Birinci Harb-i Umumînin birinci senesinde, Erzurum’da mübarek bir zat müthiş bir hastalığa giriftar olmuştu. Yanına gittim. Bana dedi:
“Yüz gecedir ben başımı yastığa koyup yatamadım” diye acı bir şikâyet etti.
Ben çok acıdım. Birden hatırıma geldi ve dedim:
“Kardeşim, geçmiş sıkıntılı yüz günün, şimdi sürurlu yüz gün hükmündedir. Onları düşünüp şekvâ etme. Onlara bakıp şükret. Gelecek günler ise, madem daha gelmemişler; Rabbin olan Rahmânü’r-Rahîmin rahmetine itimad edip, dövülmeden ağlama, hiçten korkma, ademe vücut rengi verme. Bu saati düşün.
Sendeki sabır kuvveti bu saate kâfi gelir. Divane bir kumandan gibi yapma ki, solcenah düşman kuvveti onun sağ cenahına iltihak edip ona taze bir kuvvet olduğu halde, sol cenahındaki düşmanın sağ cenahı daha gelmediği vakitte, o tutar, merkez kuvvetini sağa sola dağıtıp, merkezi zayıf bırakıp, düşman ednâ bir kuvvetle merkeziharap eder.”
Dedim: “Kardeşim, sen bunun gibi yapma. Bütün kuvvetini bu saate karşı tahşidet. Rahmet-i İlâhiyeyi ve mükâfât-ı uhreviyeyi ve fâni ve kısa ömrünü uzun ve bâkibir surete çevirdiğini düşün. Bu acı şekvâ yerinde ferahlı bir şükret.”
O da tamamıyla bir ferah alarak, “Elhamdü lillâh,” dedi, “hastalığım ondan bire indi.”
Lem’alar / 2. Lem’a / 4. Nükte