Nurdan Haber

İBADET VE CİHAT DENGESİ

İBADET VE CİHAT DENGESİ
11 Ocak 2016 - 7:50

El-Adl, Allah’ın bir ismidir ve denge, mizan, ölçü anlamına gelmektedir. Adalet de aynı kökten gelir ve ihkak-ı hak manasındadır. Her şeyin hak ettiğini bulmasıdır. Buradaki denge eşitlik anlamında değil düzenin sürekliliği için kim neyi, ne kadar, nasıl hak ediyorsa onun verilmesidir. Zat-ı Akdes’in isim, sıfat ve şuunatı bir denge içindedir. Celali isimleri olduğu gibi cemali isimleri de vardır. Bu iki tür isimler birbirini dengelemekte ve kayıt altına almaktadır. Cennet ve  cehennem; lütuf ve kahr; ümit ve korkutma gibi ikili kavramlar, Allah’ın iki türlü isimlerinin sonucudur. Celali ve cemali isimlerin dengede olması ise Zat-ı Uluhiyet’in Kemaline işarettir.

Müessir-i Hakiki olan Allah’ın isim ve sıfatları dengede ve kemalde olduğu gibi onun eseri olan makro alem de bir denge içindedir. Sudaki hidrojen ve oksijen dengesinden vücuttaki ısı dengesine kadar; yıldızların dönüş hızından yerdeki besin zincirine kadar her şey bir dengeyle devam etmektedir. Dengesizliğin olduğu yerde ise hastalıklar ve arızalar başlar. Ufak bir vitamin ve protein eksikliği vücudun dengesini bozabilmekte hatta bir felakete dönüşebilmektedir.

Kozmik kurallarla, makro alemi dengede tutan Cenab-ı Allah, mikro alem olan  insanın ruh ve mana dünyasının da bir dengede olmasını murat etmektedir. Bunun sağlanması için, helaller ve haramlar koymakta, cennetle müjdeleyip cehennemle korkutmaktadır. Kur’an’a baktığımızda, duygularında ve hareketlerinde ölçülü, aşırı uçlardan uzak, yere ve zamana göre hislerini kontrol altına alabilen bir insan profili çizilmektedir. Misal olarak ‘Kafirlere karşı şiddetli kendi içlerinde merhametlidirler’(Fetih: 29) ayeti, merhamet ve şiddetin dengesini; ‘infak ettiklerinde ne çok ne de az ikisinin ortasında infak ederler’(Furkan:67) ayeti. sadakanın dengesini; ‘bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver’ (Bakara: 201) ayeti de dünya ve ahiret dengesini bize öğretmektedir. Böyle bir şahsiyet inşası şüphesiz topluma en faydalı, Allah’a en yakın fertleri yetiştirir. Bunun aksi dengeyi kaybetmek ve Kur’an’a yabancılaşmaktır.

İnsanın mükemmelleşme yolunda en önemli adımı,  iç alem ile dış alem arasındaki dengeyi sağlamasıdır. İç alem dengesi nefisle mücedele, kötü duygularını hayra kanalize etme, hususi ibadetlerle yapılır  ve dış dünyada cihat olarak kendisini gösterir. Cihadı netice vermeyen nefis terbiyesi, eksik ve dengesiz kalacağı gibi, nefis terbiyesi olmadan yapılan cihat da eksik ve dengesiz olacaktır. Kur’an, iç dünyada hususi ibadeti dış dünyada da cihadı emretmektedir. Şunu hemen belirtelim ki sosyo-politik alanda olan her adım bir cihattır. Halk arasında cihat denince ilk akla gelen savaş,  cihadın bir çeşididir ve müslümanlara saldırı olduğunda veya İslamın yayılmasına bir mani bulunduğunda devreye girer. Ayrıca Kur’an, savaşla yapılan cihadı ‘mukatele’ olarak adlandırır ve farklı bir kategoride değerlendirir.

İbadet ve cihat dengesini en güzel bir şekilde yaşayan şüphesiz Resul-i Kibriya efendimizdir. Çünkü onun şahsiyeti doğrudan doğruya Rabbi tarafından terbiye edilmiştir. Kur’an, onun iç alem ve dış alemini Müzemmil ve Müddessir sureleriyle inşa etmektedir. Onun iç alemini şekillendiren Müzemmil suresi şöyle başlar:

‘Ey örtüsüne bürünen (ağır yük yüklenen) peygamber.

Kalk gecenin ilerleyen bir vaktinde.

Gece yarısı ondan biraz önce

Ve de sonra; ve oku Kur’an’ı sindire sindire

Çünkü biz sana ağır bir söz indireceğiz

Elbet gece dirilişi var ya: işte o pek derin bir iz bırakır ve okuyuş açısından daha bir etkilidir

Üstelik gündüzün seni bekleyen bir yığın görev vardır (Müzemmil: 1-8)

Bu ayetler Mefhar-i Kainat efendimizin (A.S.M.) ruh halini şekillendirme yolunda ona verilen emirlerdir. En dikkat çekici tarafı gece ibadetini emretmesi ve ondan Kur’an okumayı istemesidir. Çünkü ona ağır bir yük yüklenecektir. Gündüz onu bekleyen uzun bir iş vardır. Dikkat edilirse iç alemi imar eden bu ayetler,  aslında dış alem hizmeti yani cihat için bir hazırlıktır. Ona yüklenen ağır vazifeyi kaldırmak için adeta onun o pak ruhunu formatlamak içindir. Yoksa tek hedef ve gaye ruhun arınması değildir. Peki nedir o ağır vazife? Hemen sonraki surede o ağır vazife anlatılmaktadır:

‘Ey elbisesine örtünüp bürünen (içine kapanan) peygamber

Kalk ve uyar’ (Müddessir: 1-2)  

 Evet işte o ağır vazife ‘uyarmaktır’. Yani sosyal alanda aktivite ortaya koymak. Toplumsal sorunlara duyarlı olmak, ıslahı konusunda da bir cehd ve gayret göstermektir.

İslam dünyasının, birkaç asırdır, geri kalmasının sebeplerinden biri  Kur’anın emrettiği bu iç dünya ve dış dünya dengesini sağlayabilen insan tipi ve toplumunu yetiştirememiş olmasıdır. Müslümanlığı seccade ve camiye hapseden, paylaşımı zekatla sınırlayan, din ilimlerini fen ilimlerinden ayıran, ibadetin zevkine dalıp sosyal hayattaki mücadeleden soyutlanan bir anlayış geri kalmaya, sömürülmeye, yönetilmeye ve dilenmeye mahkumdur.

İslam, bireyden başlayıp toplumu şekillendirmeyi hedeflemişken, cihadın ilk adımı olan nefis terbiyesi adı altında bireysel terbiyeye  takılıp kalmak ve bunun sonucu olarak toplumdan soyutlanmak, vahyin özüne ve gayesine aykırı olup ‘dengeli insan’ profiline uymamaktadır. Böyle bir anlayış olsa olsa ruhbanlıkta veya uzak doğudaki arınma dinlerinde olabilir. Oysa ki İslam ne bir tapınak dini ne de bir arınma dinidir. İslamiyet, toplumun sorunlarına karşı duyarlı, Kur’an’ın ahlak anlayışını yerleştirmeye gayret eden, ‘insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır’ hadisini prensip edinen fertleri ister. Eğer sosyal hayat, dini bir hayata mani oluyor, günahlara sürüklüyorsa bunun çözümü sosyal hayattan tecrit değil,  sosyal hayatı değiştirmeye gayret etmektir. Sokaktan kaçmak çözüm değil, sokağı değiştirmek adına çaba sarf etmek çözümdür. En azından biz görmesek bile bizden sonraki nesiller görsünler demektir. Bediüzzaman hazretlerinin ‘karşımda müthiş bir yangın var, alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor. İmanım tutuşmuş yanıyor’ sözü, toplumun imansızlığı karşısında duyduğu duyarlılığın çile ve ızdırabın iniltileridir.

Burada hemen şu soru akla gelebilir. En büyük cihat nefisle yapılan cihat değil miydi? Evet bu düşünce zayıf bir hadis olan Resul-i Ekrem (A.S.M.) ın  Tebük savaşı dönüşünde ‘Küçük cihattan büyük cihada geldik’ sözüne dayandırılmaktadır. Her ne kadar hadis zayıf olsa da halk arasında bu kadar yayılması ve hüsn ü kabul görmesi bir hakikatı ifade ettiği içindir. O hakikat şudur ki hiç kimse kendisiyle olan mücadeleyi kazanmadan dış dünyadaki mücadeleyi kazanamaz. Bu zayıf hadis, böyle anlaşılmalı ve yorumlanmalı. Yoksa nefisle mücadele son nefese kadar devam eder ve hiçbir zaman toplumsal faaliyetlere sıra gelmez. Her ikisi beraber ve iç içe olmalıdır. Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi iç mücadele dış mücadeleye yardımcı olmalıdır. Aksi halde İslam’a hizmet etme gayreti bulunan insanları yanlış yönlendirir, onları pasifleştirir ve bu yüce dini bir arınma dini haline getiririz. Yine Bediüzzaman hazretlerinin ‘nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez’ sözü, ‘başkasını ıslah etmek için nefsini ıslah etmelisin’ şeklinde okunmalı ve nefisle olan mücadele ilk adım olarak görülmelidir. Bunun aksini anlamak, onun hayatına ve ortaya koyduğu iman hizmetine aykırı olur.

İç alemin nuru, dış alemdeki hizmete yardımcı olmalıdır. İslam, ferdi kurtaran bir din değil toplumu ıslah etmeyi gaye edinen bir dindir. Bu dinin sahibi ‘Fitne kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar savaşın’ (Enfal: 39) diyerek müntesiplerine, bir cihan hakimiyetini  hedef olarak göstermektedir. Bu da zamanı iyi okumayı, toplumla beraber hareket etmeyi ve sosyal alanda, dönemin şartlarına göre stratejiler geliştirmeyi gerektirir. Vesselam…

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )