Nurdan Haber

Osmanlı’da bir eğitim kurumu: Fuyuzatı Hamidiye Kız Okulu

Osmanlı’da bir eğitim kurumu: Fuyuzatı Hamidiye Kız Okulu
17 Aralık 2015 - 10:00

Nurdanhaber-Haber Merkezi

Osmanlı’nın eğitim sistemine baktığımızda son dönemlerine kadar hemen hemen tek tiplilik hakimdi. Osmanlı’da medreseler/okullar çok yaygın ve güçlü örgün eğitim kurumları haline gelmiş, toplumu derinden etkilemişlerdir. Öyle ki, eğitim açısından, tüm Osmanlı dönemine medrese dönemi denebilir. Tanzimat yıllarına kadar Osmanlılarda kız ve erkek çocuklar 5-6 yaşlarından itibaren sıbyan/anaokul mektebi denen kurumlara beraberce giderler, 3-4 yıl kadar öğrenim görürlerdi. Daha sonraları erkek öğrencilerin öğretmen açıklarını gidermek için Dâru’l-Muallimin ve kız öğrencilerin öğretmen açıklarını gidermek için de Daru’l-Muallimât öğretmen okulları açılacaktır. İlmi yönden donanımlı bayanlar din bilimleri ve sosyal toplumsal ve meslek bilgileri okumayı öğretirler ve çeşitli bilgiler aktarırlardı.

Tanzimat yıllarına kadar durum böyleyken Tanzimat’ın ilanıyla birlikte bu durum değişmeye başlamıştır. 19. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı’da kız çocuklarının eğitimi için örgün eğitim kurumları yoktu. 19. yüzyılın sonlarına doğru alınan kararlarla birlikte kız çocuklarının eğitimine ayrı bir önem verilmeye başlanmıştır. Kız ve erkek çocukları bahsettiğimiz yaşlarda okula başlarlar ve öğrenime aynı ortamda devam ederlerdi. 9-10 yaşlarından itibaren ise öğrenim görmek üzere farklı okullara giderlerdi. Öğretmen açığının olduğu dönemlerde kız çocuklarına eğitim vermeleri için yaşça büyük ve ahlaklı erkek öğretmenler seçilmekteydi. Ancak bu uygulama daha sonra açılacak bayan öğretmen yetiştirme okullarıyla birlikte düzelmeye başlayacaktır.
Sultan Abdülmecid 1845 tarihli bir iradesinde eğitimin din ve dünya açısından herkese gerekli olduğunu belirtmiş. Ardından sıbyan ve rüştiye (ilk ve orta öğretim) kurumlarında düzenlemeler yapılacağını ve bir Darü’l-fünûn(üniversite) kurulacağını vurgulamıştır. Böylece çocukların küçük yaşta başlayacakları sıbyan /ilkögretim mektebinde ve orta yaşlarda devam edecekleri rüştiye mekteplerinde alacakları bilgiler kendilerine normal yaşamlarında yeterli seviyede olacaktır. Darü’l-fünûn’da ise yüksek öğrenimlerini tamamlayacaklardır.

1869 yılında ilan edilen Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nde de bahsettiğimiz bütün bu hususlara açıklık getirilmiştir. Nizamnamenin ihtiva ettiği konulara genel hatlarıyla değinecek olursak:

  • Her mahalle ve köyde en az bir sıbyan mektebi kurulacak.
  • Hıristiyan ve Müslümanlardan oluşan karışık topluluklarda ise her toplum için ayrı bir okul açılacak.
  • İki sıbyan mektebi bulunan bölgelerde mekteplerden biri erkekler için diğeri ise kızlar için tahsis edilecek. Tek mektep varsa erkek ve çocuklar bir arada eğitim görecekler ancak karışık oturmayacaklardır.
  • Nizamnameye göre ilköğretim zorunlu hale getirilmiştir ve bu kurala uymayan aileler de para cezasına çarptırılacaklardır.
  • Ayrıca 500 evi geçen yerlerde bir rüştiye mektebi açılacaktır.
  • İstanbul’da bir Darü’l-fünûn kurulacaktır.

Nizamnameye göre eğitim kurumlarında ağırlıklı olarak dinî ilimler okutulacak. Bunun yanında ahlak dersleri, tarih ve coğrafya gibi ilimler de öğretilecekti.
Kadınların eğitimine ayrı bir önem verilmesinin gereği hem ilmî yönden donanımlı olmaları hem de bu ilimle yeni neslin yetişmesinde büyük katkılarının bulunduğu olmalıydı. Çünkü her dönemde incelendiği zaman çocukların annenin elinde ve anne ahlakıyla ahlaklandığı görülmektedir. Bu nedenle kadınların özellikle küçük yaşlardan itibaren dinî ve pozitif ilimlerle donatılması ve eğitimde izlenen metotların da çeşitli kurallar çerçevesinde ve cinsiyetlerin de göz ardı edilmediği(Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nde de geçtiği üzere) bir şekilde olması, ortaya çıkacak neslin de tabiri caizse kalitesini belirleyecektir. Yahya Akyüz kadınların eğitimi hakkındaki fikirlerini şu şekilde aktarmaktadır: “Erkeklere verilen eğitim yalnız kendi şahıslarında kalır, ölümleriyle yok olur. Kadınlara verilen eğitim ise çocuklarına ve gelecek nesillere de geçer. Erkekleri eğitmek gölge veren bir ağaç dikmek, kadınlara eğitim vermek ise hem gölge hem meyve veren bir ağaç dikmektir. Gölge, kendi eğitilmişliğinden topluma yapılacak iyilik, meyve ise yetiştirilecek eğitim görmüş çocuklardır. Kadınları eğitmeksizin yalnızca erkekleri eğitmeye çalışan bir toplum, kum üzerine temelsiz bir köprü kuran, yağmur yağdıkça köprünün yıkıldığını görüp yeniden yapmaya mecbur olan bir adama benzer. Bir toplumun eğitiminin temeli kadınların eğitimidir. Kadınlar toplumun esasıdır. Uygarlığın oluşumu, toplumun mutluluğu kadınların eğitilmesine bağlıdır.” Böylece diyebiliriz ki, yeni neslin iyi bir çerçevede yetişmesi, kız çocuklarının daha küçük yaşlardan itibaren sağlam bir eğitim programına tabi tutulmalarına bağlıdır.

 

KAYNAKÇA

Rehber Ansiklopedisi
AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi M.Ö. 1000-M.S. 2008, Pegem Yayınları, Ankara, 2008.
TAŞKIN, Ünal, Klasik Dönem Osmanlı Eğitim Kurumları, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, s.346.
YELKENCİ, Ömer Faruk, Türk Modernleşmesinin Osmanlı Kökenleri: Sultan II. Abdülhamit Dönemi Eğitim Konuları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.79.

keferenet

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )