf edemeyen bir zat, hiçbir cüzüne hakiki mâlik olamaz. O sikke de şudur: Kâinatın mevcudatı, envaları, en muntazam bir fabrika çarkları gibi birbirine muavenet eder; birbirinin vazifesini tekmile çalışır. Öyle bir tesanüd, öyle birbirine muavenet, öyle birbirinin sualine cevap vermek ve birbirinin imdadına koşmak ve birbirine sarılmak, birbiri içine girmek suretiyle öyle bir vahdet-i vücud teşkil ediyorlar ki bir insanın cesedindeki unsurlar gibi birbirinden kabil-i tefrik olmaz. Bir unsurun dizginini tutan, umumun dizginlerini tutamazsa o tek unsurun dizginini zapt edemez.

İşte kâinatın simasındaki bu teavün, tesanüd, tecavüb, teanuk pek parlak bir sikke-i kübra-yı vahdettir.

İkinci Sikke: Zeminin yüzünde ve bahar simasında öyle bir parlak hâtem-i ehadiyet ve sikke-i vahdaniyet, ism-i Ferd’in cilvesiyle görünüyor ki küre-i arzın yüzünde bütün zîhayatı bütün efradıyla ve ahval ve şuunatıyla idare etmeyen ve umumunu birden görmeyen ve bilmeyen ve icad etmeyen bir zat, icad cihetinde hiçbir şeye karışmadığını ispat ediyor. O sikke de şudur:

Zeminin yüzünde madeni maddelerin, unsurların ve camidat mahlukatın gayet muntazam, fakat gizli sikkelerinden kat’-ı nazar; yalnız iki yüz bin hayvanat taifelerinin ve iki yüz bin nebatat envaının atkı ipleriyle dokunan nakışlı şu sikkeye bak ki: Birden bahar mevsiminde, zeminin yüzünde, birbiri içinde, beraber; ayrı ayrı şekilleri, ayrı ayrı hizmetleri, ayrı ayrı rızıkları, ayrı ayrı cihazatları; hiçbirini şaşırmayarak, yanlış etmeyerek, nihayet karışıklık içinde nihayet derecede temyiz ve tefrik ile gayet hassas bir mizanla her bir şeye lâzım olan her şeyleri külfetsiz, tam vaktinde umulmadığı yerden verildiğini gözümüzle gördüğümüzden zeminin simasında o keyfiyet, o tedbir, o idare öyle bir hâtem-i vahdaniyet ve öyle bir sikke-i ehadiyettir ki bütün o mevcudatı birden, hiçten icad edip beraber idare etmeyen bir zat; rububiyet ve icad cihetiyle hiçbir şeye karışamaz. Çünkü karışmış olsa o hadsiz geniş muvazene-i idare bozulacak. Fakat insanların o kavanin-i rububiyetin hüsn-ü cereyanlarına yine emr-i İlahî ile surî bir hizmeti var.

Üçüncü Sikke: İnsanın yüzünde… Belki insanın yüzü öyle bir sikke-i ehadiyettir ki Âdem zamanından tâ kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün efrad-ı insaniye birden nazar-ı mütalaasında bulunmayan ve her birine karşı o tek yüzde birer alâmet-i farika koymayan ve o küçük yüzde hadsiz alâmet-i farika bırakmayan bir sebep, bir tek insanın yüzündeki hâtem-i vahdaniyete icad cihetiyle el uzatamaz.

Evet, insanın yüzüne o sikkeyi koyan zat, elbette bütün efrad-ı insaniye nazar-ı şuhudunda ve daire-i ilmindedir ki her bir insanın siması; göz, kulak, ağız gibi aza-yı esasîde birbirine benzediği halde, birer alâmet-i farika ile hiçbirisine tamam benzemez. Nasıl ki o simada göz, kulak gibi azaların umum efradında birbirine benzediği, o nev-i insanın Sâni’i bir, vâhid olduğuna şehadet eden bir sikke-i tevhiddir; öyle de hukuk-u insaniyenin muhafazası için sair envaın fevkinde olarak o simalarda birbirine iltibas olmamak ve birbirinden tefriki için hikmetli pek çok alâmet-i farika ile iftirakları, o Sâni’-i Vâhid’in iradesini, ihtiyarını ve meşietini göstermekle beraber, ayrı ve çok dakik bir sikke-i ehadiyet oluyor ki bütün insanları, hayvanları, belki kâinatı halk etmeyen bir zat, bir sebep o sikkeyi koyamaz.

yarın: İkinci İşaret: Kâinatın âlemleri, envaları ve unsurları öyle birbiri içine…

 

Kaynak: Hizmet Vakfı

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )