Nurdan Haber

Alâmet ve Hüccet

Alâmet ve Hüccet
20 Temmuz 2017 - 3:50

İKİNCİ ŞUA

Üçüncü Makam

Bu makam, tevhidin üç küllî alâmetini icmalen beyan edecek.

Vahdetin tahakkukuna ve vücuduna delâlet eden deliller ve alâmetler ve hüccetler hadd ü hesaba gelmez. Onlardan binler bürhanlar Siracünnur’da tafsilen beyan edildiğinden bu Üçüncü Makam’da yalnız üç küllî hüccetlerin icmalen beyanıyla iktifa edildi.

Birinci Alâmet ve Hüccet ki وَحْدَهُ kelimesi onun neticesidir. Her şeyde bir vahdet var. Vahdet ise bir vâhide delâlet ve işaret eder. Evet vâhid bir eser, bilbedahe vâhid bir sâni’den sudûr eder. Bir, elbette birden gelir. Her şeyde bir birlik bulunduğundan elbette bir tek zatın eseri ve sanatı olduğunu gösterir. Evet bu kâinat, bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül goncası gibidir. Belki esma ve ef’al-i umumiye-i İlahiyenin adedince vahdetleri giymiş bir tek insan-ı ekberdir. Belki enva-ı mahlukat sayısınca dallarına vahdetler, birlikler asılmış bir şecere-i tûba-i hilkattir.

Evet kâinatın idaresi bir ve tedbiri bir ve saltanatı bir ve sikkesi bir, bir bir bir tâ bin bir bir birler kadar… Hem bu kâinatı çeviren isimler ve fiiller bir iken her biri kâinatı veya ekserini ihata eder. Yani, içinde işleyen hikmeti bir ve inayeti bir ve tanzimatı bir ve iaşesi bir ve muhtaçlarının imdatlarına koşan rahmet bir ve o rahmetin bir şerbetçisi olan yağmur bir ve hâkeza bir bir bir tâ binler bir birler… Hem bu kâinatın sobası olan güneş bir, lambası olan kamer bir, aşçısı olan ateş bir, levazımat deposu ve hazineli direği olan dağ bir, sakacı ve sucusu bir ve bağları sulayan süngeri bir ve hâkeza bir bir bir tâ bin bir birler kadar…

İşte âlemin bu kadar birlikleri ve vahdetleri, güneş gibi zahir bir tek Vâhid-i Ehad’e işaret ve delâlet eden bir hüccet-i bâhiredir. Hem kâinat unsurlarının ve nevilerinin her birisi bir olmasıyla beraber, zeminin yüzünü ihata etmesi ve birbirinin içine girmesi ve münasebettarane ve belki muavenetkârane birleşmesi, elbette mâlik ve sahip ve sâni’lerinin bir olmasına bir alâmet-i zahiredir.

İkinci Alâmet ve Hüccet ki لَا شَرٖيكَ لَهُ kelimesini intac ediyor. Bütün kâinatta zerrelerden tâ yıldızlara kadar her şeyde kusursuz bir intizam-ı ekmel ve noksansız bir insicam-ı ecmel ve zulümsüz bir mizan-ı âdilin bulunmasıdır. Evet kemal-i intizam, insicam-ı mizan ise yalnız vahdetle olabilir. Müteaddid eller bir tek işe karışırsa karıştırır.

Sen gel, bu intizamın haşmetine bak ki bu kâinatı gayet mükemmel öyle bir saray yapmış ki her bir taşı bir saray kadar sanatlı ve gayet muhteşem öyle bir şehir etmiş ki hadsiz olan vâridat ve sarfiyatı ve nihayetsiz kıymettar malları ve erzakı, bir perde-i gaybdan kemal-i intizamla vakti vaktine umulmadığı yerlerden geliyor. Ve gayet manidar öyle mu’cizane bir kitaba çevirmiş ki her bir harfi yüz satır ve her bir satırı yüz sahife ve her sahifesi yüz bab ve her babı yüz kitap kadar manaları ifade eder. Hem bütün babları, sahifeleri, satırları, kelimeleri, harfleri birbirine bakar, birbirine işaret ederler.

Hem sen gel, bu intizam-ı acib içinde şu tanzimin kemaline bak ki bu koca kâinatı tertemiz medeni bir şehir, belki temizliğine gayet dikkat edilen bir güzel kasır, belki yetmiş süslü hulleleri birbiri üstüne giymiş bir huri’l-în, belki yetmiş latîf ziynetli perdelere sarılmış bir gül goncası gibi pâk ve temizdir.

Hem sen gel, bu intizam ve nezafet içindeki bu mizanın kemal-i adaletine bak ki bin derece büyütmekle ancak görülebilen küçücük ve incecik mahlukları ve huveynatı ve bin defa küre-i arzdan büyük olan yıldızları ve güneşleri, o mizanın ve o terazinin vezniyle ve ölçüsüyle tartılır ve onlara lâzım olan her şeyleri noksansız verilir. Ve o küçücük mahluklar, o fevkalâde büyük masnûlar ile beraber, o mizan-ı adalet karşısında omuz omuzadırlar. Halbuki o büyüklerden öyleleri var ki eğer bir saniye kadar muvazenesini kaybetse muvazene-i âlemi bozacak ve bir kıyameti koparacak kadar bir tesir yapabilir.

Hem sen gel, bu intizam, nezafet, mizanın içinde, bu fevkalâde cazibedar cemale ve güzelliğe bak ki bu koca kâinatı gayet güzel bir bayram ve gayet süslü bir meşher ve çiçekleri yeni açılmış bir bahar şeklini vermiş ve koca baharı gayet güzel bir saksı, bir gül destesi yapmış ki her bahara, zeminin yüzünde mevsim be-mevsim açılan yüz binler nakışlı bir muhteşem çiçek suretini vermiş. Ve o baharda her bir çiçeği çeşit çeşit ziynetlerle güzelleştirmiş. Evet nihayet derecede hüsün ve cemalleri bulunan esma-i hüsnanın güzel cilveleriyle, kâinatın her bir nev’i, hattâ her bir ferdi, kabiliyetine göre öyle bir hüsne mazhar olmuşlar ki Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî demiş: لَيْسَ فِى الْاِمْكَانِ اَبْدَعُ مِمَّا كَانَ Yani “Daire-i imkânda bu mükevvenattan daha bedî’ daha güzel yoktur.”

İşte bu muhit ve cazibedar olan hüsün ve bu umumî ve hârikulâde nezafet ve bu müstevli ve şümullü ve gayet hassas mizan ve bu ihatalı ve her cihette mu’cizane intizam ve insicam, vahdete ve tevhide öyle bir hüccettir, bir alâmettir ki gündüzün ortasındaki ziyanın güneşe işaretinden daha parlaktır.

Bu makama ait gayet mühim iki şıklı bir suale gayet muhtasar ve kuvvetli bir cevaptır.

Sualin birinci şıkkı: Bu makamda diyorsun ki kâinatı …

 

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )