Nurdan Haber

Biz biriz ve bir elden çıkmışız

Biz biriz ve bir elden çıkmışız
17 Temmuz 2017 - 3:50

İKİNCİ ŞUÂ – İKİNCİ MAKAM – BİRİNCİSİ

 

Hem nasıl ki bir fevkalâde kuvvet, faaliyete girmek için istila etmek ister, başka kuvvetleri dağıtır. Öyle de her bir fiil-i rububiyet ve her bir cilve-i esma-i uluhiyet, o derece fevkalâde kuvvetleri, eserlerinde görünüyor ki eğer hakîmiyet-i âmme ve adalet-i mutlaka olmasa idi ve onları durdurmasa idi, her biri umum mevcudatı istila edecekti. Mesela, kavak ağacını umum zeminde halk eden ve tedbirini gören bir kuvvet, hiç mümkün müdür ki onun yanında ve efradı içinde yayılmış ve karışmış olan ceviz ve elma ve zerdali misillü ağaçların kavağa bitişik olan cüz’î fertlerini, o kavak nevini tamamen, birden zapt eden küllî kuvveti altına ve tedbiri içine almasın ve istila etmesin ve başka kuvvetlere kaptırsın?

Evet her bir nevi mahlukatta, belki her bir fertte tasarruf eden öyle bir kuvvet ve kudret hissediliyor ki bütün kâinatı istila ve bütün eşyayı zapt ve bütün mevcudatı hükmü altına alabilir bir mahiyette görünüyor. Elbette böyle bir kuvvet, iştiraki hiçbir cihette kabul edemez, şirke meydan vermez.

Hem nasıl ki bir meyvedar ağacın sahibi, o ağaçtan en ziyade ehemmiyet verdiği ve alâkadarlık gösterdiği cihet ve madde, o ağacın meyveleri ve dallarının uçlarındaki semereleri ve tohumluk için o meyvelerin kalplerinde ve bizzat kalpleri olan çekirdekleridir. Ve onun mâliki, aklı varsa o dallardaki meyveleri başkalara daimî temlik edip boşu boşuna mâlikiyetini bozmaz. Aynen öyle de şu kâinat denilen ağacın dalları olan unsurlar ve unsurların uçlarında bulunan ve çiçekleri ve yaprakları hükmünde olan nebatat ve hayvanat ve o yaprakların ve çiçeklerin en yukarısındaki meyveler olan insanlar ve o meyvelerin en mühim meyveleri ve semereleri ve netice-i hilkatleri olan ubudiyetlerini ve şükürlerini ve bilhassa o meyvelerin cem’iyetli çekirdekleri olan kalplerini ve zahr-ı kalp denilen kuvve-i hâfızalarını başka kuvvetlere hiçbir cihetle kaptırmaz ve kaptırmakla saltanat-ı rububiyetini kırmaz ve kırmakla mabudiyetini bozmaz.

Hem daire-i mümkinatın ve kesretin en müntehasında bulunan cüz’iyatta, belki o cüz’iyatın cüz’iyat-ı ahvalinde ve keyfiyatında makasıd-ı rububiyet temerküz ettiğinden hem de mabudiyete uzanan ve mabuda bakan minnettarlıkların ve teşekküratların ve perestişliklerin menşeleri onlar olduğundan elbette onları başka ellere vermez ve vermekle hikmetini iptal etmez. Ve hikmetini iptal etmekle uluhiyetini ıskat etmez. Çünkü mevcudatın icadındaki en mühim makasıd-ı Rabbaniye, kendini zîşuurlara tanıttırmak ve sevdirmek ve medh ü senasını ettirmek ve minnettarlıklarını kendine celbetmektir.

Bu ince sır içindir ki şükrü ve perestişi ve minnettarlığı ve muhabbeti ve medhi ve ubudiyeti intac eden rızık ve şifa ve bilhassa hidayet ve iman gibi daire-i kesretin en âhirindeki cüz’î ve küllî bu gibi fiiller ve in’amlar, doğrudan doğruya kâinat Hâlık’ının ve umum mevcudat sultanının eseri ve ihsanı ve in’amı ve hediyesi ve fiili olduğunu göstermek için Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan tekrar ile mesela

اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتٖينُ ۞ وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفٖينِ ۞ اِنَّكَ لَا تَهْدٖى مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْدٖى مَنْ يَشَٓاءُ

gibi ayetler ile rızkı ve hidayeti ve şifayı Zat-ı Vâcibü’l-vücud’a veriyor ve onları ihsan etmek ona mahsus ve ona münhasırdır diyor ve gayet şiddetle gayrın müdahalesini reddediyor. Evet ebedî bir dâr-ı saadeti kazandıran iman nimetini veren, elbette ve her halde o dâr-ı saadeti halk eden ve imanı ona anahtar yapan bir Zat-ı Zülcelal’in nimeti olabilir. Başkası bu derece büyük bir nimetin mün’imi olarak mabudiyetin en büyük penceresini kapayıp en ehemmiyetli vesilesini kapamaz ve çalamaz.

Elhasıl: Şecere-i hilkatin en müntehasındaki en cüz’î ahval ve semerat, iki cihetle tevhide ve vahdete işaret ve şehadet ederler:

Birincisi: Rububiyetin kâinattaki maksatları onlarda tecemmu ve gayeleri onlarda temerküz ve ekser esma-i hüsnanın cilveleri ve zuhurları ve taayyünleri ve hilkat-i mevcudatın neticeleri ve faydaları onlarda içtima ettiğinden, onların her birisi, bu temerküz noktasından der: “Ben bütün kâinatı halk eden zatın malıyım, fiiliyim, eseriyim.”

İkinci cihet ise: O cüz’î meyvenin kalbi, hem hadîsçe zahr-ı kalp denilen insanın hâfızası, ekser envaın bir çeşit muhtasar fihristesi ve bir küçük numune haritası ve şecere-i kâinatın bir manevî çekirdeği ve ekser esma-i İlahiyenin incecik bir âyinesi olduğu; hem o kalbin ve hâfızanın emsalleri ve sikkeleri bir tarzda bulunan bütün kalplerin ve hâfızaların kâinat yüzünde müstevliyane intişarları, elbette bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir zata bakar ve yalnız onun eseriyim ve onun sanatıyım derler.

Elhasıl, nasıl ki bir meyve, faydalılığı cihetiyle tamam ağacının mâlikine bakar. Ve çekirdeği cihetiyle bütün o ağacın ecza ve aza ve mahiyetine nazar eder. Ve bütün emsalinde aynı bulunan yüzündeki sikkesi cihetiyle o ağacın bütün meyvelerini temaşa eder: “Biz biriz ve bir elden çıkmışız, bir tek zatın malıyız. Ve birimizi yapan, elbette umumumuzu o yapar.” derler. Öyle de daire-i kesretin nihayetlerindeki zîhayat ve zîhayatın ve hususan insanın yüzündeki sikke ve kalbindeki fihristiyet ve mahiyetindeki neticelik ve meyvelik cihetiyle doğrudan doğruya bütün kâinatı kabza-i rububiyetinde tutan zata bakar ve vahdetine şehadet eder.

Vahdaniyetin ikinci muktezîsi: Vahdette vücub derecesinde bir suhulet, bir …

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )