Avukat Kemal Taner’in hatırası
Ben Bediüzzaman’ın Eskişehir hapsi sırasında maznun olarak değil;
Hukuk Talebesi Stajyer Avukat olarak mahkeme safahatını takip ediyordum.
O zamanki stajyerler, mahkeme celselerine girip mahkemeyi takip ettikleri gibi, hapishaneye de girip çıkmalarına da bir mani yoktu.
Bir gün hapishanenin içine girdim ve Bediüzzaman’la yalnız görüşmek istedim.
Yanına gittim, namazı yeni kılmış, tesbihatını yapıyordu.
Elini öptükten sonra, ‘Efendim’ dedim: ”Size bir çok kerametler gösterir diyorlar. Halbuki ben sizi takib ettiğim kadarıyla, sizde herhangi harika bir hâl görmedim. Eğer gerçekten öyle şeyler gösterebiliyorsanız, bana da gösterin. Mesela şu elinizdeki tesbih kendi kendine yürüsün.”
Benim bu teklifim üzerine Bediüzzaman Hazretleri tebessüm etti ve bana şu temsili hikayeyi anlattı:
“Bir adamın çok sevdiği sevimli, sevgili bir tek küçük oğlu varmış.
Adam bu çok kıymetli yavrusuna en değerli bir hediye almak için, bir kuyumcu dükkanına götürmüş.
Oğluna, çok çeşit elmas ve mücevherattan hangisini isterse onu alacağını söylemiş.
Dükkancı; Mücevherat Dükkanını süslemek için ayrıca tavana çok çeşitli renklerde büyük lastik balonları da asmış.
Çocuk dükkana girince, gözü tavandaki balonlara takılıp kalmış ve:
“Baba, ben bu balonlardan istiyorum.” deyip tutturmuş ve ağlamaya başlamış…
Adam: “Oğlum ben sana çok pahalı ve kıymetli elmas ve mücevherlerden bir şeyler almak istiyorum.
Yeter ki sen iste!”
demişse de, çocuk anlayamamış:
“Hayır ben balon istiyorum,” diyerek ağlamış ve isteğinde ısrar etmiş.
Bediüzzaman Hazretleri bu hikayeyi anlattıktan sonra, bana dönüp dedi ki;
“Ben Kur’an’ın elmas ve mücevherat dükkanının dellalıyım, bekçisiyim.
Ben baloncu değilim.
Benim dükkanımda, benim pazarımda Kur’anın ebedi, ölümsüz elmasları vardır.Ben onları satıyorum, Balon satmıyorum.” dedi.
Bediüzzaman’ın ne demek istediğini anlamıştım.
Yaptığım hareketten de mahçup olmuşum.”
Yazar: Abdulkadir BADILLI